Mardinli köylüler, DEDAŞ’ın, Mezopotamya’nın bereketli topraklarını niçin çöle çevirdiğini gazetemize anlattı: ‘Yaz kızım, Kürdüz diye böyle. Yav insan önemlidir, insan. Borcumuz yok ama elektriğimiz de’
Gülcan Dereli
Mardin’de elektrik ve su kesintisinden dolayı halkın yaşadıklarına yerinde tanıklık etmek için bölgeye gittik. Nusaybin, Amude sınırı boyunca yaklaşık 3 metrelik duvarlarla karşılaşıyoruz. Haberini çokça yaptığımız duvarlar. Hani Berlin’de yıkılırken Kürt illerinin yapılan duvarlar… Bütün sınır hattı bu duvarlarla örülü. 1955 yılında sınırın olduğu bölgeye mayın döşenmiş ancak o mayınlar hiç temizlenmemiş. Halkın DEDAŞ’a tepki olarak traktörle yolu kapattığı yerden geçiyoruz. Dümdüz ovası olan binlerce hektarlık tarım arazisi olan kent şimdilerde DEDAŞ yüzünden susuzlukla boğuşuyor. Kentin tarım ve hayvancılıktan başka gelir kaynağı yok. Eğer kesinti olmasa her yer mısır olacakmış. Bir an önce köylülerle buluşmak istiyorum.
Su kanalları yapılmıyor
Köylüler, DEDAŞ’a niçin mahkum edilmiş? Bölgede onlarca baraj yapıldı ancak su kanalları yıllardır inşa edilmiyor. Bunun da bir devlet politikası olduğu görüşünde köylüler. Kanal olsa 1 dekar için ödenecek su tutarı 30-40 lira olacakken yeraltından suyu çıkarmak için ödenen ücret yani DEDAŞ’a ödenen tutar 300-400 lira. Köylüye başka olanak bırakılmamış. Seslerini duyurmak için artık yol kapatıyor ama nafile, yetkililer görmezden geliyor. Kanalların yapılması için talepleri ise hep kulak ardı edilmiş.
48 derecede susuzlar
Mardin Artuklu’da beş köye gittik, herkes aynı şeyi söylüyor. ‘İçecek suyumuz yok, elektriğimiz yok, perişanız. Temizliğe su bulamıyoruz.’ Koca Mezopotamya’yı doyuracak olan tarım arazisinin sadece yüzde 10’u ekilebiliyor. Ekilenler de kurumak üzere. Gittiğim her yerde kurumuş topraklar görüyorum. İnsanlar sıcaktan evlerinden çıkamıyor. Sıcaklık 48 dereciyi gösteriyor. Haber yapmak için gittiğim bölgede neredeyse nefes almak bile zor. Tohumlar bu sıcakta susuz kalınca yeşermeden kurumuş. İnce Kuyu köyü, Alakuş köyü, Tilki Tepe köyü, Aşağı Yeni köy, Anbar, Dara köyü… Bunlar Türkçeleştirilmiş isimler. Nasıl da yapay duruyor. Aşağı Yeni diye bir köy ismi mi olur? Asıl ismi Gundê Heci Evdo… Tilki Tepe köyü gerçek ismi Gundê Semho, İnce Kuyu’nun Birziravê, Alakuş’un gerçek adı ise Gundê Zedyê. Burda Kürdün ismi de asimilasyonla kırılıyor. Bir de toprağına asimilasyon uygulanıyor, verimli topraklar, kupkuru çöllere dönüştürülüyor. Bir ot bitmesin, yeşerip Mezopotamya’yı tarihine yaraşır bir tarım bereketiyle beslemesin diye…
Herkes şikayetçi
Dışarıda insan yok, herkes içeride, sıcaktan kimse çıkamıyor. Çocukların başka yerlerden sırtlarında su taşıdığına şahit oluyorum. Sözü biraz da köylüye bırakalım. Türkçesi Aytepe gerçek ismi Kurke köyündeyim. Yolda köy muhtarı Ziver Koca ile tanışıyorum. Soruyorum, muhtarın dilinden isyan fışkırıyor: “Yaz kızım, Kürdüz diye böyle. Bizim elektriğimiz günlerdir yok. Bir saat geliyor 3 saat yok. Bir saatte ne depoya su doluyor ne başka bir şey yapabiliyoruz. Yaşam yok. Hiçbir şey yok. Yav insan önemlidir, insan. Bizim borcumuz varsa köy muhtarı olarak bütün köyün borcunu ben öderim. Ne hakları var bunu bize yapmaya. Borcumuz yok ama elektriğimiz de yok. Bizim malzemelerimizin (elektronik eşyalardan bahsediyor) hepsi bozuldu. Hepsi yandı. 35 hane var köyde, yaklaşık 200 nüfus var. Yeter.”
