Serê salê binê salê xwedê biçûkek bide xwediyê malê… Çocukluğumuzun unutulmaz anlarıydı; doğup büyüdüğümüz toprakların dondurucu soğuk kış günlerinde bizi cıvıl cıvıl sokaklara döken, belimize kadar yükselen karlara bata çıka ev ev dolaştıran, dilimizin ucunda buz tutmuş ve çınlayan sözcüklerimizle bizi birbirimize bağlayan, içimizi ısıtan yılbaşı geceleri.
Yoksulluğun bir evden bir diğerine misafir olduğu ama mutlu olduğumuz yeni yıl kutlamalarını hatırlıyorum. Paylaşımın, dayanışmanın, ortak ruh haliyle parlayan ay ışığına yüzlerimizi dönmenin mutluluğunu yaşardık. Biz bizeydik, iç içeydik, insanın insana karşı geliştirilebileceği en yalın samimiyetle şekillenir ve kendi kültürümüzün inceliklerini yaşardık. Büyüklerin elbiselerini giyer, yüzümüzü gözümüzü boyar, küçücük dudaklarımız üzerine tencere isiyle bıyık çizer, yaşlıları taklit eder, doğaçlama skeçler sergilerdik. Yanımızda taşıdığımız boyumuzdan büyük torbalarımıza, doğal yaşamın bir parçası olan tahıl ile o dönemlerin lüks tüketimi olan meyveler atılır, cebimize birkaç bozukluk koyulurdu. Toplasan 20 çeşit ürünün bulunmadığı, küf kokan, çoğunlukla gaz lambasıyla aydınlatılan köy bakkalında takas yapılan dönemlerdi ve topladığımız tahıl ürünlerini o gece sabaha kadar açık kalan bakkalda “piskevit, lokum, gofrete” tahvil ederdik.
Maalesef yıllar içinde savrulduk; önce mutluluğumuzu yitirdik ve yoksulluk o günden bugüne derinleşen bir yaşam biçimine döndü. İyice foyası dökülmüş ve yoksullara umut pazarlayan yılbaşı piyango çekilişleri bile anlamını yitirdi. O capcanlı, cıvıl cıvıl dönemlerden gittikçe mekanikleşen, ruhsuzlaşan ve en nihayetinde pandemi gerekçesiyle neredeyse kutlamaların yasaklandığı, herkesin bir başına yapayalnız karşıladığı bir tarihsel aralığa geldik. Mesele sadece salgın, yasaklamalar, maneviyatı çökerten kapitalist aşınmanın pençesinde toplumsallığını yitirmiş daha doyumsuz, daha bencil, daha hesapçı bir insan prototipinin gittikçe gelişmeye başlamasıdır.
Yapayalnız dediysem elbette bir başımıza değiliz. “Sen herkesten daha iyi düşünür ve bilirsin”, “en önde olmayı hak edersin” diye içimize bencilliğin zehrini salan ama sonra “aslında senin düşünmene de gerek yok, senin adına her şeyi ben düşünür ve karar veririm” diyen “devletimiz” var her anımızda; nefesimizde, beynimizde ve yanı başımızda. Salgının yayılmasını engellemek gerekçesiyle “birbirinize dokunmayın” diyerek kutlamaları yasaklayan ve sonra bu yasakları uygulatmak için polis marifetiyle ve “virüslü haliyle” herkese dokunan devlet-imiz. Bazılarımızın “eğlendiği” için yeni yılı polislerle birlikte ve belki de nezarethanede kutlamış olması gelecek yılın nasıl geçeceğinin delaleti olabilir mi? Umarım ki olmaz. Umarım ki yeni yılı kapısına polis dayanmış ve nezarethaneye alınmış, cezaevlerinde olan insanlarımız için “yeni yıla nasıl girersen, bütün yılın öyle geçer” inancı boş bir temenniden ibaret olur.
Peki bizi 2021 yılında gerçekten ne bekliyor? Türkiye’deki bütün bu hukuksuzluklar, saldırılar sona erecek mi? İnsanlar özlemini duydukları ve uğruna mücadele ettikleri özgür ve eşit bir yaşamı yaşayabilecek mi? Demirtaş ve tutsaklar serbest bırakılacak, AİHM kararı uygulanacak mı? Hep birlikte ağız tadıyla doğanın, baharın, toplumsallığın tadını çıkarabildiğimiz “motorları maviliklere sürebildiğimiz” günler görebilecek miyiz?
Bin bir çeşit soru, belirsiz bir gelecek! Ne yazık ki yıl geçişleri gecenin gündüze dönmesine, perdenin açılıp kapanmasına benzer bir keskinlikte gerçekleşmiyor. Yeni yıl bize ne getirirse getirsin 2020 yılında yaşadığımız melanetler ve kötülükler bir anda ortadan kalkmayacak. Türkiye bugünden yarına özgürlükler ülkesine dönüşmeyecek, dünya daha yaşanılır bir yer haline gelmeyecek, salgınlar, hastalıklar, eşitsizlikler bir anda son bulmayacak. Bu açıdan 2021, 2020’de yaşadığımız pek çok ağır sorunu belli boyutlarıyla devralacak. Ayrıca 2021 yılını da bir öncekinden kopuk bir sonrakiyle bağlantısız bir dönem olarak değerlendiremeyiz. Türkiye açısından 2021-23 bir geçiş dönemidir ve bu dönemi birlikte değerlendirmek durumundayız. Bu geçiş döneminde faşizm kalıcılaşmak için saldırılarını yoğunlaştıracak, ekonomik kriz önümüzdeki dönem hepimizi daha da derinden sarsacak. Salgının bitip bitmeyeceği, bitse bile kendi elimizle doğada yarattığımız tahribatların bizi nereye sürükleyeceği belirsiz.
Fakat her şeye rağmen 2020 yılında ortaya çıkan ve özgür yaşam istencimizi diri tutan işaretler, 2021 yılına ilişkin umutlarımızı tazeleyen gelişmeler oldu. ABD’de otoriter Trump yönetiminin seçimleri kaybetmesi, Black Lives Matter hareketi, Hindistan’daki çiftçi direnişi, Bolivya halkının darbeyi sandıkta püskürtmesi, kadın isyanı dünya halkların değişim isteğinin açık göstergesiydi ve bu istek 2021 yılında güçlenerek daha demokratik ve eşit bir yaşam yaratmak için varlığını sürdürecek. Türkiye’de de her şeye rağmen ortaya çıkan toplumsal itiraz hali ve değişim talebi 2021-23 döneminde de büyüyecek. Bu değişim isteğini bastırmak için saldırılar da yoğunlaşacak ancak yoğunlaşan her saldırı sahibinin sonunu getirecek. Yeni yılın ne getirip götüreceği toplum olarak bizim tutumumuza bağlı olacak. Mutluluğu ve özgürlüğü hak ediyoruz ve bunun için de umutluyuz. Yeni yılınız kutlu olsun.