İstişare edilmiş duygular yeryüzüne salınmış. Beklenmedik hiçbir şey yok artık. İçimizdeki derin boşluğa kuytu, unutmak istediklerimize kuyu bulduk. Dilden dile, eşyadan eşyaya farklı evreler devinip durdu. Zaten sınırlarımız vardı, artık dünyanın da sınırları var. Sinmek için her şey. Her şey sinmek içindir. İçin, her şey sinmektir.
Vaatler tutucu, umutlar sıkılgan, hayaller atılgan. Böyle başlarken yaşamak, devamına bir sürü sebep arıyoruz, faydasız. Depremler, kazalar, heyelanlar, felaketler ve daha neler neler bulup anladık ve inandık. Hayat zedelenmiş olanlar içindir. Olanlar zedelenmiş hayata içkindir.
Beyhude avuntular, kayıp umutlar, unutulmuş çareler birer oyuk gibi duruyor hafızamızda. Resmi ve devletli sınırlar gibi beynimizin içi, aklımızın yol haritası. Böyle bir yola revan olmak, kahrolmak ve mağdur olmak için fevkalade. Kaçırılmayacak fırsatlar misali, birer masal gibi, uyumak için ninni gibi kulaktan kulağa yayılıyor.
Henüz keşfedilmemiş ne kaldıysa, ona veya onlara tamah ederek, kendimizi heba ederek, hiçbir yere varmayarak helak olmaya teşebbüs ediyoruz. Kuşaktan kuşağa devredilmiş bir hilkat garibesi. Yine de miras niyetine sahip çıkıyoruz. Çünkü kaybedilen bir yerde, kaybolmuş birçok şeyi beklemekle hayatı tasavvur ediyoruz. Bize helal olsun ve yanında büyük harflerle her gün birer geçmiş olsun.
Hatırlamaktan medet uman bir yaşamak aslında bir tehdittir. Sonra yeniden düşününce bir düello gibi okunuyor, Rus ruleti gibi. Görünmeyen her gün, gösterilemeyen her şey kocaman bir dip reenkarnasyon. Dengesini bulamayan bir ağırlık, hafifliğini ispat edemeyen bir sıradanlık, bir gün gelip kapımıza dayansın diye bir vaat.
İnsan değişir, sonra değiştiğine yerleşir. Yerleşen değişkenlikte yani peyda olan yersizlikte ve yurtsuzlukta en geniş anlamlar aranır. Tıpkı cevabından bıkmış sorular gibi nefes alır. Çünkü her vazgeçiş ve her yer ediniş, upuzun bir yer edinir. Çökmek ve çözülmek bu yüzden aynı cümlede aynı ısrarın altını çizer.
Özlemenin hatırı var, kavuşmanın da arzusu. Yerle yeksan edilmiş bir dünyada her şey rüyaya tebelleş. Hükmünü yitirmiş mutluluk ve huzur durmadan göç ediyor ve yeni yerler tahayyül ediliyor. Kovulmanın acısı kabuk bağlamıyor, bu çok uzun bir gerçek gibi dünyadan sözünü esirgemiyor, rüyalara bile sızıyor.
Ahkam kesen kötülük, serseri mayın gibi vuku bulan barbarlık, hiçbir şeyi hiçbir canlıdan esirgemiyor. Simsarlık kötülük seçmiyor ve her acının başlangıcı olmaya yürüyor. Zarar veren kararlar, yararı olmayan karasızlıklar hengamesinde sıkışıp kalmak hapis cezası herkesi buluyor.
Yine de niyetinden bağımsız olanlar var. Çemberine isyan eden mağrur bakışlar, müstesna itirazlar, kafesinde duramayan kanat çırpınışların gökyüzündeki sesleri. İlham olan direnişler var olsun, intikam kokan sloganlar kahrolsun diye hayattan bile eski bir slogan dilimize pelesenk olsun. Yetti artık denilecek, yeteceğiz diye bir avaz her yerde yankısını bulacak. Duyacak ve tekrar edeceğiz: İşgal ettiğiniz her rüyamıza karşı size karabasan olacağız.
Sonra yine kalakaldığımız yerde her söyleneni ve bilineni yeniden yazacağız: Kahrolduğumuz her yerde size yeni isimler bulup öyle çağıracağız.
Haftanın kitap önerisi: Domenico Starnone, Bağlar / Çeviren: Meryem Mine Çilingiroğlu, Yüz Kitap Yayınları