Bir insan, başka bir insanın özgürlüğünü elinden alırken ne hisseder? Mahkeme heyetleri, siyasi gerekçelerle yargılanan kişiler için 5-10-15 yıl hapis cezası kararını açıklarken vicdanları ne der?
Gültan Kışanak ve Sabahat Tuncel, iki seneyi aşkın süredir tutuklu. Geçen hafta Malatya’da görülen davalarında 14’er yıl hapis cezasına çarptırıldılar. 14’er yıl! Ne kadar kolay telaffuz ediliyor, değil mi? Ancak bir insanın hayatındaki karşılığı çok ağır.
Üstelik bu cezalar, legal olarak seçildikleri bölgelerde, devletin denetimi altında yaptıkları işler ve söyledikleri sözlere dayanarak verildi. Biri Diyarbakır Belediyesi Eşbaşkanı, diğeri DBP eşbaşkanı olan iki kadın siyasetçi, terör örgütü kurmak ve yönetmek, terör propagandası yapmakla suçlandı.
Düşünün, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde yapılan resmi yazışmalar dahi örgütsel doküman olarak mahkeme
kayıtlarına geçti! Öte yandan Diyarbakır Belediyesi kayyımı, Kışanak ve Anlı döneminde başlatılan güneş panelleri, spor salonları projelerini bugün yerel seçim malzemesi olarak kullanıyor.
Diyarbakır Cezaevi zulmünü en ağır biçimleriyle yaşamış, sonrasında kadın hareketine katılarak legal yollarla siyaset yapmakta ısrar etmiş Kışanak’ın böylesine ağır bir cezaya çarptırılması Türkiye’deki her kesimi ilgilendiriyor
Kadınların siyasetten ayıklanması
Başta HDP’nin eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere, seçilmişlerin, siyasi düşünceleri nedeniyle tutuklananların maruz kaldığı hukuksuzluklar ve ağır cezalar, akla pek çok soruyu getiriyor:
1980’den 2019’a ne değişti? Neden legal bir parti çatısının altındaki Kürt siyasetçiler bu kadar ağır bedeller ödemek zorunda bırakılıyor? Onlara reva görülenler, Kürt halkında ve daha geniş kitlelerde nasıl bir karşılık buluyor? Barışçıl çözümlerin engellenmesinin, ifade özgürlüğünün yok sayılmasının topluma maliyeti ne
Yüksekdağ, Kışanak ve Tuncel gibi kadın siyasetçilere verilen cezalar, aynı zamanda kadınların siyasetteki kazanımlarını yok saymak, daraltmak anlamına geliyor.
Gültan Hanım ‘Kürt Siyasetinin Mor Rengi’ kitabında (Dipnot Yayınları, 2018) kendisinin ve kadın siyasetçilerin hikayelerini yalın ve vurucu bir biçimde anlatmıştı. Bugün kadın siyasetçilere müstehak görülen cezalar, kadınların toplumsal hayattan siyasete, her yerde sistematik biçimde geri plana atılması ve çekilmesine de etki etti.
Yerel seçimlerde neredeyse hiç kadın aday yok, adaylığı açıklanan eşbaşkanlar gözaltına alınıyor, cinsiyet eşitliği uçurumu her yıl daha da derinleşiyor ve evet, bu cezalar toplumun her kesiminde mücadele veren kadınlara bir gözdağı niteliğinde.
Kışanak’ın mahkemedeki beyanından alıntılayalım: Dünyadaki en örgütlü ideoloji, erkek egemen ideolojidir. Ve bu ideoloji, kadınların bilinçlenmesinden korktuğu için onları daha fazla cezalandırıyor, Ortaçağ’daki cadı avına benzer yöntemlere başvuruyor
15 aydır iddianamesiz: Kavala
Pek çok davada şahit olduğumuz gibi, adil yargılama hakkı da ayaklar altına alınıyor. Davalar, tutukluların bulunduğu cezaevlerinden (Kocaeli) ayrı şehirlerde (Malatya) yapılırken savunma hakkı ihlal edildi.
Tuncel, açlık grevinde olduğu için duruşmaya katılamadı. Başlı başına hak ihlallerine neden olan SEGBİS sistemini reddetti. Mahkeme, 50 klasör için üç gün hazırlık süresini uygun gördü. Avukatlar ek süre isteyince karar, Tuncel savunmasını yapmadan verildi…
Kışanak ise savunmasını yaptıktan sonra uçağa bindirilerek geri götürüldüğü için Mahkeme, sanık olmadan duruşmaya devam etti.
Avukatlar, Kışanak’a yönelik cenaze araçlarının tahsisi gibi isnat edilen suçlara dair araştırma yapılmasını talep etse de mahkeme buna da gerek görmedi. Kabul edilemez bir başka nokta, davaya bakan hakimlerin tam 16 defa değişmiş olması!
Hukuk ihlalleri demişken… Osman Kavala iddianame bile olmadan 15 aydır Silivri’de tutuluyor. 19 tahliye talebinin hepsi, Kavala’yı dinlemeye gerek duymadan reddedildi. Adalet Bakanlığı ise AİHM’e savunma için ek süre istedi.
Bireysel hak ve özgürlüklerin bu kadar keyfi kısıtlanması, adil yargılanma hakkının yok sayılması belki küçük bir zümreye fayda sağlıyor. Ancak Türkiye’ye, yurttaşlara çok büyük zararlar veriyor. Geri dönülmesi giderek güçleşen bir zarar bilançosu bu…