Türkiye’de yüzyılı aşkındır peşinde koşulan hegemonya hayali ne olduysa bundan olmuştur dedirtecek türden devlete de topluma da çok büyük zararlar vermiştir. Amiyane tabirle hem geçmişe hem bugüne dair çektiğimiz bütün çilelerin müsebbibidir. Kürt düşmanlığı ve Kürt soykırımı da bu anlayışın yol açtığı bir sonuçtur. Zaten Türkiye’de sadece Kürtler değil, bütün halklar, kültürler, inançlar düşman olarak görülüyor. Çünkü milliyetçi, ırkçı anlayış tekleştiricidir ve bundan dolayı farklılıklara düşmandır. Herkes ya çerçevesi çizilen kimliği kabul eder, buna göre düşünür, yaşar ya da düşman olur ve hedeflenir. Kürt halkının yaşadığı veya Kürt halkına yaşatılan budur. Kürt halkı başkası olmayı kabul etmediği için, kendi gibi olmayı ve yaşamayı istediği için bunca düşman görülüyor, öldürülüyor, soykırıma uğratılıyor.
Milliyetçilik ve versiyonları
Milliyetçilik, hegemonya kurma ve yayılma amacıyla egemen kesimler tarafından geliştirilen bir ideolojidir. Irkçılık, faşizm, şovenizm, fanatizm vb. kavramlar da milliyetçi ideolojinin farklı versiyonlarıdır. Bunlar içerik bakımından farklı kavramlar değildir. Hepsinin özü aynıdır ve aynı işlevi görürler. Koşullara göre din veya milliyet (ulus) temel unsur olarak öne çıkabilir. Türkiye’de olduğu gibi ikisi birlikte de olabiliyor. Çağımızda ağırlıklı olarak ulus milliyetçiliği öndedir. Ne yapılıyorsa ulus-millet adına yapıldığı iddia edilir. Ulus-devlet bu milliyetçiliğin ortaya çıkardığı bir şeydir. Türkiye’de ilk dönemlerde ulus milliyetçiliği öndeyken daha sonra gittikçe din milliyetçiliği de öne çıkmıştır. Şimdi her iki milliyetçilik iç içe ve birbiri ile ittifak halindedir. Aralarında bir çekişme de yok değil. Yer yer bu çekişmenin kızıştığı da oluyor. Örneğin yerel seçim sonuçları bu çekişmeyi kızıştırdı. Çünkü özgürlük ve demokrasi mücadelesi karşısında zayıf düştükleri ortaya çıktı. AKP, MHP ve diğer müşrikler türbülansa girmiş gibi ne yapacaklarını bilemez oldular. Hala müesses nizam, yani devlet bu durumdan çıkmış değil. İktidar, yeni birtakım taktiklerle bu durumdan çıkmaya ve çizdiği yolda ilerlemeye çalışıyor. Yeri gelmişken değinmeden geçmek olmuyor. İktidarın temel taktiği CHP ile geliştirdiği ilişkilerdir. Çünkü artık devlet ve toplum yönetilemiyor, içeride ve dışarıda siyaset yapılamıyor. Bundan dolayı CHP’yle ilişkilere ihtiyaç duyuldu. Şimdi buna dayanarak yol alınıyor. Durumu kavrayan herkesin karşı olduğu ve bunun artık Türkiye toplumunun önemli bir çoğunluğuna tekabül ettiği bu yola CHP’nin neden dayanak olduğu sorusu elbette önemlidir. AKP oldum olası CHP’ye dayanarak iktidar oldu ve bunca şeyi yaptı. Gerek Deniz Baykal gerek Kemal Kılıçdaroğlu yıllarca AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a koltuk değneği oldular. Peki bu devam mı edecek? Örtülü bir uzlaşma mı yoksa kimi yanlış siyasi hesaplar mı var? Nasıl açıklanırsa açıklansın bu çok kötü ve tehlikeli bir durumdur. Sorgulanması, eleştirilmesi gereken bir durumdur. Böyle bir sorun yokmuş gibi yaklaşmak en büyük yanlışlıktır. Çünkü mevcut durumda açıkça Türkiye toplumu kandırılıyor. Buna karşı durulur ve sahip çıkılırsa toplumun desteği alınır. Böylece tehlikelinin önü de alınır. Bu siyaset yapmanın temel gereğidir.
