Kurdistan’da artan şiddetin temel kaynağının İmralı tecridi olduğunu ifade eden Fransız gazeteci-yazar Guillaume Perrier, tecridin de ancak Kürt sorununun çözümüyle kalkacağını söyledi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmasıyla başlayan, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilmesine uzanan uluslararası komplo 26’ncı yılına girdi. Kurdistan, Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmeleri yakından takip eden Fransız gazeteci-yazar Guillaume Perrier, Kürt sorununda çözümsüzlük, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecrit, Türkiye’nin savaş politikalarına dair MA’dan Sterk Sütcü’ye değerlendirmelerde bulundu.
Kürt sorunun çözümsüzlüğü ve bölgedeki şiddetin temel kaynağının PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit olduğunu söyleyen Perrier, “Avrupa yasaları bu kadar uzun bir sürenin ardından onun serbest bırakılmasını öngörüyor. Öcalan’ın davası siyasi bir davadır ve bu yüzdendir ki Öcalan’ın durumunun hukuki bir tarafı yok. Öcalan uzun yıllardan beridir tecrit altındadır ve bu tecrit durumu Avrupa hukuk normlarının dışındadır” ifadelerini kullandı.
Sorunun çözümü
Türkiye’nin ve Kürt hareketinin siyasi çözüm için müzakere etmesi ve çatışmayı durdurması gerektiğini ifade eden Perrier, “Ancak bu ortam, Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kalkmasını mümkün kılacak. Bunun olması için de bu siyasi kararın Türk hükümetine bağlı olarak değişebileceğini belirtmek gerekiyor. Türkiye bu duruma yasal olarak yaklaşmak istemiyorsa, yapılabilecek çok az şey var. Müzakere etmek. Dolayısıyla her şeyin veya tecridin Kürt sorununun siyasi çözümüne bağlı olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
Yüzyıllık Kürt politikası
Perrier, Kürtlere yönelik politikaların 100 yılı aşkındır devam ettiğini vurgulayarak, şunları söyledi: “Olup bitenlerle ilgili herhangi bir yanlış anlaşılma veya olası bir sürpriz yok, çünkü Türkiye’deki Kürtler için her şey çok tanıdık. Mesele şu ki, Erdoğan’ın iktidara geldiği dönemin başlangıcında, 2005 yılında bir Kürt sorununun olduğunu, bu sorunun siyasi yollarla çözülmesi gerektiğini ve o bilinçte olduğuna dair bir konuşma yaptı. Bu konuşmayı yaptığı sırada ben de Diyarbakır’daydım ve bu konuşmasına şahit oldum. Kendisi bunu söyledi ve bu gerçeğin çok iyi farkındaydı. Bir süre sonra Erdoğan’ın Türk milliyetçiliğine dönmesi nedeniyle her şey değiştirildi. Kürtlerle ittifak yapıp, onların yardımıyla anayasayı değiştirebilmek gibi bir planı vardı. 2014-15’ten sonra MHP-ülkücülerle ittifak yaptığında, Kürtlere yönelik politikasını tamamen kökten değiştirdi. Buna karşı olarak da Kürtlerin politikası da değişti tabi. Artık çok klasik, çok geleneksel bir Türk devletine geri döndü. Bu yüzden Türk devletinin iç politikası çıkmaza girmiş bir durumdadır.”
Rojava’ya dönük saldırılar
Kuzey ve Doğu Suriye’de son günlerde artan saldırılara dikkat çeken Perrier, “Rojava’da onlarca yapılan araştırmalarda görüldüğü gibi, Türkiye’nin suikastlara yoğunluk verdiğini söyleyebiliriz. Neredeyse her gün bir hava saldırısı oluyor. Bu operasyonların komutası elbette ki Türk MİT’idir. MİT SİHA’larla Kürt hareketinin liderlerini, sivil hareketini, silahlı hareketini, kadın hareketlerini vb. hedef almaktadır. Böylece Kuzey Suriye’de, yani Rojava’da aynı zamanda Irak ve Türkiye’nin Kürt kesimlerinde de birçok Kürt aktivistlerini öldürdü” dedi.
Avrupa’nın sessizliği
Avrupa’nın Kürtlere karşı savaş politikalarına karşı sessiz kaldığını söyleyen Perrier, “Bu sessizlik bölgede uyguladıkları gerçek politikalarıdır. Ermeniler ve Kürtler Batılı güçler tarafından Türk emperyalizmine terk edilmiş durumdadır. Bu politika da Batılı ülkelerin Türkiye’yle iyi de olsa kötü de olsa belli bir ilişki kurmasına neden oluyor. Türkiye de bu ilişkiyi kendi avantajına çevirerek, Batılı güçlerin bu sessizlik politikasından yararlanarak, Irak’ta, Kuzey Suriye’de Kürtleri ezmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.
ANKARA