AKP-MHP ittifakına dayanan iktidar, Türkiye halklarına karşı bir özel savaş iktidarıdır. Gerçekleri ters yüz ederek algılar yaratıp toplumu yönetmektedirler. İletişim-bilişim çağının faşist yönetiminin önemli bir karakteri de bu oluyor. Ekonomi çökmüş, yoksullar daha da yoksullaşmış, ekonomi iyiye gidiyor, deniyor. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye virüsten kırılıyor, bizde durum iyidir, deniyor. Adaletsizlik sadece günümüzde değil, dünya tarihinde görülmemiş düzeyde dibe vurmuş, adalet bakanı kendi vicdanını ve adaletini övmeye kalkıyor. Türkiye toplumunun bir bölümü de şaşkın şaşkın bu açıklamaları izliyor. Çünkü kendilerinin aptal yerine konulduğunu düşünüyorlar.
Coronavirüs o kadar yaygınlaşmış ki, en sağlıklı insanlar olan sporcular yoğunca virüse yakalanıyor. Öyle ki, birçok spor müsabakası erteleniyor. Hastanelerde coronavirüs test kuyrukları oluşuyor. Ölüm kol geziyor. Bu nedenle toplumun büyük çoğunluğu sağlık bakanının yaptığı açıklamalara inanmıyor. Bakanın, yalanları inandırmak için laf kalabalığı yaptığı toplum içinde tartışılıyor. Bakan ekrana çıktığında yine yalancı çıktı, denilerek söyledikleri ciddiye alınmıyor.
Coronavirüs Türkiye’ye girdiğinde 2 ay geç açıklanması, bizde durum iyi denilerek toplumun aldatılması şimdiki durumu ortaya çıkarmıştır. Salgın o kadar yaygın hale gelmiş ve ölümler artmıştır ki, artık herkes elini açmış yalvarıyor ki, bir an önce aşı bulunsun. Eğer aşı bulunmazsa AKP-MHP iktidarı bu coronavirüsün altında kalacak. Çünkü sağlık söz konusu olduğunda toplum mutlaka sorumlularını cezalandırır. Topum, şimdi coronavirüsün bu kadar yaygınlaşması ve önünün alınamaması konusunda bu iktidarı, en başta da Tayyip Erdoğan’ı sorumlu görüyor. Bu konuda kendini başarılı görüp iktidarda kalmak için zamanında tedbir almadığı ve gerçekleri topluma söylemedikleri için bugünkü ağır durumun ortaya çıktığı düşüncesi yaygın. Artık AKP’ye oy verenler de benzer bir düşünceye ulaşmışlar.
Ekonominin şöyle iyi böyle iyi olduğuna da inanılmıyor. Tahta karşısına geçip ilkokul öğrencilerine alfabe öğretir gibi ekonominin ne kadar iyi gittiğini kimsenin anlamadığı rakamlar ve cümlelerle anlatan ekonomi bakanı gitti. Başarılı olan bakan gider mi? Özellikle de ekonomide başarılı olan bakan hiçbir yerde bırakılmaz. Anlaşılıyor ki, ekonominin neden kötü gittiğine dair anlaşmazlığa düşülmüştür. Herhalde Tayyip Erdoğan ve çevresindeki bazıları ekonomideki olumsuzluğu başka bir nedene bağlarken; damat başka neden ileri sürmüş. Sonuç olarak her iki taraf da ekonominin iyi gitmediğini söylemiş. Durum bu iken bu istifadan sonra Erdoğan’ın kalkıp ekonomi iyi gidiyor; her şehirde bir ekonomik hamle ve ihracat seferberliği yapacağız demesine sadece gülünür. Tayyip Erdoğan hızını alamamış Türkiye’ye herkes yatırım yapsın, yatırım yapan kazanır demiş. Ne diyelim aç tavuk rüyasında darı görürmüş. Herhalde şimdi cumhurbaşkanına aç tavuk dedim diye dava açmazlar. Sokakta mikrofona konuşan bir yurttaş cumhurbaşkanına hakaretten gözaltına alınıyorsa; Tayyip Erdoğan’ın isminin geçtiği ve övülmediği her konuşma hakaret olarak mahkemelere taşınabilir. Faşizmin en pespaye hali de herhalde böyle oluyor.
Katılıyoruz, Türkiye’de %10 için ekonomi iyidir. Her ekonomik krizde yeni zenginler de türer.
Dünyanın en adaletsiz ülkesinde adalet reformundan söz edilmeye başlandı. Herhalde kendileri de dünyanın en adaletsiz ülkesi olduğuna inanmışlar ki, imaj düzeltmesine ihtiyaç duyuyorlar. Ancak Türkiye’de adalet reformu olmaz; bu laflara da kimse inanmaz. Adaletin olmadığı yerde reform da olmaz. Çünkü asgari de olsa bir adalet kalmamıştır. Son yıllardaki adaletsizlik tüm dünyanın gündemindeyken; bu durumdan sorumlu bakan kendini vicdanlı ve adaletli olarak tanımlarsa herkes yine bir özel savaş ve algı operasyonu ile karşı karşıya olduğunu düşünür. Nitekim yargı da reform da tamamen aldatma için yapılan bir algı operasyonudur. Birkaç görüntüyü kurtaran, adım atarak dünyayı reform yapıyorum diyerek aldatmaya çalışacaklar.
Adaletin var olup olmadığı Kürtlere ve Kürt siyasetçilere yaklaşımla belli olur. Kürtlerle dostluk içinde olan demokrasi güçlerine yaklaşımla belli olur. Her gün onlarca Kürt, gözünün üzerinde kaş var diye tutuklanacak; tüm Kürt şehirleri kapalı hapishaneye çevrilecek, bu politika sürerken yargı reformundan söz edilecek! Buna hiç kimse inanmamalı; inanarak kendini aptallar sınıfına koymamalıdır. Reform da değişim de ancak bu iktidarın gitmesiyle gerçekleşebilir.
Bu arada anlamadığımız bir şey oldu. Tüm Kürtler, Kürtler arası bir savaş olmasın diye çalışırken aydın olmakla, sanatçılıkla hiçbir ilgisi olmayan ve Kürtlerin yüzde 99’unun tanımadığı bazıları çıkıyor, Kürtler arası savaşın çıkması çağrısı yapıyor. KDP’nin, farklı Kürt siyasi güçlerine yönelik savaş politikasına destek oluyor. Kürtler arası savaşın mevcut iktidar tarafından dayatıldığına tüm Kürtler inanıyor. O zaman Kürt aydını, sanatçısı ve siyasetçisi denen bu kişilerin bu iktidar tarafından yönlendirildiği anlaşılıyor. Ne diyelim; Allah onlara akıl-fikir versin. Biraz da Kürtlük versin!!!