Bir insan hakkı olarak eğitim bireyin -ve aslında toplumun da -kendi geliştirmesi, gerçekleştirmesi ve yeniden üretmesinin önemli bir parçasıdır.Bireylerin diğer haklarından yararlanmasını sağlayacak önemli bir araçtır aynı zamanda.Örneğin; ekonomik ve sosyal olarak ayrımcılığa maruz kalan bireylere eşit katılım olanakları yaratmanın yolu eğitimden de geçer.
Eğitim hakkı ise herkesin ırk, cinsiyet, cinsiyet kimliği, etnik ya da sosyal köken, din ya da politik görüş, yaş ya da engellilik gibi hiçbir özelliğine bakılmaksızın eğitimden ücretsiz şekilde yararlanmasını ifade eder.
Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle garanti altına alınan bu hak için BM Ekonomik ve Sosyal Haklar Komitesi dört temel unsurdan söz eder: Mevcudiyet, erişilebilirlik, kabuledilebilirlik, adapteedebilirlik.
Mevcudiyet ilkesi devletin eğitime uygun bütçe ayırmasını, yeterlilik ve çeşitlilik anlamında çocuklar için uygun sayıda okulun varlığını, çocuklara eğitim verecek öğretmenler ile ilgili yardımcı personelin eğitimini, onların sendikal haklarını tanımlar. Mevcudiyet ayrıca ilköğretimin zorunlu ve ücretsiz olmasını da vurgular.
Erişilebilirlik ilkesi her bir çocuğun eğitime erişiminden, bu erişimin sağlanması için tüm engellerin ortadan kaldırılmasını tanımlar. Engellilik, okulun uzaklığı, parasızlık, ayrımcılık kültürü ya da yasal sınırlılıkların çocukların eğitiminin önünde engel olmaması için yapılması gerekenlerden söz eder.Devletler bu ilkeye göre yaşlarına, yaşadıkları yere ve özel durumlarına bakmaksızın her bir çocuğun eğitime erişimini sağlamakla yükümlüdür.Bu yüzden erişilebilirlik ilkesi aynı zamanda eğitimde ayrımcılığın tüm biçimlerinin ortadan kaldırılmasıyla da ilgilidir.Özellikle eğitimde en fazla zarar gören gruplara üye, dışlanmış¸ çocuklara öncelik verilmesine vurgu yapar.
Kabul edilebilirlik ise eğitimin kalitesine işaret eder. Eğitimin içeriğinin insan haklarına dayalı olmasından, çocukların gelişimsel özelliklerini temel almasından söz eder. Ayrıca çocukların ve ebeveynlerin insan haklarıyla uyumlu bir biçimde eğitim seçim olanaklarından, güvenlik, çevre sağlığı gibi asgari standartların uygulanmasını belirtir.
Bu ilkeye göre okul kitaplarındaki sansür uygulamaları bir insan hakları ihlali olarak yorumlanır. Eğitimde ifade özgürlüğü, azınlık hakları, anadilde eğitim hakkı, bedensel cezalandırma yasağı gibi hak ve özgürlükler de yine kabul edilebilirlik ilkesi kapsamında ele alınır.
Adapte edilebilirlik ise BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde ifade edilen “çocuğun yüksek yararı”ilkesine karşılık gelir.Dil, cinsiyet kimliği, göçmenlik durumu, çalıştırılma vb herhangi bir sebepten dolayı dezavantajlı duruma getirilmiş çocukların okullara değil okulların çocuklara uygun şekilde düzenlenmesini gerektirir.
Bu ilke anadilde eğitimden mülteci çocuklara uygun yasal düzenleme ve müfredat oluşumuna, özgürlüğünden yoksun bırakılan çocukların eğitimlerine devam edebilmesinden engelli çocukların okula içerisinde rahatça hareket edebilmesine kadar pek çok konuya işaret eder, bu konuda yükümlülüğü devletlere verir. Türkiye de pek çok ülke gibi taraf olduğu sözleşmeler temelinde bu dört ilkeye uymakla yükümlü.Ancak gittikçe bilimsellikten uzaklaşarak dinselleşen, militarizmi kutsayan içeriği; ehil kişilerce hazırlanması engellenerek hazırlığı dini gruplara bırakılan ders kitapları; eğitim ortamlarında devam eden fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet; gittikçe artan akran zorbalığı; dershanelere dönüşen,ticarileşen liseler; köy okullarının kapatılarak çocukları yaşamsal riske atan taşımalı eğitimin yaygınlaşması; fiziksel güvenlik sağlanmadığı için çocukların okullarda yaşamını kaybetmeye devam etmesi; anadili Kürtçe olan çocuklar için eğitim veren okulların kapatılması; çocukların seslerinin, görüşlerinin gittikçe daha az dikkate alınması; zaten yetersiz olan eğitim bütçesinin daha da düşmesi; okul türleri ve bölgeler arasındaki eşitsizlik; okul terk oranları; öğretmenlerin sendikalaşmasına yönelik baskılar; PİSA skorları, LGS’de açıkta kalan çocuklar,YKS sınavındaki ortalamalar bu dört temel ilkenin hayata geçirilmediğini açık ediyor.
LGS ve YKS sonuçlarının açıklandığı bugünlerde, hem çocukların hem de velilerin şikayetleri ayyuka çıkmışken, henüz eğitim yılı da başlamamışken yeni Milli Eğitim Bakanı Prof.Dr.Ziya Selçuk’a bu dört ilkenin lütuf değil yükümlülük olduğunu hatırlatalım.Belki de işe yarar!..