Yeni “Seferberlik ve Savaş Hâli Yönetmeliği”, rejimin yeni dönem yönelimini işaret edecek bir düzenleme olarak karşımıza çıkıyor. Yönetmelik, ‘Milli Şef’in yetkilerini genişleterek, rejimin faşist karakterini tahkim ediyor. Aynı zamanda, askeri stratejilerde ve iç güvenlik politikalarında değişiklikler yapılarak, rejimin savaş politikalarında ısrarcı tutumunu yansıtıyor
Deniz Altun
22 Mayıs 2024 itibariyle yürürlüğe giren yeni “Seferberlik ve Savaş Hâli Yönetmeliği”, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yürürlüğe girdi. Yönetmelik değişikliği birçok yönden Türkiye’nin siyasi ve sosyal dinamiklerine önemli etkiler yaratacak nitelikte. Bu yazıda, yönetmeliğin dört ana boyutunu ele alarak, değişikliklerin arkasındaki olası nedenleri ve sonuçlarını tartışacağız: Faşist tek adam, ‘Milli Şef’ rejimininin ortaya çıkan yeni politik ve toplumsal tabloda tahkim edilmesi, savaş politikalarında ısrar, darbe, ekonomik ve siyasi krizlerin yaratacağı sosyal huzursuzluklara karşı hazırlık ve derin devlet güçlerinin yedek güç hâline getirilmesi.
Faşizmin tahkimi
Yeni yönetmelikle, seferberlik ilanı kararı ‘Milli Şef’in yetkisine bırakılarak Bakanlar Kurulu devre dışı bırakılıyor. Artık ‘Milli Şef’ ayaklanma veya kuvvetli kalkışma durumlarında doğrudan seferberlik ilan edebilecek. Karar mekanizmalarının bu düzeyde merkezileşmesi ve denetimden uzaklaşması üzerinden sistemin bir iç savaş rejimi olarak pekiştirilmesi, sistem içi gerilim ve parçalanmaların ortaya çıkarabileceği olası sonuçların yetkinin tek elde toplanması yoluyla etkisizleştirilmesi öngörülüyor.
Böylece ‘Milli Şef’; savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi ve “ayaklanma olması veya vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli veya eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten ve/veya dıştan tehlikeye düşüren davranışların ortaya çıkması durumunda” genel veya kısmi seferberlik ilanı kararı verecek.
Bu değişiklikle faşist ‘Milli Şef’ rejimi güç konsolidasyonunu kolaylaştırarak tahkim edilirken, denetim imkanları ortadan kaldırılıyor. Bu bağlamda, seferberlik ilanı gibi kritik bir kararın tek bir kişinin elinde toplanması ‘yumuşama’ demogojilerinin ardındaki gerçek yönelim ve hazırlığı işaretliyor.
Savaş politikalarında Israr
Yeni yönetmeliğin ‘Milli Şef’e ayaklanma ve kalkışma durumlarında seferberlik ilan edebilmesi gibi geniş yetkiler vermesinin Rojava ve Medya savunma alanlarına dönük savaş hazırlığının yapıldığı bir döneme denk gelmesi ayrıca manidardır. Toplumu konsolide etme gücünü yitirdiği yerel seçimlerde teyit edilen ‘Milli Şef’, kaybettiği meşruiyeti savaş düzenini pekiştirip,rejim içi güç dizilimini kendisine bağlı biçimde yeniden oluşturarak kapatmayı hesap ediyor. Kobane serhıldanı’nın ceza konusu haline getirilmesi, halk iradesine el konulması girişimine karşı Wan halkının serhıldan ruhuyla yanıt vermesi ve son olarak Taksim’i özgürleştirmek için polis barikatlarına yüklenen emekçilere ve devrimcilere karşı işletilen seri operasyonlar yapılan değişikliğin bağlamını gösteriyor. Rejim, iç ve dış politikada daha agresif ve savaşçı bir tutumda karar kıldığını ilan ederek halkların değişim isteğini yok saydığını göstermiş oluyor. Yönetmeliğin bu yönü öncelikle olası askeri müdahaleler ve sınır ötesi operasyonlara hazırlık olarak değerlendirilebilir. Değişiklik Wan direnişinin Kürt halkının, halkların hafızasında yarattığı güncellemeden duyulan korkuyu yansıtıyor. Yönetmelikle kapsamlı bir savaş girişimine karşı Kürt halkının, halkların gösterebileceği direncin etkisizleştirilmesi hesap ediliyor. Savaş hâli ilanında hızlı ve etkin bir karar mekanizması oluşturarak, rejimin askeri kapasitesini ve harekât kabiliyetini arttırmak amaçlanıyor.
İç savaş yönetmeliği
Yönetmelikte öne çıkan bir diğer önemli değişiklik ise olağanüstü hâl (OHAL) dönemlerinde Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile meslekten ihraç edilen kişilerin yedek er olarak görevlendirilmesi oldu. Bu madde, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası TSK’dan ihraç edilenler için geçerli olup, olası bir halk hareketi veya ayaklanma durumunda kullanılacak bir insan kaynağı yaratmayı hedefliyor.
Kürt halkına karşı savaş politikalarında ısrar, ekonomik krizin emekçiler üzerinde yarattığı basınç ve son yerel seçimlerde görüldüğü üzere bunun yaratabileceği siyasi ve sosyal çözülme rejimi bir iç savaş rejimi olarak konsolide etme yönelimini derinleştiriyor. Yönetmelik, böylesi durumlara karşı rejimin hazırlık yaptığını göstermektedir. Toplumsal hareketlilik ve ayaklanmalara karşı devletin elini güçlendirmek, olası krizlerde hızlı müdahale imkânı sağlamak amacı güdülüyor.
Kontrgerilla’nın reorganizasyonu
Yönetmeliğin en dikkat çekici noktalarından biri, OHAL KHK’ları ile “terörle iltisak” nedeniyle meslekten ihraç edilenlerin yedek er olarak görevlendirilmesi oldu. Bu, devletin güvenlik bürokrasisinde yer alan ve çeşitli nedenlerle ihraç edilen kişilerin tekrar sisteme dâhil edilmesi oldu.
Bu durum, rejimin ‘derin devlet’ ya da diğer bir deyişle kontrgerillayı yeni durum ve olasılıklara karşı reorganize ettiğine işaret ediyor. Özellikle, 15 Temmuz sonrası tasfiye edilen askeri personelin geri çağrılması, hükümetin ihtiyaç duyduğu kriz anlarında kullanılacak bir yedek güç oluşturma çabası olarak değerlendirilebilir. Bu yedek güç, iç ve dış tehditlere karşı devletin hızlı mobilizasyonunu sağlayacak şekilde organize edilmektedir.
Sonuç
Yeni “Seferberlik ve Savaş Hâli Yönetmeliği”, rejimin yeni dönem yönelimini işaret edecek bir düzenleme olarak karşımıza çıkıyor. Yönetmelik, ‘Milli Şef’in yetkilerini genişleterek, rejimin faşist karakterini tahkim ediyor. Aynı zamanda, askeri stratejilerde ve iç güvenlik politikalarında değişiklikler yapılarak, rejimin savaş politikalarında ısrarcı tutumunu yansıtıyor.Bu değişiklik aynı zamanda darbe ve ekonomik kriz gibi durumlarda sosyal huzursuzluklara karşı hazırlık niteliğinde olup, kontrgerilla havuzunu genişleterek kriz anlarında rejimin denklem değiştirme ve hızlı hareket kabiliyetini artırmayı amaçlıyor.