Hasan Harrani
Yazmadan, söylemeden edemiyorum. Sanırım 1940’larda insanlık için akıl tutulması denmişti.
Bugünlerin de o zamandan aşağı kalan yanı yoktur. Ve bana göre internet çağının insanlara sağladığı yığınla bilgi akışıyla daha geride bir seyir izlediğine eminim. Hızlı ve çok yönlü bilgi maalesef mevcut insan aklının kapasitesinin üstünde olduğu bugünlerde yaşanan bu akıl tutulması ve algıların esiri haline gelmesinden anladık.
Hızlı ve yoğun, çok yönlü gerçekleşen bilgi akışı karşısında insan aklının muhakeme etme gücü maalesef aciz kalmaktadır. Bu nedenle doğruyu bulma, doğrunun yanında yer alma, olayları vicdan ve hakikate göre ele alıp değerlendirme kabiliyeti ve zihniyeti yok maalesef.
Şunu gördüm bu son bir haftada. İnsanların dünya değerlendirmesinde bir kusur var. Ya unutmuşlar ya da okumamışlar. Bana göre bugünün dünyası ile 1940’lardaki dünya arasında ciddi bir fark var ve bugünkü dünya, o zaman ki dünyaya göre, çok daha çaresiz, aciz ve çok daha fazla dezavantajlara sahip.
1940’lardaki dünyada bu kadar bilgi kirliliği ve bu kadar hızlı algı değişimi ve çökmesi yoktu. O zamanki dünyada vahşi kapitalizmin karşısında henüz genç ve kötülükleri fazla ortaya çıkmayan, vicdani yönü, adil ve eşitlikçi yanı ağır basan bir cephe vardı. Bugünkü gibi insan hayatını tehdit eden bir kıyım makinası olan silah teknolojisi yoktu. Vardı ama bugünkü kadar dehşet verici değildi.
O günkü dünyada, dünyanın birçok yerinde halkçı, demokratik, içi fazla doldurulmamış olsa da sosyalist akımlar vardı ve bunlar insanların hayatına yaşam ideallerine hitap ediyordu. En önemlisi de bu akımlar güçlüydüler. Bu yüzden savaş sonunda birçok halk bağımsızlığını kazandı, özgür kaldı. Bu yüzden dünyanın birçok alanında sosyal demokrasi, insan hakları ve şekilsel de olsa özgürlükler elde edildi.
Neden? Çünkü vahşi sömürücü dünya karşısında adalet ve insanca yaşam isteyen on milyonlarca aktif, örgütlü bir güç ve nüfus vardı. Bugün o yok.
Peki ya bugün?
Bana göre bugün insanlık daha aciz, daha çaresiz ve daha seçeneksiz. Bugün bu vahşi dünya, insanların önüne ne sunarsa kabulü olur, oluyor.
Bunun böyle olacağını sadece dünyaya hükmeden güçlerin, iktidarların ve ideolojilerin karakterine bakmak yeterlidir. Bugünkü dünya 1915-20’ler ile 1940’lar dünyasına benzemekten çok, 16 ile 17. yy Avrupa savaşlarının yaşandığı asırlardaki dünyaya daha çok benziyor.
O din ve mezhep savaşları nasıl vahşi ve vicdan yoksunu bir burjuva devrimini doğurduysa, bugünkü dünyadaki bu vahşi savaş da demokrasi değil, daha fazla sömürü ve baskı rejimlerini ortaya çıkaracağı daha bugünden bellidir.
Sadece birkaç örnek verelim: Amerika’sından tutun Avrupa’sına kadar, Rusya’dan tutun Çin’e kadar hepsi birer canavar durumundalar.
Şu noktayı ilave etmeden geçemem. Bu Ukrayna Rusya savaşı asla bir Rus ve Ukrayna savaşı değildir. Bir NATO ve Rusya savaşıdır. Olayı demokrasi ve özgürlükler bağlamından ayrı ele alırsak kesinlikle Rusya’nın gerekçeleri haklıdır. Empati yapmak gerekirse iş yayılmacılığa gelirse NATO hiç de masum değil ve bugünkü sonucu doğurmuştur. Hiçbir güç kendini kuşatma altına alınmasına müsaade etmez ve tepki verir. Emperyal amaçlar ve çıkarlar bağlamında Rusya kesinlikle haklıdır.
Tekrar konumuza geçelim.
Son günlerdeki Rusya-NATO krizinde, en entelektüel diye bildiğimiz insanlar bile takım tutar gibi akıl muhakemesi yapmak yerine, tuttukları tarafın güzellemesini yapıyorlar. Bu çağda insanlığın 1940’lardakinden daha aciz ve çaresiz durumda olduğunu söylememdeki en temel sebep de budur.
Ukrayna ile Rusya meselesini dahi akıllıca değerlendirecek bir insanoğlu görmedim bu sanal alemde. Rusya’yı biliriz ve fazla söz söylemeye de gerek yok. Demokrasi, insan hakları ve adalet babında karnesi nemenem olduğu ortada.
Ama iş Ukrayna’ya gelince zannedersiniz ki orası adil ve eşitlikçi bir yeni dünyanın doğumuna tanıklık ediyor. Hiç kimse oradaki bu krizin nasıl ve ne zamandan beri, kimlerin kimleri kullanarak ve kimlerin eliyle hazırlandığını, ne amaçla ve hangi hedeflere doğru hazırlandığını değerlendirme gereğini bile duymuyor.
