YENİ GAZETE/YENİ YAŞAM
Yine, yeniden, bir daha… Cizre’deki kadından Gazi mahallesindeki delikanlıya, Konya’daki üniversite hocasından Denizli’deki esnafa, yurttaşlara haber, bilgi, yorum, düşünce, fotoğraf, karikatürle özgürlük, bağımsızlık ve huzur umudu verebilmek sadece hakikatlerle…
Her gazetenin bir sebeb-i hikmeti vardır. Hiç bir gazete, öyle torba dolsun gırgır olsun diye çıkmaz, çıkarılmaz. Her gazeteyi doğuran siyasi, ideolojik, toplumsal, kültürel bir temel vardır. Her gazetenin, bir de tabi ki, bir amacı vardır.
Dünyada ve Türkiye’de günlük gazetelere, onların arşivlerine, tarihlerine baktığımızda sözünü ettiğim bu temelleri, amaçları görebiliriz.
HER GAZETENİN BİR SEBEBİ
Fransız Le Monde gazetesinin kurucusu Hubert Beuve-Méry’nin sözüdür: Her ülke layık olduğu gazeteyi çıkarır. Bu alıntıyı Türkiye için tercüme ederken belki de “layık olduğu’’ yerine “müstehak olduğu’’ ibaresini kullanabiliriz.
Kemalist Cumhuriyetin ideolojisini yaygınlaştırmak, Kemalist kadroları eğitmek/bilinçlendirmek için, Atatürk’ün de desteğiyle Cumhuriyet gazetesi çıkarılmıştı, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte.
Fransa’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra da General De Gaulle’ün desteğiyle de, benzer amaçlarla, “Le Monde’’ gazetesi çıkmıştı.
İngiltere’de Thatcher döneminde, London Times’ın fazla sağa, Guardian’ın da fazla sola kaydığını gören gazeteci bir girişimci, iki gazeteden uzaklaşan önemli bir okur kitlesini The İndependent gazetesinde bir araya getirdi.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Gelelim şimdi bizim yeni çocuğumuza: Yeni Yaşam. Ben bu ismi beğendim. Çünkü zaten her yeni gazete yeni bir yaşam müjdelemeli. Ve zaten özgür basın geleneği içinde de bu hamle yeni yaşama hazırlık işaretleri veriyor gibi ya da vermeli.
Medya eleştirmeni olunca insan, kaçınılmaz olarak hata ve eksiklikler üzerinde odaklanıyor.
BİZİM EKSİKLİK VE HATALARIMIZ
Türkiye’de içinde bizzat benim de bulunduğum bağımsız sol ve Kürt gazetecilik geleneği son olarak en az 1980’lerden bu yana hep baskı altında idi ve çoğu zaman hep başkalarının saptadığı bir gündeme (Seçim, referandum… vs …) göre yayına başlamak zorunda kaldı. Bu nedenle hep alel acele işler yapmak zorunda kaldık. Kadrolar son anda toplandı, yayın politikası son anda kararlaştırıldı, maddi ve mali olanaklar güç bela son anda bir araya getirildi. Oysa ki yeni bir gazete çıkarmak, ya da bir geleneği sürdürmek için yeni bir yayın hazırlamak hiç de kolay bir uğraş değil. Geçmiş, bugün, yarın boyutu var, kadro niteliği var, mevcut medyanın doğru ve ayrıntılı tahlili lazım, dil ortaklığı gerekir, sayfa estetiğini oluşturmak şart, mevcut ve olası okurlarımızı iyi tanıyacağız, kadrolar için siyasi ve mesleki eğitim yapabilsek iyi olur… Saymakla bitmez yapılması gerekenler.
Geçmiş dediğimde, hem Kürdî hem de sol dünyanın belki de Cumhuriyet kurulduğundan bu yana ne tür işler yaptığını, hangi dergi ve gazeteleri çıkardığını, bu yayınların olumlu ve eksik yanlarını ayrıntılı bir şekilde biliyor muyuz acaba? Yine bu geçmişte bizim okurumuz kimlerdi? Hangi kategoriden yeni okurlar kazanabildik? Okur kaybettiysek neden? Daha yakın zamanda, bizim çıkardığımız yayınların mevcut egemen medya ya da diğer sol muhalif kesimlerle mesleki ilişkileri nasıldı? Sağlam mıydı yoksa sorunlu mu idi?
Bugün meselesi de önemli. Kendimizi az çok biliyoruz, tanıyoruz da, bizimle aynı uğraşı yapan kurum ve kişilerin yani mevcut medya manzarasının görünümü ve kendisi nedir? Yandaş medya nasıl çözülüyor? Eski kadim medya nasıl yandaşlaştı? Muhalif konumdaki yayınların konumu, durumu nedir?
BUGÜN VE YARIN NE YAPMALI?
Yarın, galiba en tayin edici boyut. Çünkü bugün belki yayına başlıyoruz ama yarını düşünmeden/tasarlamadan bugün başarılı bir yayın yapmak mümkün değil. Yarın dünya, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar nereye doğru gidiyor? Haziran ve Temmuz oylamalarından sonra Türkiye nasıl bir siyasi rejime evrilecek? Böyle bir ortamda nasıl gazetecilik yapmak gerekir? Hazırlıklarımız neler olmalıdır? Yarını iyi tasarlayabilmek için bir yandan geçmiş örnekleri iyi incelememiz bir yandan da bugünü sıkı takip etmemiz gerekir. Bizdekine benzer durumlar yabancı ülkelerde ne zaman nasıl gelişmiş? Bizim oradaki meslekdaşlarımız yeni gelişmeleri nasıl değerlendirip nasıl tepki vermişler?
