Günümüzde ise iki kutuplu bir dünya yoktur. Dünyanın hegemonik güçlerinde hakim olan tek zihniyet vardır, o da kapitalist modernite zihniyetidir. Dünyanın söz konusu bu güçlerinin tümünün kutbu kapitalizmdir. Dolayısıyla iki farklı ideoloji ve onun ön gördüğü iki ayrı dünya yoktur
Salih Yılmaz
Soğuk Savaş olgusu ve kavramı Soğuk Savaş dönemi olarak tanımlanan sürecin rekabet veya mücadele biçimi olarak kabul görüldü. Bu söz konusu sürecin bu şekilde tanımlanmasına itirazlar olsa da kapsadığı içerik bakımından böyle bir kavramsallaştırma bir gerçeğin ifadesi oldu. Onun için Soğuk Savaş kavramı kastedilen süreç için temel bir kavram olarak kullanılmaktadır. Bunda bir beis de yoktur. Fakat kavramın günümüzün siyasi ve askeri durumunu tanımlamak için doğru olup olmadığı tartışmalı bir konu olmaktadır.
Özellikle de ABD’de yönetim değişikliğinden sonra bu kavram kullanılmaya başlandı ve Haziran 2021’deki NATO toplantısından sonra daha yoğun kullanılmaya başlandı. Soğuk Savaş kavramının kullanımıyla NATO toplantısı arasında bir bağın olması aslında anlaşılırdır, çünkü bir NATO Soğuk Savaş döneminin en temel kurumu olarak kabul görünür. Bir önceki ABD yönetimi kapitalist sistem krizinin sermayenin ulusal marjlar içerisinde tahkim edilerek korunması, sermayenin başkalarına, örneğin orta ve daha alt sınıflara, kapitalist sermaye çarkı içerisinde olmayan ya da önemsiz olan alanlara kaymanın önüne geçilerek aşılacağını düşünmekteydi. Buna göre de bir politika yürüttü. Bu politikalar gereği küresel sermayenin çıkarlarına hizmet etmediği düşünülen kurumlar işlevsiz duruma düşmüş oldular. Bunların başında geleni ve en önemlisi NATO oldu.
Nihayetinde Biden ve ekibi yönetime geldi ve görünüşte bir önceki yönetimin yaptıklarının ve yapmak istediklerinin tersine planlarını ortaya koydu ve bunun pratiğine girişti. NATO’nun yeniden işlevli kılınması gündeme girdi ve görünürde bu gerçekleşti. Bu şekilde ABD’nin tabiri caizse sahalara döndüğü, müsabakayı bırakmayıp Rusya’yla, Çin’le ve diğerleriyle sistemin esas sahibi olan Avrupa-Batı adına rekabet edeceği, yani savaşacağı söylendi. Eğer böyleyse, Uzakdoğu, Ortadoğu ve diğer yerlerde çıkarlar farklı olduğundan bir kutuplaşma ve bunlar arasında bir Soğuk Savaş’ın baş gösterdiği veya göstereceği sonucuna ulaşmak kaçınılmazdı ve doğal olarak bu sonuç ortaya çıktı.
Peki gerçekten bir Soğuk Savaş gerçeği var mıdır? Bu kavram eğer yanlış kullanılıyorsa, bu yanlış yaklaşımın mal olacağı siyasi kayıp ne düzeydedir?
Soğuk Savaş kavramı iki kutuplu bir dünyanın, kapitalizm ve komünizm olarak ayrışan toplumsal, kültürel, siyasi, askeri, ekonomik iki farklı ve birbirine zıt sistemlerin olduğu dönemin ifadesi için kullanılmıştı. Bu dönemin en temel ve kısa özeti iki ideolojinin varlığıdır. Bu iki ideolojinin oluşturduğu toplumsal, kültürel, siyasal, ekonomik vs. çıkarları farklı iki dünya vardı. Bu her iki dünyaya öncülük eden temel güçler ve kurumlar vardı.