Bu oyun, 1960’lardan beri NATO güçlerinin Kafkasya’yı kontrol etmenin hayali ve rüyasıdır. Berlin duvarlarının yıkılmasıyla yeni Almanya’ya gün doğdu ve Hitlerin ayak bastığı tüm topraklara ekonomik ağını ördü ve ekonomik olarak buraları eline alarak talan etti ve buradaki zenginlikler üzerinde palazlandı. Almanya bugünkü NATO’nun bu projesinin ön hazırlığını ekonomik alanda hazırladı ve Avrupa’yı bir merkez, bir seçenek olarak doğu Avrupa ülkelerine sundu.
Bunun üzerinden NATO art arda buradaki ülkeleri NATO bünyesine aldı. Bunu yaparken, hiç kimse bu kötücül gücü ne kınadı ne de ayıpsadı. NATO dünya devletleri başında bir Demokles’in kılıcıdır. Dışarıya karşı kolektif ittifak ve vurucu güç iken, içe karşı da bir baskılama ve kontrol mekanizmasıdır.
NATO’nun kendi bünyesinde halklara karşı örgütlediği ve kullandığı mekanizmaları ve bu mekanizmaların eliyle nice darbeler yaptırdığını unutuyoruz. Rusya’ya doğru genişleme hamlesi ve faaliyeti içindeyken de zannederiz ki oralara demokrasiyi götürüyor.
Mesela buralar (Rusya ve diğer ülkeler) düştüğünde İslami talan ve tecavüz kültür ve geleneğine sahip, demokrasiden zerre kadar nasibini almamış Türkiye ve onun gibi devletler, oralarda neleri yapacağını hiç kimse aklına bile getirmiyor. Kaç tane halkı soykırım beklediğini, yerinden yurdundan olacağını hesaplamıyor bile.
Evet Rusya adil ve demokratik değil. Ama bir denge idi. Çin bir dengedir. Her biri bu dünyanın daha fazla barbarlaşmaması için birer frendir. Ama frenler yarın patladığında dünyayı nelerin beklediğini tahmin etmek bile mümkün değil.
Bir de şu noktaya açıklık getirelim. Direnmek her zaman iyilerin bir işi mi? Her zaman demokrat, devrimci ve sosyalist örgütler mi direnir? Tarihte başka güçler ve düşünceye sahip güçler direnmemiş mi? Sosyalistler dışında başka grup ve örgütler direnemez mi? Hem de ölümüne?
Elbette ki direnirler ve bu direnişlerine de tanıklık ediyoruz hepimiz birlikte. Faşisti de direnir, milliyetçisi de direnir, İslamcısı da direnir. Önemli olan direnenin kim ve nasıl bir karaktere ve zihniyete sahip olduklarını görmek ve ona göre tavır ve taraf belirlemektir.
Zelenski direniyor ve muhtemelen de Ruslara diz çöktürecek. Direnenin destekçileri çok olur. İlk üç gün önemlidir. Tarihi bir eşiktir direnenler için. Düşünce dünyan da birçok büyük güce uyuştu mu, bırakalım seni bırakmaları arayıp da bulamadıklarından olursun bu dünyada.
Zelenski çoktan bu eşiği aştı ve şimdi gelsin Avrupa’dan NATO’nun en gelişmiş mobil silahları. Bunu hep birlikte göreceğiz ve bu silahlar zaten iki gündür alenen Ukrayna’ya taşınmaya başlandı bile.
Dolayısıyla her direnen iyi olduğu anlamına gelmez. Şuna asla ikna olamadım. Algı nasıl gerçeğin yerini alabiliyor? Evet Rusya çok da iyi değil. Biz Kürtlere hiç de iyi olmadı. Bu da ayrı ele alınması gereken bir konu. Ama Rusya’nın olmadığı veya olmayacağı bir dünya insanlık için acaba nasıl bir sürpriz getirecek? Burası çok önemli.
Yukarıda da ortaya koydum. Rusya sonrasında biz yeni doğacak dünyanın yüzünü Türkiye şahsında göreceğiz. Bu sözümü bir yere not edin. Ve yine Ukrayna şahsında göreceğiz. Bakıp göreceğiz hele gelen eskisinden ne kadar iyi olduğunu?
Zelenski’nin temsil ettiği görüş ve yaklaşım gerçekten de barış ve huzur mu getirecek? Zelenski gerçek anlamda bir görüşü ve ideali olan, kendine münhasır bir lider mi gerçekten? Yoksa 10 yıldır özene bezene hazırlanan bir kukla mı? Bunu iyi anlamak gerekir.
Derler ya, bana arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim. Ukrayna’nın arkadaşı Türkiye. Türkiye’nin vizyonu ve emellerinin ne olduğunu biliyoruz. Kimse Türkiye’nin kaybedeceğini sanmasın artık bu saatten sonra. Ukrayna yenilseydi Türkiye’nin ayakları Kafkaslar’dan kesilirdi. Ama Ukrayna’nın zaferi Türkiye’ye yeni bir tarih yazmasının kapısını açacaktır. Bunu iyi okumak gerekir.
Bazıları hala diyor Türkiye bitti ve kimse onu kale almıyor.
Evet şimdilik öyle. Ama kale almak ve itibar görmek bu dünyada güç ile olduğunu unutuyoruz. Yarın Ruslar Türkiye’nin arabuluculuğunu kabul ederlerse şaşmayalım. Bunu ona sağlayacak, onun Ukrayna’ya verdiği desteğin yine Ukrayna tarafından ona bir madalya olarak geri dönülmesidir.
Kale almak güçle alakalı. Yarın Rusya Türkiye’yi arabulucu olarak kabul etmek durumunda kalırsa bugün atıp tutanlar ne diyecekler? Hiç sevineceğim bir şey değil ama Türkiye o noktaya gelirse felaketin başlangıcı olur.
Zelenski bir mafya, çete ve neonazilerin lideri. Demokrasi ve barış o düşünceden çıkmaz. Her direnen masum ve makul değildir.