Belki hoş bir benzetme değil ama biz hep kara koyun olmak istedik. Kurdun kapacağını bile bile sürüden ayrılmaktı düşümüz. Bağımsız ve özgür olmaktı derdimiz. Kuşlar gibi. Ve çok zor bir işti bu, özellikle Türkiye’de. Gazeteciliğin temel hammaddesidir özgürlük ve bağımsızlık. Kendini siyasi ve ideolojik olarak yakın hissettiğin kutba karşı bile ilkelerinden taviz vermeyip eleştirel yaklaşacaksın. Bilhassa onu kayırmayacaksın. Aksi takdirde tersten de olsa seni de yandaş medya diye niteler eleştirmenler. Okura da yeni bir şey veremezsin.
Mevcut medya manzarasında, sadece kimin ne yaptığı ile değil, kimlerin ne yapmadığını da incelemek gerek. Yapılması gerektiği halde ne yapılmıyor? Onu da müsaadenizle biz yapalım, değil mi?
Burada bir es: Yeni Yaşam’dan arkadaşlar uzun bir yazar listesi gönderdi. Fena değil ama yine de çoğunlukla bizim bildiğimiz eski çevremiz. Sosyal demokrat, liberal, mütedeyyin kesimlerden imzalar çok az.
Bu kadar çok yazar, çok fazla kanaat demek. Oysa ki okurun bugünkü, temel ihtiyacı, iyi işlenmiş, boyutlandırılmış, genel siyasi-ekonomik-ideolojik-toplumsal alana yerleştirilmiş haber, kısaca haber-yorum da diyebiliriz. Dolayısıyla hem muhabirin cevvalliğine, öngörüsüne hem de siyasi bir yorumcunun analizine ihtiyaç duyacağımız, bu iki boyutu birleştirebilecek bir editör…
OLMAYANI VERMEK
İnternet sayesinde, düz haber, az çok, her yerde var. Arayınca buluyorsun. Hele özgün ve uzman bloglar, email grupları, Twitter, Whatsapp gibi sosyal medya organlarında bilgiden bol bir şey yok. Bilgi bombardımanı hatta kirliliğinden bile yakınıyoruz. İşte bir gazete bugün bu bilgi yığını/yumağı içinden öncelikle titiz bir tercihle seçim yapacak sonra da “yayınlanmaya değer bulduğu’’ haberi, genel siyasi-ideolojik-toplumsal-ekonomik bağlamına oturtacak. Okur böylelikle, haberin arkasındaki görecek, öğrenecek. Haber kahramanlarının amaçları hakkında bilgi sahibi olacak.
Bizim genelde egemen medyanın gündemi ile bir sorunumuz var. Onlar, büyük medya, özellikle ajanslar sayesinde kendi gündemlerini bütün toplumun/memleketin gündemi gibi sunup, muhalif, aykırı, farklı ne varsa herkesi peşinden sürüklemek istiyor. Gündem oluşturmak, başlı başına önemli. Gündem oluşturmak, gazetecinin hakikatle ilgisiyle, hakikati nasıl haber haline getireceği/getirmesi gerektiğiyle bağlantılı bir çalışma. Egemenlerin gündemini yani onların ön plana çıkardığı olgu, olay, gelişme ve fikirleri bizim alıp kendi perspektifimizle işlememiz yeterli değil. Zaten bu faaliyet gündem oluşturmak da değil.
Gündem oluşturmanın ilk basamağı ayrıntılı, derin ve geniş bir şekilde hatta mümkünse ekip halinde sürdürülecek bir muhabir çalışması. Haber, özellikle iktidar(lar)ın yayınlanmasını istemediği bilgiler ise, kamu çıkarı olan, yurttaşı daha bilgili ve bilinçli yapan her olay, doğru perspektifle ele alınır, iyi, yani kolay anlaşılır ama zengin ve derin bir arka plan bilgisiyle sunulursa, gündem yaratılabilir. Doğru gündem, toplumun küçük bir bölümünde var olan/bilinen bir gerçeğin, gazetecilik araçları ile tüm toplumun gündemine giren konu ya da gelişme.
PARA YOK AMA İYİ FİKİRLER VAR!
Gazetecilik günümüzde maalesef pahalı bir meslek. Kadroların maaşlarının yanısıra teknolojik altyapı, basım dağıtım masrafları, bugün artık reklam gelirleriyle bile karşılanamayacak düzeye geldi. Bu nedenle Batı’da meslekdaşlar ve akademisyenler yeni/farklı finansman modelleri üzerinde duruyor. En çok revaç göreni de okuru da gazetenin mülkiyetine ortak eden yöntemler.
Para önemli ama tayin edici değil. Toplumu yakından izleme/gözleme, eski, yeni ve olası haber kaynaklarıyla içten, hesapsız-kitapsız ilişkiler kurmak, yerli yabancı medyayı satır satır ve doğru bir şekilde okumak ilk aşamada paranın getiremeyeceği katkıları sağlayabilir.
Daha çok şey var, meslek için, yeni bir gazete için yazılacak ama şimdilik Günaydın ve Başarılar… (SON/RD)