Ebru Z. Yıldırım
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 11. dönem genel kurulunu 9-10 Haziran tarihlerinde gerçekleştirdi.
Hatırlayalım, 2011 yılında Emek, Barış ve Özgürlük Bloku olarak yan yana gelen ezilenlerin, sömürülenlerin, yok sayılanların önüne çekilen %10 seçim baraj duvarını yıkma kalkışması 36 vekaletin alınmasıyla sonuçlanmıştı. 20’ye yakın sosyalist, muhalif parti ve hareketin yan yana gelerek yarattığı bu umut, seçimler sonrasında ve yalnızca seçimlere endeksli olmaksızın Türkiye muhalefetinin tümünü örgütlemek, bir ÇATI altında birlikte mücadeleyi örmek amacıyla çalışmalarına devam etti. Aynı yılın Ekim ayında bu iş birliği inanç, LGBTİ+, kadın, emek ve hak örgütleri; sendikalar, ekoloji hareketleri ile genişleyerek 81 ilden 820 delegenin katılımıyla bir KONGRE düzenledi. Siyasetin toplumsallaşması, toplumun siyasallaşması üzerine kurulu bu kongrenin adı Halkların Demokratik Kongresi olarak bugüne değin varlığını sürdürdü.
Aradan geçen 10 yıl içerisinde, içinden bir partinin de (HDP) çıktığı Halkların Demokratik Kongresi, kuruluş başlangıcındaki varlık amacının dışına düştü, seçimlerde ortak davranma amacıyla içinden çıkan partinin gölgesinde ve gerisinde kaldı. Yerellerde, bileşenleri içinden ve alanlardan doğru seçilen 820 delegenin temsiliyeti ile gerçekleştirilen KONGRE; tabandan demokrasi ve halkların, ezilenlerin, sömürülenlerin gerçek meclisleri olma yolunda atılan sahici bir adımdı. Bu adımı akamete uğratan pek çok iç ve dış gelişme, tartışma ve hatalar olmuşsa da parti formunda örgütlenme ezberi, ülke içinde ve bölgesel yaşanan siyasi gelişmeler, art arda alınan ve iktidarca topluma dayatılan seçimlerin hızı ve yükü, parlamentoya dahil olma pratiğinin gelişmesiyle ortaya çıkan aday belirleme süreçleriyle birlikte kongre tipi örgütlenme, meclisleşme ve tabandan doğru toplumun politikleşmesi ve politikanın toplumsallaşması ısrarı yerini, parlamento merkezli bildik parti formuna hız veren çalışma anlayışına bıraktı. Bununla birlikte meclisleşme fikriyatı Türkiye muhalif siyasetinde yerini korudu, korumaya devam ediyor: dayanışma ağlarıyla, park forumlarınca, sorun ölçekli örgütlenmelerle, o günden bugüne ortaya çıkmış ekolojik örgütlenmelerle, güvencesiz ve sendikasız çalışan kent emekçilerinin bir araya gelişlerinde… Bu anlamıyla HDK varoluş ihtiyacını tüketmediği gibi ülke siyasetinde yaşanan sert gelişmelerin de dayatmasıyla başkaca isimler altında yeniden ve yeniden ortaya çıkmakta.
2016-2020 arası faşizmin toplumu kendi inşa sürecine ikna etme çabası yılları olarak anılabilir. Bugün geldiğimiz aşamaya bakarak bu inşaya toplumun biat etmediğini söylemek mümkün. Boğaziçi eylemlerinden İstanbul Sözleşmesi’ne, LGBTİ+ların sokağı terk etmeyişinden lokal işçi direnişlerine ve grevlere, Kanal İstanbul ve İkizdere için sokakları terk etmeyenlerden Şenyaşar ailesine değin pek çok örgütlü ve bireysel direniş alanları AKP-MHP blokunun huzursuzluğu, direnişi bastıramadığı, biat etmeyi yerleştiremediği gerçeğini ortaya koyuyor. Tüm bunlarla birlikte siyasal, ekonomik ve askeri anlamda kriz yaşayan rejimin sonrası da konuşulur hale geldiyse yalnızca bu direnişlerle sınırlı kalan bir yönelimden çıkmak, kurucu plana da sahip olmak gerektiği ortada. Parçalı mevzilerde direnmekten çıkıp bütünlüklü bir mücadele hattı yaratmak için bir ÇATI’ya ihtiyaç olduğu pek çok kurum ve yapının kabul ettiği bir gerçek aynı zamanda. Tam da bu noktada zaten bir ÇATI’nın olduğunu hatırlayabiliriz.
Büyük çaplı bir siyasete soyunmaktan yana olan her kurumun ve bireyin tam da bu büyük çaplı siyaset için bir uzlaşı zemini gerektiğini yeniden hatırlaması gerekiyor kanaatimce. Yönetenlerin yönetemediği, yönetilenlerin de biat etmemekte direndiği bir zeminde karşısında başka bir alternatif olasılığının ışığını görmeyen kitlelerle buluşmak, ışık sunmadığımız sürece mümkün görünmüyor. Konfederal bir yapı olduğunu yeniden ve yeniden hatırlamamız gereken HDK, zorlamaların ve dayatmaların olmadığı bir zeminde toplumsal bileşenlerce yeniden kurulmalı. Kısa, orta, uzun vadeli hedeflerle hareket etmeyi önüne koyarak ezilenlerin ve sömürülenlerin tarihsel bloku olan 3. kutup çizgisinde taktiksel başarıları aşan, örgütsel kazanımlara evrilebilen büyük çaplı bir siyasetin meclisleşmesi, farklılıklarımıza rağmen tüm muhalefet alanlarının KONGRE’si olarak ayağa dikilmeli. Bunu barajı yıkarken, Gezi’de, 7 Haziran seçimlerinde başarmış; halkların, ezilenlerin, sömürülenlerin 820 delegesiyle çıkış yapmış bir HDK hala var. Başarabiliriz.
*HDK Kadın Meclisi