Zindanlarda başlayan ve toplum tarafından sahiplenmesiyle önemli siyasal sonuçları olacağı anlaşılan direniş temelli yeni mücadele tarzı tüm çalışma ve mücadele alanlarını bir dönüşüme zorlamaktadır. Bu alanlardan biri de demokratik siyaset alanıdır. Direnişin öncülüğünü kendisinin de demokratik siyaset alanında çalışma yürüten birisinin yapıyor olması dönüşümün en çok bu alanda olacağını göstermektedir. Leyla Güven’in başlattığı ve mevzi yoldaşları tarafından sahiplenip desteklenen direnişin çok yönlü sonuçları olacağı şimdiden kestirilebiliyor. Bunun nedeni direnişle amaçlanan gerçekliğin toplum, ülke ve bölge açısından arz ettiği etkinin önemdir. Direniş esaslı mücadelenin yaygınlaşması bir taraftan çalışma ve mücadele alanlarını dönüştürürken, bu dönüşümle beraber ulusal ve bölgesel düzeyde toplumsal ve siyasal yeniden şekillenmeyi büyük oranda etkileyecek ve çok farklı bir yeni şekillenmenin gelişmesini sağlayacak sonuçlara yol açacağa benzemektedir. Kuşkusuz direniş temelli mücadele tarzına yeni geçilmiyor.
Kürt siyasi hareketi kesintisiz bir direniş içerisinde bulunmaktadır. Fakat özellikle demokratik siyaset alanının değişen konjonktüre göre kendini dönemin doğru mücadele tarzıyla teçhize etmede yaşadığı sıkıntı ve bunun toplumun çeşitli alanları üzerinde yarattığı etkiden ötürü gerekli gelişmeler yaratılamadı. Bu gelişmeleri, zayıf düşmenin ve sıkışmışlığın sonucunda geliştirilen faşizme karşı, onu dağıtıp etkisiz duruma düşürecek toplumsal ve siyasal atılımları gerçekleştirmek şeklinde tanımlamak mümkündür. Belki mücadele etmede geriye gidiş olmadı ama mücadele tarzında bir parçalılık açığa çıktı ki, faşizm büyük oranda kendini bu parçalanmışlık üzerinden geliştirdi. Toplumun sömürgeciliğin tüm faşizan uygulama ve saldırılarına rağmen mücadeleden, onun esas amaçlarından kopmadığı düşünüldüğünde, burada ortaya çıkan yetersizliklerin öncülükten kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Şu da belirtilmeli ki, yetersizlikler denince sadece demokratik siyaset alanında çalışma yürütenleri ve onların sorumluluğunu kastetmiyoruz. Bir bütün toplumsal zeminde çalışma yürüten herkesin sorumluluğu vardır. Hatta esasında direniş çalışmalarına daha aktif katılması gerekenlerin yaşadığı yetersizliklerin öne alınması daha doğru olacaktır. Esas olarak direniş esaslı çalışma ve mücadele tarzını geliştirmesi gereken yer ve kesimler bunlar olmalıydı.
Türk devletinin sömürgeci siyaseti esas olarak çökmüştür. Sömürgecilik Kürt halkının mücadelesi karşısında çözümsüz kaldığı için çökmüştür veya çöküşü yaşamaktadır. Devletin Tayyip Erdoğan eliyle faşizmi geliştirerek yapmaya çalıştığı yeni bir şey yoktur. Tayyip Erdoğan eli ve ağzıyla yapılan ve yapılmak istenenlerin çok yeniymiş gibi sunuluyor olması propaganda amaçlıdır. Toplumu etkilemek ve bu şekilde kendi uygulamaları karşısında ses etmez bir durumda tutmak için bunu yapmaktadır. Türk devleti toplum nazarında ve dönem açısından zamanı geçmiş, Kürt halkının mücadelesiyle yenilgiye uğramış bir siyaseti tekrardan hâkim kılmanın çabası içerisindedir. Esasında bunun çok yeri ve imkânı yoktur. Ne küresel, ne bölgesel ve ne de içerideki toplumsal koşullar buna gerçek anlamda müsaade etmemektedir. Fakat kapitalist sistemin yaşadığı krizden ötürü sömürgeciliğin çöküşüne karşı yeni bir siyaset geliştirememesi Türk devletinin ve hatta Rusya vb. güçlerin kendilerine siyaset yapma alanı bulmasına bazı imkânlar yarattı ve gerçekleşen de esasında bu olmaktadır. Bunun dışında öyle farklı bir siyasetin geliştiği yoktur. Faşizm geliştiriliyor ki, faşizm ile gerçek bir yol almak mümkün değildir, ama bunu sağlayacak olan da tabi toplumun bir bütün faşizme karşı direniş mevzilerine geçmesi olabilir. Yoksa bir ara süreç olarak faşizm kendini hep var kılar ve idame ettirir.
Şimdi direniş bunu, yani faşizmi kıracaktır. Bir diğeri de buna dayanarak hegemonik düzeyde yürütülen siyasetin boşa çıkarılması olacaktır ki, esas toplumsal ve siyasal dönüşümün bölgesel ve küresel düzeyde beklenen sonuçları açığa çıkacaktır. Uluslararası komployla Kürt halkının yürüttüğü özgürlük çizgisi ve onun öncülüğü yok edilmek istenmişti. Çünkü Kürt halkının ve Kürdistan’ın özgür temellerde gelişen mücadelesi kapitalist sistemin bölgesel çıkarlarına bir engeldi. Ortadoğu Kürt halkının inkârı ve imhası temelinde biçimlendirilmişti. Kürtlerin özgürlük mücadelesi bu denklemi dönüşüme zorluyordu. Başta Türk devlet ve iktidar yapılanması olmak üzere bölgesel güçler bu dönüşümü gerçekleştirmemeye ve buna karşıt bir siyaset geliştirmeye başlayınca başta sistemin hegemonik gücü ABD olmak üzere küresel güçler bu durumu Ortadoğu’nun yeniden kendi hâkimiyetlerinde biçimlendirmesi için kullanma yoluna gitti. Bunu için AKP-MHP faşizmini desteklediler ve Türk devletinin çöküşünü engellediler. Türk devletine Kürtleri vurdurtarak herkesi kendi çizgisine çeken bir siyaset izlediler. Şimdi direniş esaslı mücadele tarzının gelişmesiyle bu koşullar ortadan kalkacaktır. Kapitalist hegemonyanın bölgede dayanacağı güç kalmamış olacak ve bunun beraberinde getireceği önemli sonuçları olacaktır. Bu gelişmeler kapsamında demokratik siyaset alanını ayrıca ele almak lazım.