Azad Barış
Güç ve güç türlerinin teorik tanımlarının olgusal olarak dönüşüme uğradığı, geleneksel otorite anlayışlarının ve iktidar merkezlerinin hızla değiştiği, mevcut sistem dengelerinin bozguna uğradığı, dost ve düşman mefhumlarının her gün birbirine karıştığı bir dünyada, yeni düzen denklemlerinin ve alternatif dinamiklerin ortaya çıkması beklendik bir durumdur. Trump’ın şahsında mistifize edilen faşistoid sistemin aldığı ağır yenilgi ve Biden’ın yeni bir sosyal devlete doğru evrilen yönetim programı, bütün dünyaya yeni bir düzen denkleminin kurulduğu havasını yaratmaktadır. Bu değişim rüzgârı da dünyadaki birçok totaliter rejimi mecburen yeni bir aks değişikliğine başvurmaya zorlamaktadır. Bu açıdan da Biden’ın işbaşına gelmesinin temel bir sosyal kurgu dönüşümü anlamına gelmese de yeni bir sistem ve küresel bağlamda yeni ilişkiler arayışı olduğunu idrak etmek gerekiyor.
Gadamer’ın hermeneutik anlayışını “ufukların kaynaşması” metaforu üzerinden kurduğu esas bağlamıyla alıp sistem teorisi kuramlarıyla demokratik bir sosyal devletin inşa koşullarını aramaya koyulmak elzem bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor. Ufukların kaynaşması bağlamında Biden ve ekibinin Trumpizm’e karşı elde ettikleri zaferi yeni bir anti-totaliter cephenin ilk adımı olarak görmek gerekir. Lâkin Trump’ın yenilgisi oluşmakta olan totaliter ve faşizan aşırı-sağ hareketleri yenilgiye uğratmanın kilit bir denklem unsuru olarak karşımıza çıkmıştır. Bu sebeple bütün bu olup bitenleri yeni bir başlangıcın sıfır noktası olarak görmek mümkündür. Bunun metastaz etkilerini önümüzdeki dönemde göreceğiz. Neyin hangi yöne ve hangi derinliğe kadar ilerleyeceğini henüz tam olarak bilemesek de oyun kurucunun kim olacağı şimdiden görülmektedir.
Özellikle Biden’ın pandemi ile mücadele bağlamında halka sunduğu ekonomik destek paketini yeni bir sosyal devletin doğuşu olarak anlamak mümkündür. Şimdi de ortak akılla hazırladığı iktisadi planlama önerisiyle yoksullaşmış Beyazların Trump’çı kabarışlarının önüne geçebilecek sosyal ve iktisadi programları devreye sokmaya hazırlanıyor. Her şeyiyle Sanders ve sol ekibin nefesinin hissedildiği inşa programında sağlık, eğitim ve maddi destek başta olmak üzere yoksullukla mücadele, yeşil ekonomi ve küresel ısınmaya karşı da önemli adımlar bulunuyor. Bu planların ne kadar ilerleyebileceğini şimdiden kestirmek güç, ancak artık geriye dönüş yolu da çok mümkün görünmüyor. Birleşik Devletler’in artık dünyaya parmak sallamanın yanı sıra öne çıkardığı sosyal-ekonomik-siyasal silahlarla (soft-power) model olma konusunda iddialı olduğunu görüyoruz. Ortadoğu’da Suriye savaşı ve İran düğümü üzerinden Rusya’yla endirekt temas halinde olmanın yanı sıra sosyal devlet modeliyle de yeni bir rekabetin içine girdiğinin sinyallerini alıyoruz.
100 günlük reform programlarından dünyaya hükmetme konusunda dual bir sistem stratejisi izleyeceği anlaşılmaktadır. Bu ikili stratejik düzlem üzerinden yeni güç adacıklarıyla dünyaya daha fazla nüfuz etmeye çalışacaktır. Bunu yer yer AB ile koordineli yer yer ise örtülü rekabet üzerinden gerçekleştirecektir.
Bu paradoksal ilişki kurgusu özellikle Almanya üzerine bina edilecek ve Almanya’nın Rusya ve Çin’le geçmiş ve yakın tarihi ilişkilerini yeniden tanzim etmesini ve uzun vadede bir kâbusa dönüşmesini sağlayacaktır. Yani artık salt askeri güç ve uzay teknolojisiyle caydırıcı olmaya çalışmayacak, aynı zamanda yumuşak güç aparatları üzerinden Rusya ve Çin’in uykusunu kaçıracaktır. Ayrıca Avrupa Birliği’nin içindeki rolünü de daha da sağlamlaştıracaktır. Dolayısıyla Batı’nın bu minvalde eski hayallerinin tekrardan canlandığını eski haritaların yeni cetvellerle tekrardan ölçülmesinden anlıyoruz. O nedenle küresel güçlerin bölgesel müttefikleriyle sürdürdüğü ağır ekonomik ve filli kaynak savaşları anbean büyüyecektir. Çünkü kurulmakta olan yeni düzen denkleminin içinde güçlü bir pozisyon kapma hiç kimsenin kendi başına yapabileceği bir iş değildir. Makro planda seri müttefik değişiklikleri sahadaki partnerin güç dengesine göre ani düşüşler ve yükselişler gösterecek ve böylece “ufukların kaynaşması” mevhumu anbean değişecektir. Bu dengesizliklerin sonucunda hem hedefler hem ilişki ağları hem de yöntemler farklılaşacaktır. Bundan böyle savaşlar ve barışlar simgesel semboller üzerinden konuşulacak ve zaman zaman söz düelloları, bazen şiddetle yoğunlaşan saha çatışmaları ve kimi zaman da kontrollü iktisadi ve siyasi kriz müdahaleleriyle kendini gösterecektir. Yani yeni nesil sembol çatışma ve barışlarda, hazır olan kazanacaktır.