Başka çare kalmadı
Bir trafonun dibinde o sıcaklıkta nöbet tutun bir köylüyle konuşuyoruz. Başka çare kalmadığını söyleyen Artuklu’ya bağlı Akıncı köyünden (gerçek adı: Kesra Kelendera) Ahmet İleri şöyle diyor: “Kesinti yapıyorlar. Mecbur dönüşümlü olarak direğin dibinde nöbet tutuyoruz. Elektrik olmayınca su da olmuyor. Halk mağdur. Borcumuz yok ona rağmen kesiyorlar. Yeter artık bu zulmü görsünler, binlerce çiftçi var. Yüz binlerce arazi var. Mısır tarlaları hep kurudu. Hepsi DEDAŞ’ın yüzünden. Bıktık. Onun için de nöbet tutuyoruz.”
Yılların emeği köreltildi
Tilkitepe köyünden çiftçi Fazıl Sarıyer’e ise bir dokun bin ah işit. Yılların emeğine yanıyor. Yapılan haksızlık onun da canına tak etmiş. Bölge çiftçilerinden olan Sarıyer, “2 aydan beri hem Kızıltepe bölgesinde, hem Derik bölgesinde köylüler buğdayları bile doğru düzgün sulayamadılar. Tabi borç meselesi herkese yansıtılıyor. 2 kişinin borcu var bir köyde. Bütün köy bunun bedelini ödüyor” diyor.
Mesele borç değil
Hayvanların da susuzluktan perişan olduğunu anlatan Sarıyer, “Bir sürü hayvan yetiştiriyor. Sabah kalktıklarında 2-3 hayvan susuzluktan ölmüş oluyor. Güneydoğu’nun gerçekten büyük bir zenginliği var. Türkiye’nin hiçbir yerinde Güneydoğu gibi 2. ürün mısır ekilmiyor. Güneydoğu’nun ayrıcalığı budur. Bu sene elektrik kesintileri çok fazla. Bu kesintilerin sadece borç için olduğunu düşünmüyoruz. Bu kesinlikle Güneydoğu’ya yapılan bir haksızlıktır. Ve ikinci olarak yetiştirilen bu ürünün yok edilmesidir” ifadelerini kullanıyor.
Büyük zenginlik yok oluyor
Sarıyer, şöyle devam ediyor: “Mardin Ovası Şırnak Silopi’ye kadar, buradan Urfa’ya kadar Güneydoğu’yu kapsayan yerler. Aramızda 100 kilometre var, Batman ve Bismil tek ürün kaldırıyor. Niye, iklimseldir. Buraya indiğinizde 2 ürün kaldırıyorsunuz. Bu Türkiye’nin güzel bir zenginliğidir. Biz bunu bu şekilde görüyoruz. Yani amaç sadece elektrik paralarının toplanmasıysa hiçbir mesken sahibi borcunu ödememezlik yapmaz. Hiçbir köy sakini borcunu ödememezlik yapmaz. Biz diyoruz gelsinler biz eşlik edelim kendi kuyularımızdan başlayalım çiftçilik yapıyoruz. Bizim borcumuz varsa önce bizim elektriklerimizi kessinler. Aboneleri kessin, tarımsalı kessin, köylüye bunu neden yapıyorlar? Köyde hastalar var, köyde yaşayan hayvanlar var. Geçimlerini hayvancılıkla geçirenler var. Suçumuzu niye masun köylüler ödüyor?”
Göç politikası!
Köylüler yaşananların sadece basit bir elektrik kesintisi olmadığını söylüyor. Burada halkın geçim kaynağının elinden alınarak göç politikasının işlendiği düşünülüyor. Nitekim köylüler 90’lardan önce de sonra da göç politikasının bilinçli olarak bölgede uyguladığını belirtiyor. Çiftçi Sarıyer de şöyle değerlendiriyor: “Bunun arkasında göç politikası olduğunu düşüyoruz. Bu vazgeçilmezleri. Burada yaşayan halk, geçimini tarım ile yapıyor. Bunu yapamaz hale getirmeye çalışıyorlar. Burada benim ekmeğim olmazsa ne yapayım? Başka hiçbir işim olmaz burada. Daha önce yapılan uygulamalar da hakeza aynısını gösteriyor. Köylerin yakılması, evlerin yıkılması daha önce siyasi nedenlerden dolayı bir sürü göç yaşandı. Bu da o politikanın parçası.”
