Ahmet Güneş
Rıza göstermeyen hain, itaat etmeyen düşman. Yeni kanun bu. Yok artık yasa, anayasal düzen. Saray kanunları var hayatta, o kanunlarla yaşamaya çalışıyoruz. Düpedüz kumpas, hak ihlali, ömre ambargo ve düşman hukuku devreye girdi. Kendi yasalarını anayasal düzen diye dayatıyorlar. Olmuyor ve yetmiyor, daha fazlasını istiyorlar: Herkes rehin alınacak.
1 Ocak 2021 itibariyle bir uygulama devreye girdi. Bu uygulamanın halk tarafından adı ‘İnfaz Yasası’, resmi anlamda ise Meclis’te düzenlenen “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”da yapılan değişiklikle “iyi hal durumunu” değerlendiren Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu’nun kararı. Bu karara göre mevzubahis kurul, tahliye edilmesi gereken kişi hakkında ‘iyi hal’ kararına varacak, aslında varmayacak ve itaati dayatacak.
Nedir bu ‘iyi hal’? Kısacası şöyle; Cezaevine girme sebebiniz siyasi mesela. Cezaevlerinde de her davanın koğuşları olur. Siz de haliyle kendi davanızdan dolayı ceza almış kişilerle kalmayı tercih ediyorsunuz. İşte bu tercihiniz ‘iyi hal’ mevzuatına aykırı. Yani siz cezanızı bitiriyorsunuz ama devletin düşmanını cezalandırması bitmedi demek oluyor. Aslında yasal olarak tahliye edilmeniz zorunlu. Hem de bir gün bile fazla tutulduysanız ilgili kuruma ve kişilere cezai yaptırım uygulanması gerekir. Ama artık öyle değil. Devlet düşman bellediğini ve kendisine itaat etmediğini, yasalarını çiğneyerek cezalandırıyor.
30 yıldır tutuklu olan Fahrettin Şahin (52), 16 Nisan’da Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden tahliye olması gerekirken, Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu’nun “iyi halli olmadığı” kararı gerekçesiyle tahliye edilmedi. Ailesi ve sevdikleri onu almaya gidecekken, kendisi de 30 yıl sonra kapının açılmasını beklerken, kurul o kapının kilidinin açılmasını istemedi. Üstelik Şahin dinlenmeden, herhangi bir duruşma vesaire olmadan bu karar verildi. İşte bunun adı rehin almaktır.
1991 yılından beri cezaevinde olan Şahin, devletin verdiği cezayı bitirdikten sonra yani resmi anlamda cezası infaz edildikten sonra bırakılmayıp rehin alınmıştır. Bu durum bundan sonra cezaevindeki tüm siyasi tutsaklar için geçerli. Cezasını bitiren her tutuklu ‘iyi halli olmadığı’ gerekçesiyle haksız ve düşmanca bir şekilde orada tutulmaya devam edilecek. Aynı durumdaki tüm siyasi tutsaklar 6 ay sonra yasal bir uydurukla karar verme yetkisine sahip olmuş kişilerin tekrar karar vermesini bekleyecek.
Burada biraz da çuvaldızı kendimize batırmak gerekir. Bugün tutsakları rehin alan yasa Meclis’ten geçerken gündeme getirilmedi. Ne HDP milletvekilleri ciddi bir kamuoyu kampanyası yürüttü ne de hukukçular yasal arayışa girip toplumu bilgilendirmeye çalışmadı. Ne zaman ki 1 Ocak itibariyle uygulamaya konulan bu yasalar nedeniyle siyasi tutsaklar rehin alınmaya başlandı, o zaman gündeme geldi. Yine de geç kalınmadı. Çünkü bu uygulama dışarıdaki muhaliflere ev hapsi vermek kadar zorba bir karardır ve bunun hiçbir şekilde meşruluğu yoktur. Birebir düşmanlık ve diz çöktürme restidir. Fahrettin Şahin şahsında şu an tahliyesi gelmiş ve gelecek olan tüm siyasi tutsaklara ceza üstüne ceza verilmektedir.
Geçmişe dönüp baktığımızda birçok şey diyebilir, çeşitli örnekler verebiliriz. 90’ların şiddetli çatışmalarının ortasında taraf olan bir kuşak cezaevlerine konuldu ve o dönem Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde yargılanıp idam cezasına çarptırıldı. Daha sonra bu cezalar müebbet hapis cezasına yani 36 yıla çevrildi. Anayasal olarak ise bu cezanın 30 yılını bitirenler tahliye edilir. Anımsayalım mesela; geçtiğimiz yıl 50’ye yakın siyasi tutsak cezaevi koşulları, işkence, sağlık hakkına erişimin engellenmesi ve uzun yıllar hapis yatma sonucu ortaya çıkan hastalıklar sonucu hayatını kaybetti. Baktığımızda bunu bir katliam olarak tanımlayabiliriz.
Bir ülkenin cezaevlerinde yılda 50 siyasi tutsağın tabutu çıkıyorsa, burada yasa veya anayasa arayamayız. Adını net olarak koyup itirazlarımızı yükseltmeliyiz. Bugün hücrelerde başlayan tecrit ve ölüme terk etme politikası yarın evlerimizin içine gelir. Bu devlettin hep akılda tuttuğu stratejisidir ve her daim uygulanır.
Öte yandan Fahrettin Şahin gibi siyasi tutsaklar 90’ların siyasi aktivistleri ve aynı zamanda bir kuşağın yaşayan hafızalarıdır. Kürtlerin kaybolmuş kuşakları yoktur, kaybedilmiş kuşakları vardır. Türkiye cezaevlerinin her türlü vahşet ve zorbalığına 30 yıl direnmiş insanların bu rejim tarafından rehin alınması hiçbir şekilde kanıksanmamalı ve sürekli gündem olmalı. Çatışmalarda hayatını kaybetmiş insanları kimsesizler mezarlığına hatta kaldırımlara gömüp Kürt halkını kimliksizleştirme politikasının bir devamı olan bu hafızasızlaştırma politikasına hep birlikte karşı çıkmak gerekir.