Türkiye’de algı operasyonları çok fazla olduğu için gerçek olan ile gerçek olmayanı ayırt etmek zor oluyor. Bunlardan biri son dönemde ısıtılan ve gündeme getirilen Irak devletiyle yapılan görüşmeler ve bu görüşmelerle yapılmak istenenlerdir. Fakat bu mesele çok fazla manipüle edildiği ve algı oluşturma malzemesi yapıldığı için ne olduğu, ne olacağı bilinemez oluyor. Şimdi bu kadar tartışmadan sonra bu mesele ne oldu, nasıl sonuçlandı kesinlikle bilinemez durumdadır. Bu Türkiye’de bir tarz haline getirilmiş. Bu tarzı yaratan AKP-MHP iktidarıdır, AKP-MHP iktidarı tam bir psikolojik savaş aygıtına dönüşmüş. Psikolojik savaş aygıtlarını kullanan olmayı aşmış, bizzat kendisi psikolojik savaş aygıtı olmuş. Bunca psikolojik savaş yürütmenin, bizzat psikolojik savaş haline gelmenin temelinde Kürt düşmanlığı vardır. Günümüzde Kürt düşmanlığını ve inkarını sürdürmek kolay değildir. Eskiden Kürt düşmanlığı yapmak, Kürdü inkar etmek kolaydı. Çünkü tabiri caizse Kürt halkı henüz uyanmamıştı.
Ama Kürt özgürlük hareketinin gelişmesi ve Kürt halkının uyanışıyla birlikte bu gittikçe zorlaştı ve hatta imkansız hale geldi. Kürtler uyandı, bilinçlendi, örgütlendi. Kürt sorunu artık çözülmeyi bekliyor. Çözüm gerektiren bir sorunu reddetmek, inkar etmek ancak katıksız faşizmle mümkündür. Nitekim ancak katıksız bir faşizmle Kürt düşmanlığı yapılmakta, Kürt inkarı sürdürülmekte. Algı operasyonları, psikolojik savaş bunun için bir zorunluluktur. Tayyip Erdoğan yönetimi bunları yaparak bir nevi imkansızı başarmış oluyor. Hep deniyor ya, imkansızı başarıyor, yere göre göğe sığmaz oluyoruz. Başarılan işte budur. Yalan, dolan, hileyle işleri yürütmek… Ne var ki söz konusu psikolojik savaş sadece Kürtlere yönelik olmuyor. Bu, bütün Türkiye toplumuna karşı yapılıyor. Öyle algı operasyonları yapılıyor ki, Türkiye’de insanlar iradesizleştirilmiş. Nesne haline gelmiş. Çünkü toplum ve bireyler hiçbir şeyin belirleyeni olamıyor. Siyaset adı altında her şey oluşturuluyor, topluma ve insanlara bunları kabul etmeleri bekleniyor ve dayatılıyor.
Mesela Tayyip Erdoğan hiç yeri yokken siyaseti bıkacağını söyledi. Ardından padişahın soytarıları sıraya durdular ve hep bir ağızdan padişahım çok yaşa, sen bizim için ebedsin, dediler. İşte en son büyük soytarı konuştu, bizi bırakamazsın, seni bırakmayız, dedi. Halbuki Türkiye’de böyle bir gündem yoktur. Tayyip Erdoğan henüz yeni göreve geldi ve resmiyete göre dört yıla kadar bu görevde kalacak. Bundan da öte, 31 Mart’ta yapılacak seçim mahalli seçimdir ve Tayyip Erdoğan bu seçime zaten katılmıyor. Ama işler gerçek haliyle değil, yansıtılmak istenen biçimiyle gündem yapılıyor ve topluma böyle anlaması ve kabul etmesi dayatılıyor. Tayyip Erdoğan’ın ne yapmak istediğini yorumlamaya gerek yoktur. Besbelli ki duygusal bir atmosfer yaratıp oylarını artırmak istiyor. Yoksa koltuğunu makamını bırakmak istemediğini hepimiz biliyoruz.
Türkiye’de durum şudur; adına şu bu denen kesimler Türkiye yönetimini ele geçirmiş, Kürt düşmanlığına dayalı ve yayılmacı bir politika izliyor, Tayyip Erdoğan’ı da bunun için kullanıyorlar. Çünkü Tayyip Erdoğan bu iş için bulunmaz bir kumaştır. Zaten kendisini kullananlarla aynı zihniyete sahiptir. Şimdi Türkiye toplumu bu meseleyle uğraşır duruma getirilmeye çalışılıyor.