Destek değil köstek
Hükümetin köye göç diye proje yaptığını anımsatan Sarıyer, “Şimdi Cumhurbaşkanı ne diyor? ‘Köye göç edin köyde yaşayın biz size destek verelim. Projelerinizi hazırlayın tarım olarak biz size destek verelim.’ Genç çiftçi projesi yaptılar. Sonra Cumhurbaşkanı bağırıyor, ‘bir karış toprağınız boş kalmasın’ diyor. Peki bir karış toprağı biz boş bırakmayacaksak sen elektriği kesersen nasıl ekelim. Değil bir karış milyonlarca dönüm arazi boş kalıyor. Milyonlarca dönüm arazi hepsi sürüldü ve sürüldüğüyle kaldı. Hiç kimse ekin yapamadı. Yapılan masrafları kim ödeyecek. Ben şahsen 12 gün sürüm yaptım. 12 gün boyunca gece gündüz sürüm yaptım. Sırf mısır ekmek için, 20 milyar masrafım var. Ekilenler de kurumaya yüz tuttu. Bunların masrafını kim ödeyecek” diye tepkisini gösteriyor.
‘İstanbul’da yapamazlar’
Gelen faturaların şantiye hesabı olarak kesildiğine dikkat çeken Sarıyer, önemli bir konuya da değiniyor. Faturaların normal kesilmediğini anlatan Sarıyer, şöyle diyor: “Bir kilowatımız, 300 kilowat olarak hesaplanıyor. Sanki fabrika işletiyormuşuz gibi ticari olarak hesaplanıyor. Halbuki tarımsaldır. Bu yüzden de yüksek faturalar ödenemiyor. Ödenecek durumda değil. Dünyanın neresine giderseniz gidin hiçbir kanun, hiçbir yasa içme suyunu engelleyemez. Böyle bir kanun bile yok. Ama Türkiye bunu Güneydoğu’ya yapıyor. İstanbul’un bir mahallesinde bunu yapsınlar, yapamazlar. Batıda bir tane fabrikanın elektriğini kessinler, kesemezler. Batıda bir fabrikanın kullandığı elektriği Mardin’in bir ilçesi kullanmıyor. Sonra bizi hırsızlıkla suçluyorlar. Keşke müfettişler gelip incelese. Mardin’in bir ilçesinin kullandığı elektriğin kilowatlarını toplasınlar, batıda çalışan bir fabrikanın kilowatlarını hesaplasınlar, bakalım ne kadar fark çıkacak. Kim ne kadar hırsızlık yapmış ortaya çıksın. Medyada da çıkıyor birçok işverenin vergi borçlarını, SSK borçlarını devlet siliyor. Buradaki bütün çiftçilerin abone parası bir patronun SSK borçları etmez. Bir adamın işini yapıyorlar. Burada binlerce çiftçinin işini bozuyorlar. Hangisi hak, hangisi hukuk. Varsa tabi Türkiye’de.
DEDAŞ pusu kuruyor
İnsanların borcu olmadığı halde borç çıkarıldığını halkın ise mecbur kalarak onu ödediğini anlatan Sarıyer, şöyle devam etti: “Adamın borcu yok, DEDAŞ’a gitmiş elektrik verilecek mi verilmeyecek mi diye söz almak istiyor. ‘Borcu olmayanlar mısır eksin, sorunumuz yok onlarla’ deniliyor. Adam mısır ekti elektriğini kestiler. Örneği var. DEDAŞ’tan söz aldı. Borcunu da ödedi. Elektriğini kestiler. Borcumuzun olmadığına dair belgelerimiz var. Mahkeme sonuçlarımız, kararlarımız var. Madem kesecektin adama niye mısır ektirdin? Milyarlarca lira tohum, gübre, mazot gitti. Bu resmen bir zulümdür. Bu sadece DEDAŞ’ın borçlarını toplama politikası değildir. Bu Güneydoğu’ya Kürt bölgesine yapılan bir zulümdür. İnsanlar gerçekten eziliyor burada. Farklı bir geçim kaynağımız varsa baş göz üstüne biz tarımı bırakırız başka şeylerle uğraşırız. Kendimizi gördük göreli çiftçiyiz. Başka işimiz yok. Başka geçim kaynağımız yok. Buraya farklı bir yatırım yapılmadı, fabrika yapılmadı. Gençlerimiz okumayanlar hepsi hayvancılıkla uğraşıyorlar.”
YARIN: Kürt çiftçiye haraç kesiliyor