Hikâye nerede başlamıştı ve neyi anlatacaktı da bir destan oldu bir yerlerde? Bazen de tarihin cilvesi, gümbür gümbür gelen bir bumerang oldu vaktinde. Her şeyin sınırı var da sırası ve sırrı eksik kalır mı, yetişir elbette. Beklemekteyiz, unutuluşun girdabından sakınarak.
Kaldırımların altında kumsal vardı bir vakitler, şimdi cesetler var. Cesaret değiştirir insanı, terk edebilir de bir an. Ne dedilerse yaptılar, ne dedilerse kaçtılar. Vaatler zamana karışıyor, sözler başka bir gökyüzünde kanat çırpıyor. Yani her şey yerli yerinde çağrılıyor, sonra da anılıyor.
Yaşamın bahçeleri var, bir de yaşamanın mağarası var. Hayırhah bir ikna, bir mecburiyet, bir mahcubiyet yan yana gelir ve başka şeylerin gelmesini erteler. Hava değişir, mevsimler yer değiştirir, yıllar sayılarla oyunlar oynar ve akıp giden bir şeylerin seyri kendini bir yerlerden veya birinden atar.
İnsan mekân ve zamanla çemberini çizer, sonra çitlerini diker; hayat başlarken bir şeylerden feragat eder. Kıskanç bir ayna bulunur, yansıması herkesi kendisiyle vurur. Gösteri şöleni, çarpıtma partisi, kabahat karnavalı ardı ardına gelir ve insanı bulur. Başlangıçta her şey vardı, hepsi tek tek kendini vurdu, yetmedi ama yenilmedi de.
Serbest rezil olma koşulları, serbest oyalanma borsası, serbest ihanet dünyası. Küfürle ve tükürükle çağrılan zamanlar, uzak değiliz. Zaten uzak yoktu, gitmek vardı sadece dönmeyi sevmeyen ve oraya sığamayan. Her serüven birileriyle başlar, başkalarıyla biterdi, gerçekti ve yaşanılandı; yaşlandırandı da.
Şartların şansla imtihanı, aşkların insanla sınanması, acıların yara araması, uçurumların heves ayartması sürükler insanı. Ağacında kurumuş bir dal, çölünde kaybolmuş bir taş, nehrinde kaybolmuş bir su; hepsi bir günde ve tek bir insanda birikir ve elbette hayatın adaletine dikilir.
Yarım kalan, eşikte duran, eksilten umutlar bir nakarata razı kalır. Hatırlanır bir günbatımında eskiler ya da gündoğumunda çağrılır. İnsan günün belirli belirsiz saatleriyle oyunlar kurar ve oynar. Kaybetmenin kahrolmak, kazanmanın efkar sanıldığı roller alkışlanır, sonra da alışkanlıklar hayata adanır.
Herkes beterlerle kuşatma altında ve ezberler esiri. Enkaz gülümsemeler, ender neşeler, çeşitli çaresizlikler hayata yayıldı ve yaşamanın tadı az görülen bir rüya oldu. Rastgele bir mutluluk kaçma sebebi, denk gelen sevinçler korkunun gölgesi. Kurtulmak bir efsaneydi, anımsanmaz artık.
Layıkını bulacak bu çağ. Her gün taşınan odun ateşi çağıracak ve yanık bir çağın içinde birbirimizi bulacağız. Kehanet değil, fal değil, beddua da değil; hayat böyle de yapar dünyaya veya dünya hayata böyle de başlar.
Kıyıda kalan ya da kıyısına hasret yaşayan sular, çekildikleri yerlerden sıkılıp avutacak denizini. Dağından yuvarlanan taş, gediğini arayacak ve atılacak bir yer arayacak, bulacak da elbette ve yaracak bir yerleri. Boşluklar, mesafeler, kendine oyuklar açacak. Dünya durmaya, durmak dünyaya yanaşmıyor.
Kelimesi kayıp bir cümlenin mahcubiyeti, dünyaya bela oldu ve helak oldu kadim zamanlar. Telafisi olmayan teessüflerin açacağı kapı da yok. Kırmak, kaçmak, kaybolmak mübah. Birileri hikâyemizi yeniden yazsın, birileri de yanılmadan yaşasın.
Haftanın kitap önerisi: Dılhat Fırat-Dılşad Fırat, Babam Şeyh Said-Şeyh Ali Rıza’nın Hatıraları / Luvî Yayınları