Dönemin dünyası, onun tüm devlet ve devlet peşinde koşan güçleri bu iki sisteme ve bu sistemin politikalarını oluşturan ve yürüten başat güçleri olan ABD ve Sovyetlere göre biçimlenirdi. Dünyanın böyle iki kutup olarak şekillenmesi bu iki kutup, dolayısıyla iki dünya sistemi arasında askeri, siyasi, ekonomik, kültürel olmak üzere her alanda bir mücadele söz konusu oldu. Askeri çarpışma yerini daha çok diğer alanlardaki mücadeleye bırakınca, bu süreç Soğuk Savaş olarak tanımlandı. Gerçekte tabi bilindik savaşlar eksik olmadı. Dünya bir savaş alanıydı. Ama ABD ve Sovyetler doğrudan birbirlerine kurşun sıkmıyorlardı.
Günümüzde ise iki kutuplu bir dünya yoktur. Dünyanın hegemonik güçlerinde hakim olan tek zihniyet vardır, o da kapitalist modernite zihniyetidir. Bunlar arasında zihniyet bakımından bir farklılık yoktur. Böyle olmadığı için de aralarında mutlak olarak ayrışan çıkarlar söz konusu değildir. Dünyanın söz konusu bu güçlerinin tümünün kutbu kapitalizmdir. Dolayısıyla iki farklı ideoloji ve onun ön gördüğü iki ayrı dünya yoktur. Tek bir dünya vardır ve bu dünya içerisinde herkes çıkarlarını sermayeyi daha fazla büyütmek, dünyayı daha fazla sömürmek, dünyada hakimiyetini genişletmek olmaktadır. Bunlar yapılmak istenirken, her güç kendi gücünü ve etkisini büyütmeye çalışırken, aralarında sorunlar, çelişkiler çıkmaktadır. Bu çelişkilerin çıkması, bu çelişkilerin derinleşmesi, savaşlara neden olması ve hatta bunun sonucunda bazı cepheleşmelerin ortaya çıkması bilindik anlamda kutupların olduğu ya da olacağı anlamına gelmez.
Kutuplar oluşmaz çünkü hegemonik, bölgesel ve yerel tüm güçlerin beslendiği zihniyet aynıdır. Böyle olunca kimsenin çıkarı mutlak anlamda diğerinin çıkarına aykırı ve birebir düşmez. Çıkarları bir dönem birbiriyle çelişen güçler süreç içerisinde ortaklaşabiliyorlar.
Aslında George Orwell 1984 romanında bunu anlatmıştır. Biraz bu bakışla ele alındığında Orwell’in anlatmak istediğinin bu olduğu söylenebilir. Çıkarları çeliştiği için düşman ve savaş içerinde olan güçler birden ortak çıkarlar etrafında dost veya müttefik oluveriyorlar. Böyle pratikler günümüzde yaşanmaktadır.
Mesela Türkiye’nin son beş-on yıllık pratiği böyledir. Rusya’yla savaş sınırlarındayken, birden birçok konuda ortak hareket eden iki güç durumuna dönüştüler. Bunu mümkün kılan ne oldu? Birkaç faktör sayılabilir ama bunu mümkün kılan zihniyetteki ortaklıktır. Rusya da Türkiye de ve diğerleri de aynı zihniyeti taşıyorlar. Hepsi çıkarlarını sermayenin daha da büyümesinden, kapitalist modernite zihniyetinin daha da yayılmasında görmektedirler.
Sonuç olarak kastedilen dünyada tek bir kutup vardır ve birbirleriyle Soğuk Savaş yürütecek güçler, sistemler, zihniyetler yoktur. Bu dünyanın çelişki, rekabet, cephe ve savaşlarından farklı bir dünya tahayyülü kurmak doğru değildir. Daha doğrusu tahayyüllerimizi buraya değil, halkların, kadınların, devrimci demokratik kesimlerin ortaya koyacakları mücadeleye dayandırmamız gerekiyor.
Böyle değil de iki kutuplu dünya düşüncesi ve bu dünyanın birbiriyle mücadelesine göre taktik ve stratejiler oluşturulursa, bunun siyasi kaybı büyük olacaktır. Kapitalist modernite sisteminin krizi derinleşmektedir ve bunun alternatifi, bu alternatifi inşa edecek mücadele biçimleri üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. Böyle yaklaşıldığı vakit küresel ve bölgesel güçlerin çelişkilerinden demokrasi, sosyalizm, kadın özgürlüğü ve ekolojik yaşam lehine faydalanmak mümkün olabilir.