Yeni soğuk savaş sürecinde en temel meselemiz olan Kürt meselesi çözülmez ve “PKK’yi imha” amaçlı çizgi HDP’yi bile yok etmeye varacak ölçüde derinleştirilmeye devam edilirse, Türkiye bu soğuk savaşın içinde yangın yerine döner
İnsanlık, ucu büyük belalara açılan yeni bir soğuk savaşın eşiğinde.
Bunu ben söylediğim zaman nicesi “haklı” olarak burun kıvırır. Aldırmaz. Eski masalları okumaya devam eder.
Ama bu defa “soğuk savaştan” yalnız ben söz etmiyorum.
Şu son günlerde ABD, Britanya ve Avusturalya arasındaki bir tür “askeri pakt” ve “nükleer denizaltı” anlaşması karşısında Çin Halk Cumhuriyeti, bu adımların yeni soğuk savaş adımları olduğunu açıkladı. Daha kapsamlı açıklama ise Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Gutteras’tan geldi.
Bir parantez açıp konuşayım: Türkiye’nin temel meselesi dün olduğu gibi bugün de, yarın yaşanacak soğuk savaş döneminde de değişmeyecek. Temel meselemiz, çözülmemiş Kürt meselesidir. Kürt meselesinin temel mesele oluşu değişmese de, bu meselenin boyutları yeni soğuk savaş sürecinde tahminlerin ötesinde büyüyecek. O halde BM Genel Sekreteri’nin konuya ilişkin açıklamalarına dönebiliriz. Haberde şöyle deniyor:
“Potansiyel yeni bir Soğuk Savaş konusunda uyarıda bulunan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Gutteras, Çin ve ABD’den aralarındaki sorunlar dünyanın geri kalanına daha fazla yayılmadan önce ‘tamamen işlevsiz’ olan ilişkilerini düzeltmelerini istedi.”
“Genel Sekreter, ‘geçmiştekinden farklı, muhtemelen daha tehlikeli ve yönetilmesi daha zor bir Soğuk Savaş’tan ne pahasına olursa olsun kaçınmamız gerekiyor’ diye konuştu.”
Ayrıntıya gerek yok.
Bizim siyasetçilerimiz aldırmasa da, demek ki, insanlığı, iki termo-nükleer devasa güç arasında başlayıp, tüm kapitalist modernite dünyasını içine çekecek ve onları birinci soğuk savaştan farklı olarak sadece iki kampa değil, üç, belki beş parçaya bölüp çatıştıracak yeni bir soğuk savaş süreci bekliyor.
Durumu temel meselemiz olan Kürt sorunu açısından ele almak ve isabetli öngörülerde bulunmak kolay olmasa da bazı ihtimallerden ve tehlikelerden söz edebiliriz.
Tehlike Türk devletinin PKK’yi soğuk savaşın eşiğinde “tasfiye” etme politikasında yatıyor. Ben böyle bir tasfiyenin, tüm yıkıcı etkisine rağmen mümkün olmayacağını düşünüyorum. Nedenleri bu yazının konusu değil. Ama yine de “tasfiye” olmasa bile, PKK’nin ciddi biçimde zayıflamasının yaratacağı büyük tehlikeyi görmek gerekir.
PKK’nin zayıflaması ya da tasfiye edilmesinin Kürt gerçekliğini ortadan kaldırmayacağı çok açık. Ancak, PKK’nin Kürt nüfus üstündeki ideolojik ve politik etkisinin zayıflaması, Kürt halkını yeni soğuk savaşta çarpışacak olan doğrudan ve dolaylı güçlerin etkisine açacaktır. PKK’siz Kürdistan soğuk savaşta tarafların birbirlerine karşı kullanacağı bir alana dönüşecektir. Tıpkı Afganistan gibi.
Öcalan’ın çözüm sürecindeki rolünü inceleyen her dürüst araştırmacı, onun, Kürdistan’ı kapalı av alanı haline getiren büyük devletlerin Ortadoğu’nun kalbindeki dört ülke (Türkiye, Irak, İran, Suriye) üzerinde kurdukları hegemonyayı kırmak için nasıl çırpındığını bilir.
Demek ki, şu anda AKP rejiminin Öcalan’a karşı uyguladığı tecrit de, TSK ile HPG arasında süren savaş da, yeni soğuk savaş eşiğinde yeni bir anlam kazanmıştır. Eğer vakit varken bu politikadan vazgeçilip, yeni ve gerçekçi bir çözüm sürecine girilmezse ve hele PKK, ABD’nin desteğinde ve KDP’nin işbirliğinde ciddi biçimde zayıflatılırsa, Kürt meselesi birkaç yıl sonra, soğuk savaşta taraf olan devletlerin sızmaları ve etkileri altında “yıkıcı bir mesele” haline gelecektir. Tıpkı İslam’ın dinci fanatizme dönüşmesi ve bu fanatizmin İslam’ın kendisine ve tüm dünyaya zarar vermesi gibi. Kürdistan’da böyle bir tehlikeli kaosu önleyen etken, şimdi İmralı’da tecrit altında tutulan Öcalan ve onun görüşlerini benimseyenlerdir.
Öcalan PKK’yi “çeteleştirmeye” ve onu tipik bir “terör örgütü” haline getirmeye çalışanları daha örgütlenme sürecinin en başlarında durdurmuştur. Eğer amansız bir savaşa rağmen Batı’da yaşayan sivil Türkler “kör intikamcı” eylemlerin yıkıcı sonuçlarını yaşamamışlarsa, bunu Öcalan’a borçludurlar.
Kürtler bir millettir. Her millet kendi insani ve medeni değerlerinden haklı olarak gurur duyar. Kürt halkı da milli gurura sahiptir. Ancak milletler egemen sömürücü güçlerin etkileri altında bu haklı gururdan en kaba milliyetçiliğe saplanmaktan kendilerini koruyamamışlardır. Eğer Kürt halkı bugüne kadar uğradığı dayanılmaz aşağılanma ve baskılara rağmen Türklere karşı “ırkçı bir nefretle” düşmanlık yoluna gitmemişse, bunu “demokratik ulus” yolunda Öcalan’ın emeğine borçludurlar.
Soğuk savaş eşiğinde bu çizgiyi zayıflatmak, elde edilen tüm kazanımların sonu olur. Türk milletini zehirleyen ırkçılık, şiddete tapınma, linç, tecavüz saldırganlığı, önündeki Öcalancı engel yıkıldığı anda Kürdistan’a da sirayet eder. TSK-HPG savaşı “Türk-Kürt” savaşına dönüşür.
Yeni soğuk savaş sürecinde en temel meselemiz olan Kürt meselesi çözülmez ve “PKK’yi imha” amaçlı çizgi HDP’yi bile yok etmeye varacak ölçüde derinleştirilmeye devam edilirse, Türkiye bu soğuk savaşın içinde yangın yerine döner.
Özellikle Türk halkının aydınları, yeni soğuk savaş sürecine doğru sürüklendiğimiz şu dönemde, Kürt meselesinin kazanacağı yeni boyutlar hakkında düşünmeli, tartışmalı ve yaratıcı çözümler bulmalı.