Türkiye’de işler böyleyken Irak ile yapılan görüşmelerin özü, biçimi hiç anlaşılır kılınır mı? Kılınmaz tabi. Olabildiğince manipüle edilerek anlatılıyor, zihinler bulandırılıyor. Ama bu mesele önemlidir ve Kürt halkı, demokratik siyaset kadar Türkiye toplumunun ve siyasetinin de ne olduğunu iyi anlaması gerekir. Başta Kürt halkının ve demokratik siyasetin olanları iyi anlaması, analiz etmesi gerekir. KDP tümüyle işbirlikçi bir çizgiye girdi. AKP-MHP iktidarı Kürtlere karşı savaşı KDP’ye dayandırarak yürüttü. KDP sadece PKK gerillalarının konumlandığı alanlara yönelik operasyonlarda değil, her yerde AKP-MHP’nin Kürt düşmanı politikalarına hizmet etti, destek oldu. Örneğin Afrin, Serekaniye’de KDP Türk devletinin yanında yer aldı ve şimdi buralarda KDP vardır. Bu tutumuyla KDP işgali ve soykırımı meşrulaştırdı. KDP bunu yapabildi, çünkü KDP’nin Kürtlükle, mücadele ve özgürlükle bir ilgisi yoktur. Bir iktidar gücüdür ve işbirlikçilikle, ihanetle bu konumunu korumaya çalışıyor, KDP böyle bir durumu yaşarken ciddi bir engelle karşılaşmadı. Açık ihanete rağmen halkın tepkisi yansıtılmadı, örgütlü tepkinin gelişmesi önlendi. Bunu Kürt orta sınıf kesimleri yaptı. Özellikle demokratik siyaseti etki altına alarak bunu yaptı. Çünkü orta sınıf kesimlerinin özgürlükle bağı zayıftır. Maddi kayıp yaşamaması mücadeleyi tavsatıyor, ortamı muğlaklaştırıyor.
Şimdi AKP-MHP iktidarı Irak devletini de KDP gibi Kürt soykırımına alet etmek, ortak etmek istiyor. Elinden gelse Suriye ve İran’ı da bu siyasete çekecek. Zaten bunu da yapmaya çalışıyor. Hatta bütün Kürtleri buna alet edecek, hepsini KDP gibi yapacak. Süleymaniye ve YNK üzerindeki tehditleri bundan dolayıdır. Şimdi Irak devleti bakıyor ki KDP yaptıkları karşılığında ciddi bir tepki, tutumla karşılaşmıyor. Bundan cesaret alarak kendisi de bunu yapabileceğini, bundan kimi kazançlar sağlayabileceğini düşünüyor. Irak devleti dediğimiz kim ki zaten? Birçok gruba ayrılmış, toplumdan kopmuş, siyasi kurnazlıkla ayakta kalmaya, kimileri İran’a, kimileri ABD’ye dayanarak yürümeye çalışanlardır. Kürtlerin ve Kürt siyasetinin ders çıkarması gereken burasıdır. İhanet durdurulmaz, ona karşı durulmazsa ur gibi büyür. Herkese bulaşabilir.
Türkiye toplumunun, siyasetinin de anlaması ve ders çıkarması gereken hususlar vardır. Hali hazırda Irak’la yürütülen siyasetin Türkiye’ye bir faydası yoktur. Bu iş güvenlik, PKK’yle mücadele adı altında gündemleştiriliyor, fakat iş sadece bundan ibaret değildir. Amiyane ama çok doğru bir tabirle Türkiye’de devlet ve iktidar zenginden yanadır. Türkiye’de AKP-MHP eliyle yeni bir burjuvazi oluşmuş. Bu sermaye sınıfı bölgede yayılarak kendini büyütmek istiyor. Ayrıca Türkiye’yi enerji merkezi haline getirmeyi tasarlamıştı.
Ancak izlenen politikalar sonucu çok zor duruma düştüler. Kürt düşmanlığı ve karşıtlığından dolayı Ortadoğu’daki yeni enerji hatlarından ve bir bütün Ortadoğu dizaynından dışlandılar. Kürtler bir şey elde etmesin diye diye kendileri de hayal ettikleri pastadan paysız kaldılar. Şimdi çılgınlar gibi yeni arayışa girmiş, en azından kendilerini besleyecek enerji hatları yaratmak, geliştirmek istiyorlar. Bu ihtiyaç ve Kürt düşmanlığı, AKP-MHP iktidarını Irak’la ilişki geliştirmeye götürdü. Bu kirli bir ilişkidir. Ne Türkiye toplumunun ne de Irak’ın yararınadır. Bu ilişkinin getirisi toplumla hiçbir ilgisi kalmayan kesimlerin çıkarlarından başka bir şey değildir.