Türkiye’den başlayıp Güney Kürdistan’a doğru geleyim istiyorum. Türk siyaset hayatının ana hastalığının; bugüne saplanıp kalma, güncelle ilgilenme, bugün olanın geçmiş ve gelecekle olan bağını kuramama olduğunu söylemek mümkün.
On gün önce Heftanin’e saldırı, orada iş istenildiği gibi gitmeyince manşete çekilen Libya, dört gün önce barolar meselesi, üç gündür de Aya sofya’nın ibadete açılması konuşuluyor. Son gelen gündem maddesi yandaş medyanın da yardım ve yönlendirmesiyle bazen kendinden çok daha önemli olanının üstünü örtmeye, zirveye yerleştirilmesine yetiyor.
Ayasofya sadece ibadete mi açıldı? Nerelere ne mesajlar verildi aslında, deşip derinliğine inilmiyor, içeride ‘İbadete açılma’ başlığıyla yetiniliyor, ‘ulusal egemenlik vs’ denip geçiştiriliyor. İktidar bu başlığı ortaya atıyor, muhalefet de bu başlık üzerinden top çeviriyor. Dış dünya, Avrupa, Hrıstiyan alemi hadisenin ne anlama geldiğini gördü. Türk devleti açıktan mesajını vermiş oldu ‘Biz artık LAİK değiliz, bundan sonra her şey İslam devleti için.’ Akit TV açıktan söyledi: ‘Tek eksiğimiz Hilafet’in ilanı.’
Peki hemen şimdi mi olacak? Hayır, daha eksikleri var, onları da tamamlayacaklar ve 2023 yılında herkes seçim beklerken gereğini yapacaklar. 1923’te yitirdikleri Hilafet’i yüz yıl sonra yeniden inşa edecekler. AKP’nin hesapları bunun üzerine… Her türden hazırlıklarını bunun üzerinden yapıyor.
Hatırlayalım, ‘Allah’ın lütfu’ olan Fetö’cü darbe gecesinde, devlete göre 107 bin, bazı kesimlere göre de 200 bin (Askere ve polise ait) silah ‘kayboldu.’ Tek bir merminin dahi hesabını tutan devlet, mecliste verilen onca araştırma önerisine rağmen hiçbir şey yapmadı. İçişleri bakanı birçok soru önergesine cevap bile vermedi.
Genelkurmay ve Emniyet Genel Müdürlüğü sessiz sedasız oturdu yerine.
Devlete ait o silahlar ‘emin ellerde’ gününü bekliyor. Yüzbinlerce pompalı tüfek satılmış, kimlerin elinde oldukları belli…
Geçen hafta bahsetmiştim, Beş bin – dokuz bin aralığında savaş tecrübesinden geçip Türkiye’ye dönmüş DAEŞ üyesi hazır, gününü bekliyor. Yine Ümit Özdağ’a göre 3 milyon 900 bin Suriyeli göçmen dışında 1 milyon 500 bin kayıt dışı Suriyeli var, muhtemelen onlar da günlerini bekliyorlar.
Silahlanma ve hazırlıklar sadece içeride değil. Suriye ve Libya’ya AKP tarafından gönderilen çeteler şehir savaşı konusunda uzmanlaşıyorlar. Dışarı demişken, epeyce önemli bir şey de AKP’nin Avrupa devletlerinde de bazı hazırlıklar içinde olduğu. Kasım 2015 yılında, Reuters haber ajansından bir haber, haberi bir dostum Diken’de okumuş, bana da yolladı, özeti şu: ‘İtalyan liman güvenliğiyle birlikte çalışan Maliye Bakanlığı’nın polis kuvveti, 781 adet Winchester SXP marka tüfek taşıyan TIR’ı İtalya’nın kuzeydoğusundaki Trieste kentinde durdurdu. Türkiye’den yola çıkan TIR’ın sürücüsünün de Türk olduğu belirtildi.’
Tır, Türkiye’den Belçika’ya gidiyor. Benim anladığım, içerde bir kargaşa çıktığında, AKP’nin Belçika’da da bazı işleri olacak. Peki, içerde ve dışarıda bu kadar net veriler varken ‘ana muhalefet’ ne yapıyor?
Meclis’te yanıt alamadıkları ya da gülünüp geçilen soru önergeleri veriyorlar. Haftada bir gün Meclis Tv’de yayınlanan esmeli gürlemeli konuşmalar yapıyorlar ve bunu muhalefet sayıyorlar. İktidar, kendi kadrosu olan polis ve askerin dışında yüzbinlerce sivili silahlandırmışken bunlar hala hayal dünyasında, rüya aleminde dolaşıyorlar.
Peki, iktidarın bu yapmak istedikleri mutlak mı, mutlaka başarabilir mi? Hilafet devletine geçerek muhalefeti ortadan kaldırabilir mi?
Ne ABD, ne Avrupa ya da başka güçler değil, çare öz gücümüzde ve bizim ne yapacağımızda.
Kürt halkı ve dostları örgütlü, yıllardır bu güce ve yaptığı tüm kirli saldırılara karşı direnişlerini sürdürüyorlar, her dönemden, her saldırıdan daha güçlü çıkıyorlar. Sorun, yaptığı her kirli işte iktidarın yanında duran, böyle devam ederse kendi sonlarını hazırlayan ‘muhalefette.’ Ortaya, halkın içine çıkarak tüm ülkeyi ilgilendiren meseleleri bir program dahilinde ilan etme zamanıdır.
Birkaç yüz bin oy kaybının telaşına düşmek ülkeyi yüzlerce yıl geriye düşürecek bir planın parçası olmak anlamına gelir. ‘Davet ederlerse Ayasofya’ya namaza giderim’ diyecek kadar zavallılaşmış insanlarla olmaz bu işler, onların eksilmesi de olmalarından daha hayırlı olur.
Türkiye’de demokratım diyen herkesin İran’daki TUDEH’in (Kitlelerin Partisi) düştüğü durumu incelemelerini önererek Güney’e dair birkaç cümleyle bitireyim.
Heftanin saldırısı Türk TV’lerinde canlı yayınlanıyorken şimdi haber olmaktan çıktı, zira işler istedikleri gibi gitmedi, gitmiyor. Türk devleti Güney’deki üs sayısını artırıyor. Asker ve mühimmat yığmaya devam ediyor. Bombalanan ve önemli ölçüde yıkılan bir köy boşaltıldı. Bu, Güney’de Saddam sonrası boşaltılan ilk köy oldu.
Hayvan otlatmaya çıkan çobanlar hava saldırılarıyla vuruluyor, yandaş medya ‘Bir terörist öldürüldü’ haberlerine devam ediyor.
Bağdat – Hewler görüşmeleri devam ediyor. Bağdat, petrol kuyularının, gümrük kapılarının ve havaalanlarının denetimini istiyor, karşılığında ayda 550 milyar Irak Dinarı öneriyor. Hewler parayı az buluyor. Madem satıyoruz bari daha yüksek bir rakama gitsin diyor.
Referandumdan bu yana Kerkük, Pırde, Xurmatu, Duzxurmatu gitti. Şimdi de başka dayatmalar var. İpler Bağdat’ın eline geçmiş gibi görünüyor.
Anlayacağınız yüzbinlerce şehidin kanıyla kazanılanlar hatalı yönetimden kaynaklı olarak bir bir kaybediliyor.
Haftaya görüşmek üzere…