Daha önceki yazılarımızda kamu emekçileri mücadelesinin öncüsü durumundaki KESK’in içinde bulunduğu yetersizlikler ve zaaflara ilişkin çok genel belirlemelerde bulunmuştuk. Tüm yetersizliklerine rağmen bugün emek mücadelesinin en dinamik ve kararlı mücadele azmine sahip KESK yeni bir çıkışı yakalayabilir mi? Yeni bir çıkışın güçlü bir özeleştiri ile başlayacağını hemen belirtmekle birlikte somut bazı adımların artık zorunlu hale geldiği de açıktır.
KESK içinde anlayışlar ve gruplar, ideolojik eksen ve irade oluşturma konusunda çok kritik bir öneme sahipken, Konfederasyon içindeki en küçük işleyişlerde dahi söz ve karar sahibi olmaları, şube yürütmelerinin oluşmasında pazarlıklara kadar her pratik faaliyetin ve her iletişimin ‘grup’ dili ve kavramı üzerinden yapılması, iç gelişim dinamiğini her geçen gün tahrip etmektedir.
Sadece grup dili konuşmak, ortak bir dili engellemektedir. Kendini bir grup içinde tarif etmeyen on binlerce emekçinin de kararlara ve yönetimlere katılımının önünü açmak, öznel alanlarının korunmasını sağlamak ve KESK içinde birey olmanın mücadeleye katılımını da pozitif şekilde açmak gerekir.
Emekli olan KESK’lilerin bir şekilde örgütlülük içerisinde kalmalarının da arka planında özü itibariyle iktidarcı ve grupsal nedenlerin olduğunu açıklıkla ifade etmeliyiz. “Emeklilerin işçi-işveren ilişkisi bittiğinden sendikalaşmaları olmaz, ancak dernekleşebilirler” ifadesi ise tam da pozitivist aklın ve klasik sendikacılığın dayatmasıdır. Emekli olan birçok insanımızın ikinci iş yaptığı, günümüzdeki üretim ilişkilerinin niteliği gibi tartışmalara hiç girmeden şunu belirtmeliyiz ki, emekçileri emekli oldular diye örgütsüzlüğe itmenin bilimsel hiçbir gerekçesi olamaz ve öne sürülen gerekçelerin bilimsel sosyalizmle alakası yoktur. KESK emeklilerin örgütlenmesi tartışmasına artık nokta koymalı, uygun bir şekilde KESK örgütlülüğü içerisine dahil olmalarını sağlamalıdır.
Ortak örgütlenme hususu da bu genel kurulda karara dönüşmeli, iktidarın yapacağı yasal düzenleme karşısında bir zorunluluğa dönüşmeden şimdiden fiili adımlar atılmalıdır. İşkolları birleştirmesi konusu yeniden değerlendirilmeli, işkollarının görüşleri alınarak birleştirilmesine ihtiyaç duyulan işkollarında uygun formüllerle birleşmeye gidilmelidir. Genel olarak bürokratikleşmeye karşı tedbirlerimiz gözden geçirilmeli, işyeri eksenli çalışmalar öne çıkarılmalı, Genel Merkezler düzeyindeki profesyonel sayısı masaya yatırılmalı, üye sayıları, ekonomik durum ve sendikal faaliyetlerin aksamasına da yol açmadan profesyonel sayıları azaltılmalıdır.
Hakeza, ataması yapılmayan ve özel sektörde çalışan eğitim ve bilim emekçilerinin KESK’te örgütlenebilmeleri sağlanmalıdır. Anayasa tartışmalarına müdahil olunmalı, özellikle sendikal alana ilişkin sınırlayıcı, iç işleyişi belirleyen yasal düzenlemelere karşı fiili meşru hatta ısrar edilmelidir.
4688 sayılı yasanın ömrünü tamamladığı ve çöpe atılması gerektiği yönündeki tespit doğru olmakla birlikte bunun gereğini yapan bir mücadele hattı örülmelidir. Emek hareketi yapılandırmasında kadın hareketi öncülüğünde ve kadın direnişçiliği/anti patriyarkal eylem çizgisi esas alınmalıdır. KESK, meşru ve fiili mücadele anlayışını slogan olmaktan çıkarmalı, yasallığa hapsolmamalı, kalıplara sıkışmamalı, cesur adımlar atmalıdır.
Toplum ve emek karşıtı tüm milliyetçi, gerici ve eril zihniyetle mücadele edilmeli, buna uygun örgütsel yapılar kurulması için tartışmalar yapılmalıdır.
Yüzyıllık bir mücadele mirasına ve çeyrek asırlık kurumsal bir geçmişe sahip olan KESK ve onun kadrolarının, üyelerinin bunları gerçekleştirecek azim ve kararlılığa sahip olduğuna yürekten inanıyoruz.