Ezen-ezilen sınıfların varlığı ve o varlığa içkin olan sınıf mücadeleleri nesneldir. O nesnelliğin içerisinde, politik özne olmak kendi varlığının bilincine varmakla mümkündür. Yani, ezen-ezilen ikiliğinde, egemenlik ilişkisinin ezilen tarafında yer almak, iktidar karşısında otomatik olarak özneyi kurmaz. Ezilenin kendiliğinden bir politik özne haline gelmesini sağlamaz.
Varlığın bilince dönüşmesi kendiliğinden mümkün olamayacağından, çoklu dolayımlar gerektirir. Velhasıl-ı politik özneleşme, kendini politik özne olarak kurmayı gerektirir.
Kendini politik özne olarak kurmak ise, bilincin harekete dönüşmesiyle, canlı ve dinamik bir özneleşme sürecinin inşası ile mümkündür.
Politik Öznenin İnşasında
Ne var ki halkın özneleşmesinin önündeki iktidar duvarı tarihten bugüne güncellenerek tahkim edilirken, bireyin kendi hayatlarının öznesi olması bile, egemen kurumun ideolojik aygıtları tarafından parçalanıp bozuma uğrarken, halkın özneleşme pratiklerinin önünü açacak mecralar halkçı bir karşı hegemonya zeminden yeterince kurulamıyor.
Hal böyle olunca, büyük balık küçük balığı egemenlik maddiliğiyle yutarak, politik olan da özne de egemene dair ilerlemeye devam ediyor. Dolayısıyla politikayı ‘birileri’ adına egemenler icra ediyor. Egemen olanın çıkarları için, ‘halk için değil halk adına’ politika yapılarak özne iktidar hukukuyla yutuluveriyor.
Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti rejim ve anayasa tarihselliği, egemen devlet ve sermaye yapısına içkin olarak ‘halka rağmen ve çoğu zaman halka karşı ama halk için’ içeriği ile yüklü olagelmiştir. Halkı ve halkın haklarını ve tüm canlıları korumakla yükümlü olması gereken anayasa, halka karşı devleti ve egemen olanı korumak üzere kurumsallaştırılmıştır. Böylelikle devlet-sermaye-iktidar-politika troykası despotik devletin izinde güncellenerek tahkim edilmiştir.
Söz konusu egemen kurumsallaşmayı bozuma uğratmak ezilenlerin kendi kurtuluş mücadelesinin öznesi haline gelmesi ile mümkün olacaktır. Dolayısıyla güncel politik öncülük görevini, iktidar ufku olan bir kurucu hedef ile, halkın kendisini kolektif politik bir özne olarak kurma zemininin önünü/yolunu açmakta odaklamak elzem.
Bu yolun önü halk güçlerinin emek ve özgürlük arayışlarında kendi ifadesini bulurken, politik özneleşmenin inşasında yeni döneme rehberlik edecek izlekler de uç veriyor.
Ekoloji Hareketleri Konferansı
Geçtiğimiz hafta sonu 21 Ocak’ta gerçekleşen ve bileşimi Çambükü, İkizdere, Kazdağları, Hasankeyf, Samandağ, Akbelen, Turgutlu, Van, Artvin, Şırnak, Sinop, Antalya, Mersin’e kadar uzanan kırda ve kentte yürütülen ve ülke sathına yayılan doğa ve yaşam savunucularının, ekoloji direnişlerinin yan yana geldiği Ekoloji Hareketleri Konferansı ve hemen ertesi gün 22 Ocak’ta gerçekleşen ‘Yurttaş Ekokırım Yasasını Yapıyor’ buluşması halkın politik özneleşme mecralarını pratikleştiren önemli bir nitelik taşıyor.
Ekoloji Hareketleri Konferansı kürsüsünün ‘bu konferans politik öznenin konferansıdır’, ‘siyaseti ve toplumu dönüştürecek benden bize doğru genişleyen özneleşme konferansıdır’ vurguları takip etmemiz gereken izlekleri gösteriyor.
Devamla, yurttaş kendi yasasını kendisi yapıyor diyerek, ekokırımın suç kapsamında yasalaşmasına yönelik ‘Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar’ başlığının ‘Soykırım, İnsanlığa ve Gezegene Karşı Suçlar’ olarak değiştirilerek, doğanın hak öznesi olduğunu kabul eden, doğaya karşı işlenen suçlara ceza verilmesini talep eden bir yasayı aktif yurttaşlık bilincinin ve hareketinin kuruculuğu ile ortaya koymuş olmak da bilinci ve hareketi toplumsallaştırmak açısından özneleşme zeminini kuvvetlendiriyor.
Bekaert ve Schenider’in Işığı
Sınıf savaşımının keskinleştiği günümüz koşullarında, üretimden gelen gücünü kullanarak greve giden ve üretimi durduran Bekaert işçilerinin ve ardından Schenider Enerji işçilerinin grevinin milli güvenlik gerekçesi ile cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yasaklanması ardına fiili meşru direniş hattında konumlanan işçilerin mücadelesi ve kazanımı, grev hakkını anayasaya mücadelesi ile yazdıran Kavel direnişçilerinin o dönemde yaptıkları direniş gibi, günün güncel stratejisini kazanım stratejisine oturtarak yolu açan tayin edici bir anlam taşıyor.
Bu yazının sınırları çerçevesinde, yazının başına dönerek ifade edecek olursam; ezilenler ezen karşısında kendiliğinden politik özne olmazlar, evet. Ezilenlerin farklılıklarıyla birlikte ve ama ortak ezilmişlikleri zemini üzerinden ortak çıkarları doğrultusunda yaptırım gücü olan kolektif politik özneyi kurması ve böylelikle siyasal bir kuvvete dönüşmesi mümkün.
Ekoloji Hareketleri Konferansı kürsüsüne ilk çıkan direnen LCW işçilerinin ‘emeği de doğayı da sömürenler aynı’ sloganıyla işaret ettikleri şey işte ortak ezilmişlik zemininin açtığı gediğe yerleşerek, emeğin hakları mücadelesi ile ekoloji mücadelesini kaynaştırarak ilerleyecek olan ortak mücadelenin nasıl yürütüleceği noktasında yolu gösteriyor. Bu patriyarkaya karşı mücadele zemini için de keza böyle.
Evet, politik özneleşmenin adresi bugünün güncelliğinde Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan başkası değil. O halde, açığa çıkan işaretleri iyi kavrayarak, karşı karşıya olduğumuz muazzam potansiyeli güce dönüştürmek için ittifakımızı aşığıdan bir hareketle gövdelendirerek, halkın özneleşme merkezine dönüştürmeliyiz.
Görev ortada.