Gerçekleri, tanıklıklarını, birikimlerini birbirine eklemleyen, özgür yaşamı ekoloji perspektifi ile inşa etmeyi ilke edinen, dayanışmayı büyüten, yoldaşlarını sarmalayan tüm dostlara merhaba.
Faşizmin, kapitalizmin krizlerini derinleştire derinleştire varolmaya çalıştığı bir dönemde yayın hayatına başladı Yeni Yaşam. Umudu ve heyecanı arttıra arttıra geliyor evlerimize.
Faşizmi kapitalizmle yoğurup kendi varoluşları için yapılandıran iktidarlar, sadece toplumda bir grubun cumhurbaşkanı olarak bulunan AKP’li parti başkanı başta olmak üzere, yöneticilerin devletin tüm yetkilerini ve araçlarını doğal alanları sermayeye akıtmaya devam ettiği, baskılarla, yalanlarla, rutine bağlanan seçimlerin yaşandığı bir süreçte başlıyor Yeni Yaşam buluşmamız.
İçlerinde araştırmacıların, işçilerin olduğu yüzbinlerce sağlık, basın, eğitim emekçilerinin OHAL ve KHK ile bir gecede tüm özlük haklarının ellerinden alındığı, HDP vekillerin, yerel yöneticilerin rehin tutulduğu, halkların iradesinin yok sayıldığı, halkları ve yaşam alanlarını yok eden savaşa karşı barış istedikleri için akademisyenlerin, basın emekçilerinin, öğrencilerin, siyasetçilerin ağır cezada yargılandığı, tutuklandığı, kadına şiddetin, çocuğa istismarın arttığı bir süreçte Cumhurbaşkanı ve genel seçim yapılacak. Cumhurbaşkanlığı ve parlemento şekillenecek.
Akkuyuya Nükleer Santral, Kanal İstanbul ve yeni rezerv alanları projeleri, 3. Havalimanı otoban projeleri ile doğal alanlar, ormanlar, meralar, tarım alanları, denizler, koylar, adalar hızla yangından mal kaçırırcasına sermayeye teslim edilirken, aynı hızda bu projelerde çalışan işçiler patlayan dinamitin taşları altında, inşaatın üstünden düşerek, madenin ocaklarında, doluşturuldukları araçların tekerleklerinin altında, ya da kopan asansörün, çöken iskelenin, yıkılan kalıbın, kayan toprağın altında hızla ölüyor. Hak(sızlık), hukuk(suzluk), ölüm, işsizlik, savaş, sermaye ortalık toz duman.
7 Haziran seçimlerini beğenmeyip 1 kasımda seçim isteyen RTE, Referandum sonuçları da istediği gibi olmayınca, ülkeyi yeni bir seçime sürüklüyor. Adaylar ise Selahattin Demirtaş hariç tozu dumana katan süreçlere kendi projelerini ekliyor; 4. Köprü’yü de biz yaparız-.
Anlaşılan o ki Biz’ler müdahale etmezsek bu oyun, bu saldırı böyle sürüp gidecek. Dereleri, her akan çayın başında yaşamı sermayeye sokmaya çalışan iş makinalarına karşı koyarken buluşmuştu kardeşliği inşaa eden ellerimiz, Bergama köylü mücadelesinin öğretisi ile ekoloji mücadelesinin sınıfsal olarak verilebileceğini öğrenerek, ormanları delik deşik etmeye çalışan madenlere, taş ocaklarına karşı Murgul’da halk isyanına maden işçilerinin desteği ile büyümüştü, netleşmişti yaşam alanlarını koruyan sınıf mücadelemiz. Tarlada geçimi için günlük ekin toplayan 90’lı yaşlardaki kadının -derelerin suyunu dereden koparırlarsa bu fasulya burada olmayacak, ben neyle yaşarım o vakit, bu kadar parayı ne yapacaklar- diye ardı ardına dizdiği sözcüklerin bilgeliğinde donanmıştı itirazlarımız. İlk biber gazı ile yitirdiğimiz Metin Hoca’nın ölümüydü, ardından Gerzede jandarma ve iş makinaların birlikteliği, Kütahya Dulkadirde siyanürlü atık havuzu yıkıldığından jandarmanın şirketin bahçesindeki barikatıydı devletin, halkın değil, sermayenin ve egemenlerin devleti olduğunu, 1 mayıslarda, 80 lerde, 90’larda yaşadıklarımızı yeniden bize tüm açıklığı ile hatırlatan.
Barış için özgür yaşam için Suruç’ta, Ankara Garı’nın önünde barış isteyen yoldaşlarımızı yitirdiğimizde, Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Dargeçit’de, Yüksekova’da evlerinden, yüzlerce yıllık yaşam alanlarından, belleklerinden halklar koparıldığında, yaşam alanları yakılıp yıkıldığında, Cudi’de, Lice’de, Peri Vadisi’nde, Kürdistan bölgesindeki diğer yerlerde arka arkaya bağlar, ormanlar, hayvanlar, köyler yakıldığında bizler daha çok yandık. Öldürülen kadınlar bizdik; Şırnak’ta hayvanını beslemek için evinden çıkınca vurulan Taybet Ana da, iradesi rehin alınan da. Afrin’de halklar ölürken hepimiz daha çok öldük. İsyanımız o yüzdendir. Kararlılığımız da.
Kararlıyız; Yeni Yaşamı inşaa edeceğiz. Baskıyı, saldırıyı, zulmu, kini, halkları düşmanlaştıran, sömüren, öldüren, doğal alanları, doğal ve kültürel varlıkları sermayeye teslim eden sistemi devirmemiz, yaşamı yeniden kurmamız mümkün.
Birlikte yaşayacağız. El ele, kol kola, omuz omuza, eşit, güvenli ve özgür.