İşsizlik çığ gibi büyüyor. Üretmenin temel dinamiği ve toplumsal yeniden kuruluşun temel enerjisi olan gençliğin resmi verilere göre dörtte biri üretimin dışında kalmış bir umutsuz asalaklar topluluğu durumunda. Yoksulluk sadece alt sınıfları değil, kurulu düzenin sürdürülmesinde süspansiyon görevi gören orta sınıfı da çemberine almış durumda. Toplumun çok önemli bir bölümü artık yoksulluk sınırında değil açlık sınırında yaşıyor. Orta ve büyük sermayenin, yaşadığı büyük krizi atlatmak için aldığı tedbirler, işsizlik, yoksulluk ve açlığı daha da yaygınlaştırıp derinleştiriyor. Daha önce yaşanan krizlerde orta sınıfın ama özellikle de alt sınıfların birbirine sığınarak, birbiriyle dayanışarak yaşamını sürdürebilmesini sağlayan aile bağları, akrabalık, hemşehrilik bağları vahşi kapitalist düzenin parçalayıcı etkisi altında hızla çözülerek krizler karşısında alt sınıfların bir can simidi olma özelliğini yitiriyor.
Artık her koyun asılan kendi bacağını kurtarmak derdinde. Kendi asılı bacağının kurtuluşunun yandaki asılı bacağın da kurtuluşundan geçtiğini anlayamayacak kadar toplumsal koyunlaştırma süreci gerçekleştirilmiş durumda. Her koyunun kendi bacağını kurtarma derdinde olduğu kıyamet düzeninde yaşanan hiçbir ahlaksızlık, vicdansızlık, dehşet, vahşet kimseyi etkileyemiyor; bu kıyamet karşısında bir tavır almanın toplumsal yahut bireysel refleksini darmadağın ediyor.
Hükümet eden parti ve onun çevresinde kümelenmiş iktidar halkalarının yolsuzlukları, hırsızlıkları, vahşet düzeyindeki talanları geniş toplumsal kesimlerde bırakalım bir tepkiyi yaratmayı, bu iktidar halkasına ya da halkacıklarına bir şekilde dahil olmak için kıyasıya bir yarış süregidiyor. Ne çocuk işçiliği, ne dayak ve işkenceye, ne tecavüze uğrayan çocuklar kimsenin vicdanında bir kanamaya yol açıyor, ne de bir utanma duygusu yaratıyor kitlelerin büyük çoğunluğunda. Bir insan topluluğunun en masumiyetini temsil eden çocukluğa yönelmiş bunca vahşet karşısındaki suskunluk hangi toplumun iflah olmasına izin verir ki. Açlıktan, borç ve sefaletten dolayı intihar eden insanların iktidar tarafından suçlu ilan edilişini büyük bir iştahla alkışlıyor büyük yığınlar, kendi intiharını alkışladığının farkında olmadan. İktidarın her yaptığını alkışlamak, büyük yığınlar tarafından artık hayatını sürdürebilmenin yegâne yolu olarak görülüyor. İktidarı alkışlarsa, iktidarın nimetlerinden birazcık da olsa faydalanabileceği umudu her türlü ahlaki ve vicdani saiki yok ediyor. Oysa iktidar nimetleri, sadece belli bir kesimin faydalanabileceği kadar boldur. İktidar nimetlerinin çok büyük bir bölümünden iktidarın birinci halkası istifade ederken, halkanın en büyüğü olan büyük yığınlar ise ancak iktidarın artıklarından faydalanma umuduyla yetinmek ve oyalanmak zorundadırlar.
Toplumsallığı oluşturan tüm dinamik ve sigortaların böylesine paramparça edildiği bir düzenin, bir hükmetme biçiminin sürdürülmesi çok güçtür. Ne hükümetin yetkilileri ne de yandaş basın artık yaşanan durumu maniple edecek bir argüman üretemiyor. Yandaş gazeteci ve ekonomiden sorumlu bakan “altın ve döviz fiyatlarının yükselmesinden size ne” derken insanları aptal yerine koyduğunun elbette farkındadır. Yükselen altın ve dövizin iğneden ipliğe her şeye zam anlamına geldiğini herkesin bildiğini elbette biliyor. Hükümetin ve özel sektörün muazzam düzeydeki döviz borcunun halkın sırtına yükleneceğini, daha fazla vergi, daha fazla zam anlamına geldiğini halkın bildiğini elbette biliyor. Eskiden yükselen dövizin bir dış mihraklı saldırı olduğu argümanı iş görüyordu. Amma takke düştü kel göründü, artık hiçbir argüman yaşanan yoksulluk, işsizlik, açlık ve toplumsal çürümeyi örtmeyi artık başaramaz. Ancak büyük bir mucize bu düzenin sürdürülebilmesini sağlayabilir. Ama işte ne yazık ki Türkiye’nin kurulu düzeni bu mucizenin gerçekleşmesi için çok da büyük çaba harcamıyor. Karşısında kitleler için umut olabilecek bir muhalefet bulamayan iktidar umutsuzluğa gark olmuş kitleleri istediği biçimde yoğurabilmekte ve istediği biçimde yeniden doğurabilmektedir. Yeni bir muhalefet biçimi ya da ebedi karanlık ve çürüme.