“İktidar sizi nereden yaralıyorsa, orası sizin kimliğiniz olur.”
***
Kimi yazarlar vardır, edebiyatın damarlarına taze kan taşır. Ürün verdikleri edebî türe canlılık ve yenilik kazandırır, yaşadığı ve yazdığı dönemin ötesinde yıllar geçtikçe değer kazanır.
Geçenlerde kaybettiğimiz Milan Kundera da bu yazarlardan biri. Bu yazıda onu biraz daha tanımak ve tanıtmak istedim.
Romanlarıyla 20. yüzyıl Avrupa’sının düşünsel ve siyasi belleğine de büyük katkılarda bulunan Çek asıllı Milan Kundera, yalnız edebiyatçı kişiliğiyle değil, uygarlığı, sanatı, insanın varoluş sorunlarını tartışan eserleriyle de çağımızın önde gelen aydınlarından biri oldu.
İnsana ait duyguları, ironiyi ve hüznü kusursuzca harmanladığı romanları ve okuyanların zihninde yeni ufuklar açan denemeleriyle Milan Kundera, dünyanın bütün dillerinde milyonlarca okura ulaşan bir dil ve kurgu ustası, çağdaş dünya edebiyatının yapı taşlarından biridir.
***
Kaynaklara bakıldığında bir hayli hareketli bir yaşam öyküsüyle karşılaşırız: Kundera1929 yılında Prag’da doğdu. Prag’da öğrenim gördüğü dönemde Komünist Parti’ye katıldı. Ancak Kundera’nın yazılarındaki bağımsız ve ironik tavır partiyle sorunlar yaşamasına neden oldu. 1950’de ve geri alındıktan sonra 1970 tarihlerinde iki kez partiden ihraç edilen Kundera, 1968 Prag Baharı’nda yer aldı. 1975’te ülkesinde eserlerinin bütün kütüphanelerden ve kitapçılardan toplatılması, eserlerinin basılmasının yasaklanması gibi birçok siyasi baskıya dayanamayarak Fransa’ya taşındı.
‘Gülüşün ve Unutuşun Kitabı’ adlı eserini kaleme aldı. Devletin insan belleğini ve tarihsel gerçekleri yok etme eğilimi üstüne ironik gözlemlerden oluşan, ideolojik öğretilerin çoğu zaman iyi ve kötü kavramlarını nasıl saptırdığını irdeleyen bu romanın yayımlanışından hemen sonra Çek hükümeti tarafından yurttaşlıktan çıkarıldı. 1981’de Fransız vatandaşlığına geçti.
“Yaşadığı yeri terk etme arzusundaki insan mutsuz bir insandır” diyen Kundera, yıllar sonrasında bu durumla ilgili sorulan soruya buruk bir cevap verir: “Alman aydınları 1930’larda Amerika’ya gitmek üzere ülkelerini terk ettiklerinde bir gün memleketlerine döneceklerinden emindiler. Yurtdışında kalmalarını geçici olarak kabul ettiler. Benim geri dönme konusunda hiçbir umudum yok.”
Onun yeni dünyası edebiyat, vatanı ise artık romandı.
***
Edebiyat otoritelerince eserleri hakkında yazılanlar okuyucuları tetikleyen, ‘ne yazarsa okunur’ diyen değerlendirmelerdir.
Milan Kundera’nın en bilinen romanı Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, yayımlanır yayımlanmaz çağdaş klasikler arasına girmiş, geçen yüzyılın en güçlü anlatılarından biri olmuştur. Yazar bu eseriyle Sovyetler’in Çekoslovakya’yı işgal günlerini de arka planda anlatır. En çok satan ve okunan bu kitabı sinemaya da uyarlandı.
‘Roman Sanatı’ adlı eserinde kendi kurduğu roman evreninin kökenlerine uzanan Kundera, ‘Saptırılmış Vasiyetler’de roman felsefesinin ışığı altında çağımızın büyük edebiyat yönelimlerini inceliyor. Eleştirmenlere göre, ‘Saptırılmış Vasiyetler’, yalnızca Kundera’nın daha derinden anlaşılması açısından değil, tüm roman sanatının kavranması açısından da olmazsa olmaz bir kaynak kitap olarak değerlendirir.
‘Yaşam Başka Yerde’ kitabını Çekoslovakya’nın Rusya tarafından işgal edildiği sıralarda yazmış ve 1969 yılında yayımlamıştı. Savaşlar, darbeler ve siyasi gelişmeler romanlarının arka planında hep olsa da, Kundera karakterlerini çoğunlukla sanat çevrelerinden seçmiş, böylece güncel olaylarla entelektüeller arasındaki ilişkileri tartışmaya açmıştır.
Yazının başında Kundera’dan alıntıladığım sözüne dönerek söylersek: İktidar onu yazdığı roman yüzünden yurttaşlıktan çıkardı ve bu yüzden edebiyat Kundera’nın kimliği oldu.
Eserleriyle yaşayacak.