Başlamadan önce merhaba!
Bundan böyle haftada bir, cumartesi günleri bu köşede birlikte olacağız.
Umarım okuru, eleştireni, tartışanı bol, uyarı ve önerisi eksik olmayan bir köşe olur!
Elbette ilk yazının bahar bahçe olmasını istiyor insan.
Ancak ne Türkiye ne Ortadoğu ne de dünya tablosu buna uygun. Ne yazık işçi ve emekçilerin, ezilen halkların her yandan saldırı altında olduğu bir ülke, bölge ve dünya gerçeğiyle yüz yüzeyiz.
Türkiye yüzyıllık inkar politikasında ısrar etmenin yarattığı derin sorunların girdabıyla karşı karşıyayken bölge bir savaş cehennemine dönmüş bulunuyor. Bölgede ve içeride Kürt meselesi tüm basıncıyla hissediliyor. İç ve dış birçok faktör çözümü dayatıyor. Kürt meselesini çözmeyenin çözüleceği gerçeği gün gibi ortada. Mevcut statükoda ısrar eden, çözüm dinamiklerini daha da büyütmüş olmaktan öte bir değişim sağlayamaz.
Kuruluşunun 101. yılına giren cumhuriyetin demokratikleştirilmesi, Kürt meselesinin çözümü, emek, barış ve özgürlükler alanlarındaki taleplerin karşılanması tarihi bir zorunluluk haline geldi. Adaletsiz, zorba iktidar altında açlık ve yoksulluk içinde yaşamaya mahkum edilmiş milyonların sesini yok sayan silinir gider.
Zira bazı tarihsel dönemler vardır. Böylesi birçok faktörün birleştiği ve yeni gelişmelerin engellenemediği, engellenemeyeceği dönemleri iyi okumak gerek. Görünen; iktidar ekonomik, sosyal, siyasal tabloya itirazlara güç yetiremiyor. Bölgesel koşulların yarattığı birikim ve direnç karşısında oldukça zorlanıyor. Baskıcı iktidarlar iç ve dış etkenlerin altındayken uzun ömürlü olamaz. Yeter ki muhalefet gereğini yapabilsin!
Gerçek şu ki özellikle son sekiz yıldaki şiddet yüklü iktidar pratiğine rağmen Kürt halkının mücadelesi ezilemedi. Kürt siyasi hareketi ile Türkiye’nin devrimci, demokratik sol, sosyalist güçlerinin kazanımları, büyük bedeller pahasına da olsa mevziler korundu. Bir yandan da iktidarın için için çürümesi durdurulamadı. Gelişen ve çürüyen birlikte, iç içe, yan yana gelişiyor.
Diğer yanda halkların kendi deneyimleriyle tüm bu birikime ekledikleri yeni gelişmeler oldu. CHP’nin son seçimde birinci parti haline gelmesi bu ilerlemenin yönüne delalettir. Her dilden, her inançtan tüm Türkiye halklarının, işçi ve emekçilerin, emeklilerin, kadın hareketinin politik duruşuyla kazanılmış yeni halk mevzileri oldu ve halk bunları savunarak duruşunu sağlamlaştırma çabasından alıkonulamıyor.
Ana muhalefet partisinin tartışmalı tutumuna rağmen önceki gün Esenyurt’ta da bu tutum görüldü. Elbette klasik anlam ve tanımıyla yönetenlerin yönetemediği, yönetilenlerin yönetilmek istenmediği kadar açık ve net bir tablodan söz ediyor değiliz. Ancak mevcut durum yeni yaşamın olanaklarını büyütüyor ve bu hiç de atlanacak bir durum değil. Başta demokratik cumhuriyette ısrar eden örgütlü Kürt halkı olmak üzere milyonlara tekabül eden bir muhalefet dinamiği mevcut.
Her ülke işçi sınıfı, her halk farklı gelişim yollarıyla yüz yüze kalabiliyor. Yeni olanaklar, mücadele yol ve araçları ortaya çıkabiliyor. Kalıplara sığdırılamayan yaşamın, toplumsal gelişmenin kendi işleyiş kuralları var ve onun kendi mecrasında yürüyen diyalektiğine ket vurmak mümkün olmuyor.
Gezi Direnişi gibi büyük bir halk hareketi bu gerçeği yüzümüze vuran çarpıcı bir örnek olsa gerek. Gezi Direnişi’nin bir döneme damgasını vurduğu gerçeği atlanamaz.
Dolayısıyla bugün düzenden kopmuş ve bununla birlikte iktidardan bıkmış, yüz çevirmiş milyonların varlığı yeni bir gelecek tahayyülü için hiç de azımsanmayacak bir güce işaret ediyor. Kopuşu mutlak bir sınıfsal kopuş, bir parti ya da partiler etrafında örgütlenmiş, politik işçi hareketinin damgasını vurduğu eylem ve gelişmeler olarak değerlendiremesek de mevcut dinamiklerle donanmış tablonun özgünlüğünü doğru okuyabilirsek demokratik bir halk hareketiyle iktidarı kazanacak yeni bir hamlenin koşulları hiç de uzak değil.
Yine farklı hesaplar, farklı saik, ideolojik donanımlara sahip olsa da kendiliğinden, ekonomik, sosyal talepli hareketlenme bastırılamıyor. Arayış içindeki işçi ve emekçilerin onlarca fabrika ve alanda direnişleri var. Üreticilerin, açlık sınırı altında yaşam mücadelesi veren emekli milyonların talepleri sadece ücret talebi olarak kalmıyor, öfke politik bir arayışla büyüyor.
Yaşam ve özgürlük için direnen kadınların, eşit yurttaşlık, demokratik cumhuriyet isteyen örgütlü Kürt halkının, Alevilerin, farklı inançlardan halkların birleşen ortak hareketinin genişlediği, güçlendiği bir dönemin içindeyiz.
Olması gereken tüm bu toplumsal ve siyasal mücadele dinamiklerinin, devrimci güçlerin güncel, özgün birlikteliklerini sağlayacak, yaratıcı hamlelerle güçlenecek mücadele ısrarıdır. Yakıcı ihtiyaç siyasi öznelerin nesnel durumun özgünlüğünü gören bir yerden sorumluluk üstlenmesidir.
Geride kalan birkaç yıllık gelişmelere bakıldığında işçi ve emekçilerin, ezilen ve sömürülen farklı inanç ve dillerden halkların; Kürtlerin, Alevilerin gelişmelerin seyrine uygun olarak kurumsal politik özneleri de zorlayarak kazandırıcı ‘politik’ tutum aldıkları görülecektir.
İktidarın, büyük darbe aldığı yerel seçimden sonra CHP ile “yumuşama” veya “normalleşme” görüntüsü seçim yenilgisini örtmeye yönelik bir hileli mesajdı. İktidar cenahının 1 Ekim’den bu yana Kürt halkının barış ve çözüm özlemini sömürmek hesabıyla ortaya koyduğu “yeni hamleler” de bundan bağımsız değil. İktidar ve “devlet aklı” Kürt siyasi hareketinin örgütlü gücünü, politik yeteneğini görüyor ve bunu etkisizleştirecek, muhalefet gücünü dağıtacak yeni hamlelere ihtiyaç duyuyor. Ancak çırpınan ve çıkmaza sürüklenmiş bir iktidar var. Esenyurt Belediye Başkanı Özer’in tutuklanması ve halkların ittifakıyla kazanılan belediyeye kayyım atanmasının altında yatan esas neden de budur.