Kimse kusura bakmasın ama ne derler “yemezler!”. Batı’nın ekonomik sisteminin olmazlarından biri olan Merkez Bankası’nın bağımsızlığı meselesinde önceki gün ortaya konan mizanseni kimse yutmadı. Bir yandan bir toplantıda Cumhurbaşkanı faizler konusundaki cahilane “yüksek faiz nedendir enflasyon sonuçtur” teorisini yinelerken, diğer yandan, damadın kontrolü altındaki Merkez Bankası’nın öğleden sonra faizleri beklentilerin de üzerinde arttırmasını kimse yemedi. Bu ancak “Ortadoğu’da görülen tefeci ya da bezirgan oynaklığı olarak bilinen bir davranıştan başka bir şey değildi ve herkes bu oyunu gördü. Bir başka biçimde söyleyecek olursak Cumhurbaşkanı “kötü polis”, damat Albayrak “iyi polis” mizanseni çok kötü bir mizansendi.
Sonuçta ne oldu diye bakarsak bu yazı yazılırken (yani dün) dolar 6.08, Euro ise 7.11 oldu. Dün faiz artırımı açıklaması öncesinde 6.41 olan dolar kuru, karar sonrası 6.0, Euro ise benzer bir düşüşle 7.01 oldu. Buradan giderek gördünüz mü Merkez Bankası kurları kontrol altına aldı diye düşünenler olabilir. Ama kurların bugünkü seviyelerine bakınca bu kanaatin çok da gerçekçi olmadığı, Merkez Bankası’nın 625 baz puanı gibi bir ölçüde faizleri arttırmış olmasının kurlar üzerinde çok da bir kıymeti harbiyesi olmadığı anlaşılır. Peki ama neden?
Söylüyoruz, bugün yaşadığımız “kur krizi”, ekonominin yapısal sorunlarıyla ilişkili olmakla beraber daha çok hükümetle ilgili Batı’da oluşmuş bulunan güven sorunundan kaynaklanmaktadır. 2018 başında 161 olan CDS değeri 570’lere kadar yükseldikten sonra bugün itibariyle 442’lere inmiş durumda. Hala çok yüksek olan böyle bir risk primi taşıyan ülkeye beklediğimiz sermaye girişi nasıl sağlanacaktır? Doğrusu bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değildir. O nedenle de kendimizi kandırmayalım faiz artışı gerekliydi ama hükümetin yarattığı güvensizliği ortadan kaldırmak için bu hamle yetmedi. Kaldı ki böyle bir faiz artışının yakında ciddi bir durgunluğun habercisi olduğu sanırım tartışma götürmeyecek bir gerçek.
Herkes soruyor peki hükümet daha ne yapmalı diye? Sanırım bu sorunun cevabı, ihtiyacımız olan, borçları çevirebilme imkanının önünü açacak güven meselesinin sağlanabilmesinde yatıyor. Bu da öyle, söylenirken bile inandırıcı olmayan “Türkiye’nin demokrasiyle ilgili bir sorunu yoktur” gibisinden cümlelerle sağlanabilecek bir şey değil. Tam aksine “Evet bizim en önemli meselemiz demokrasi meselesidir” diyebilecek bir siyasi duruşa ihtiyaç var. Çünkü Türkiye’nin neye ihtiyacı olduğunu zaten cümle alem biliyor. Bilmeyenler, sanırım, yalnızca yaratılmış medya tekeliyle efsunlanmış AKP kitleleri, o kadar.