27 Kasım tarihinin anlamı nedir? Bu tarih, bilimin konusudur. Bilim ne derse odur. Ama Türkiye’de bilime yer yoktur. En iyisi ben bu konuya girmeyeyim, içinden geçtiğimiz “çağın” bir ucu barbarlığı, öteki ucu sosyalizmi gösteren yeni içeriğine ve bunun enternasyonalizmle bağına dair tezlerimi sizlerin tartışmasına sunayım.
Sosyalist hareket hiçbir zaman “yerli ve milli” olmadı. Onun ana karakteri “enternasyonalizmdir.” Ne zaman “yerli ve milli” olmaya kalktıysa, dünyanın başına gelen belaların ortağı oldu. Toparlanmazsa bu defa “bela uygarlığın sonu” olabilir.
Reel sosyalizmin çözülmesinden bu yana sosyalist hareket “nasıl yeniden enternasyonalist olabiliriz?” sorusunun cevabını arıyor. Cevaplardan birini hatırlatayım: Kendisine TKP adı veren SİP’in cevabı şöyle: Reel sosyalizm döneminin komünist partileriyle temas kurarız, arada sırada “uluslararası komünist partilerinin danışma toplantılarına katılırız”, böylece enternasyonalist olmuş oluruz. Bu toplantı yapıldı mı yapılmadı bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: “Uluslararası komünist partilerinin dünya toplantısı”, açıklandığına göre Türkiye’de ya yapıldı ya da yapılacakmış.
Eskiden dünya devrimci sürecinin merkezi sayılan Moskova’da yapılırdı. Şimdi demek ki Moskova’nın yerini Ankara aldı. Bravo.
Birinci ve Üçüncü Enternasyonal’ler devrimlerin ürünüydü. 1848-1871 devrimleri, Marks ve Engels’in ideolojik önderliğinde Birinci Enternasyonal’i doğurdu. Dünya devrimi bu enternasyonalin amacıydı. Devrimci sürecin merkezi Avrupa’dan Rusya’ya kaymaya başladığında Avrupa’daki “barışçı dönemin” Enternasyonal’i İkinci Enternasyonal’di. Onun amacı giderek devrimden uzaklaştı, reformlara odaklandı. Devrimlerin yenilgisi Birinci Enternasyonal’i nasıl sona erdirdiyse, “barışçı, parlamentarist ve legalist” eğilim, Birinci Dünya Savaşı eşiğinde sosyal demokrat işçi partilerinin “yerli ve milli” hale gelmesi ve kendi emperyalist burjuvalarını “vatan savunması” adına desteklemesiyle birlikte İkinci Enternasyonal de tarihe karıştı. Üçüncü Enternasyonal Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin ürünüydü. Başlangıçta Alman devrimiyle dünya devriminin başlayacağı öngörüsü gerçekleşmeyince, Komintern’in amacı da “tek ülkede sosyalizmin zaferine” kilitlendi.
Her enternasyonal içinde yaşadığımız “çağın” dünya partisiydi. Birinci Enternasyonal “emperyalizm öncesi kapitalist çağın” partisiydi. Çağ değişti. İkinci Enternasyonal “emperyalist aşamaya yükselen kapitalizmin Birinci Dünya Savaşı öncesi barışçıl gelişme şartlarında” doğan enternasyonaldi. Üçüncü enternasyonal ise “emperyalizm ve emperyalist savaşlar, sosyalist devrimler ve ulusal kurtuluş mücadeleleri çağının” dünya partisi olarak doğdu.
Birinci Enternasyonal’in “dünya devrimi” hedefi gerçekleşmedi. İkinci Enternasyonal’in “reformlarla sosyalizme yürüme” stratejisi iflas etti. Üçüncü Enternasyonal’in önüne koyduğu, lağvedilmesinden sonra SBKP liderliğindeki Komünist Partilerinin benimsediği savunmacı “tek ülkede sosyalizm” hedefi de reel sosyalizmin çözülmesiyle başarısızlığa uğradı. Reel sosyalizmin çözülmesiyle insanlık, şimdiye kadar yaşanmayan bir “geçiş çağına” girdi; “ya barbarlık ya da sosyalizm çağına”… Rosa Luksemburg’un haber verdiği çağa. Bu çağ “küresel ve bölgesel emperyalizm çağıdır, bölgesel coğrafyalarda bölgesel karakterli emperyalist savaşların çağıdır, bu savaşların bölgesel devrimlerin şafağı olduğu bir çağdır, bu çağ ‘erkek egemen’ devrimler çağının kapandığı, kadın devrimiyle bütünsellik kazanan sosyalist bölgesel devrimler çağıdır, bu çağ tüm insanlığı yok oluşa sürükleyen, kapitalizmin yarattığı global (iklim krizi, nükleer tehlike, küresel yoksullaşma, göç, pandemi, uyuşturucu, kriminalizasyon, fuhuş…) sorunlarıyla sınıfsal çelişkilerin iç içe geçtiği bir geçiş çağıdır: Ya barbarlık ya da sosyalizm!”
İçinde yaşadığımız çağda devrimci sürecin alanı Ortadoğu ve merkezi Kürdistan’dır. Devrimci sürecin öncüsü kadın-erkek Kürt işçi-emekçi sınıflarıdır. Onların politik, ideolojik ve askeri örgütü Kürdistan Özgürlük Hareketi’dir.
O halde, yeni çağın yeni enternasyonali de işte bu hareketle ittifak halinde bölgesel devrimler süreciyle dünya devrimine yürüyen komünist ve işçi partilerinin enternasyonali olacaktır.
Bu enternasyonal ne Marksist Birinci Enternasyonal’i, ne Marksist-Leninist Üçüncü Enternasyonal’i “inkar” etmeyecek, Marksizm nasıl Leninizm’le yeni bir aşamaya yükseldiyse, Marksizm-Leninizm de yeni bir aşamaya yükselecektir. Bu aşamanın programatik parametreleri Abdullah Öcalan tarafından formüle edilmiştir: Demokratik uluslar temelinde Demokratik Cumhuriyetlerin inşa edilmesi, inşa edilen Demokratik Cumhuriyetlerin Konfederal Ortadoğu, Konfederal Kafkasya, Konfederal Balkanlar, Konfederal Kuzey Afrika ve Konfederal Avrupa Birliği olarak birleştirilmesi, bu Ortak Evlerin içinde, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik, komünal demokratik sosyalizme, barışçı yoldan yürünmesi… Parametreler bunlardır.
Daha şimdiden kadınlar “Jin Jiyan Azadî” sloganıyla, gençler “Konfederalizm” sloganıyla yeni enternasyonale, şehirlerde, kırlarda, ovalarda ve dağlarda devrimci sürecin saflarına katılarak yürümeye başladı bile.
Tarih şunu gösteriyor: Devrim varsa devrimci enternasyonal de vardır. Devrim yoksa ya Kautsky’lerin enternasyonali olur ya da faşizmin en muhkem kalesi Ankara’da toplanacak olanların “enternasyonali”.
Ablukayı kırıp neden Kobanê’de toplanmak akıllarına gelmiyor acaba?