Hegemonya hayali
Türkiye’de bölgesel hegemonya olma hayali yüzyıl öncesine dayanıyor. Daha önceki tarihi süreçler ayrı tutulursa, yeni süreci İttihat ve Terakki Cemiyeti’yle başlatmak mümkündür. Aslında Abdülhamit de dini milliyetçilikle bölgesel bir hegemonya kurmak istiyordu. Fakat Abdülhamit bunu başaramayınca devletin yeni bürokrasi takımı ulus milliyetçiliğiyle bunu gerçekleştirmek istedi. Devleti esas alan ve milliyetçi bir ideolojiye sahip olan bu kesimler İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni bu amaç için geliştirmişlerdi. Tarih derslerinde hocaların bir türlü anlatmasını beceremedikleri 1. Dünya Savaşı’na neden-nasıl girildiği sorununun çözümü de buradadır. Enver-Talat-Cemal üçlüsüyle anılan bu oluşum 1. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında savaşa girerek söz konusu amaca ulaşmayı, yayılmayı ve yeniden bölgesel bir güç olmayı planlıyordu. Savaşa bunun için girildi ve malum sonuçlarını biliyoruz. Tabi bu süreç Osmanlı devleti savaşa girdi ama kazanamadı deyip geçilecek bir süreç değil. Enver-Talat-Cemal ulus milliyetçiliğini esas alıyordu. Orta Asya’ya kadar uzanacak Balkanlar ve İslam coğrafyası üzerinde büyük bir Türk-Turan devleti kurmak istiyorlardı. Bununla ultra bir devlet, bölgesel bir güç olma hayali kuruluyordu. Bu milliyetçi, hegemonik hayal devleti de toplumu da yıkıma uğrattı. Büyük felaketlere sebebiyet verdi. Örneğin Sarıkamış’ta yaşananlar bununla ilgilidir. Orta Asya’ya ulaşmak için ordu harekete geçirildi. Ancak 90 bin olarak ifade edilen ordu Sarıkamış’ta korkunç bir şekilde donarak imha oldu. Yüzyıldır ırkçı, milliyetçi alçaklar bunu bir destanmış, bir kahramanlık öyküsüymüş gibi anlatmaya, belleklere bu şekilde kazımaya çalışıyorlar. Oysa Sarıkamış’ta yaşananlar tarihin en büyük soykırımlarından biridir. Bunun kurtuluşla, özgürlükle bir alakası yoktur.
İttihatçıların katliam tarihi
İttihatçılar bölgesel güç olma hezeyanıyla sayısız katliamlar yaptılar. Hafızalarda en çok iz bırakanı Ermeni halkına yapılanlar olmuştur. Ancak Ermenilerin yanı sıra diğer halklar da soykırıma uğratıldı. Kürtler, Araplar, Süryaniler, Rumlar ve daha birçok halk örnek verilebilir. Enver, Talat, Cemal devleti tümüyle ele geçirince bütün diller yasaklandı. Deli saçması gibi herkese Türklük ve Türkçe dayatıldı. Bu sadece İstanbul’da, İzmir’de yapılmadı, Kürdistan’da, Arabistan’da, her yerde yapıldı. Buna itiraz edenlere bugün Kürtlere yapıldığı gibi silahlar çevrildi ve ateş edildi. Örneğin Araplara böyle yaklaşıldı. Arapların savaş sürecinde isyan etmeleri ve Osmanlı devletine karşı İngilizlerin yanında savaşmaları bu milliyetçi, ırkçı, faşist yaklaşımdan ötürü olmuştur. 1. Dünya Savaşı başlayınca Kanal Harekatı adıyla Suriye, Lübnan, Filistin, Mısır’a yönelik seferler yapıldı. Bu harekatlar boyun eğdirme ve katliam seferleriydi. Cemal Paşa bizzat harekatın başında yer alarak ele geçirdiği isyancıları kırımdan geçirdi, yerel Arap şeflerini astırdı. Bunlar yapılarak Araplara söz konusu milliyetçi, ırkçı devlet-toplum projesi kabul ettirilmek isteniyordu.
Daha birçok örnek verilebilir, ama yeri burası değil. Neticede bu hayal uğruna halklara, insanlara büyük acılar yaşatıldı. Fakat daha da kötüsü bundan vazgeçilmedi. Şimdi de devlet bu zihniyet ve siyasetle yönetiliyor. Geçenlerde bir arkadaş İhsan Nuri Paşa’nın anılarında İttihatçıların amaçlarını nasıl fark ettiğini yazdığını anlatıyordu. İhsan Nuri Paşa’ya İttihatçı denemez tabi ama kendisi de o dönem bir Osmanlı askeri ve subayı. Bilindiği gibi İhsan Nuri Paşa ilk dönem Kürt isyanlarına öncülük edenlerden biri. Ağrı Direnişinin komutanı. Anılarında şöyle diyormuş. Yemen’den, Trablusgarp’a, Balkanlara kadar ne nedir demeden ve durmadan savaşlara katılırmış. Bir seferinde konaklandıkları bir yerde bazı eşyalar lazım olmuş, bunun için marangoza gitmek icap olmuş. Çarşıya inip marangoz ararlarken marangozlara Türk olup olmadıkları soruluyor, Türk bir marangoz bulununca iş ona veriliyor. İhsan Nuri buna şahit oluyor ve bu olayla durumu fark ettim, diyormuş. Sanırım arkadaş meseleyi aşağı yukarı bu şekilde anlattı ve biz de biraz takılıp gülüştük, gerçeği anlamak için marangoza mı çarpmak gerekirdi, diyerek Kürtlerin saflığından yakındık. Kürtlerin saflığı vs. bunlar doğru şeyler, ancak karşıdakiler de kurt siyaseti yürütüyorlardı. Kendimiz ne kadar saf değiliz, uyanığız ve doğruları savunuyor, yaşıyor ve yaşatıyoruz, ona bakmalı.
Yeni kurulan devleti ele geçirenler şu savaşı bu savaşı kazandık da devleti öyle kurduk deseler de özünde kendileri savaştan yenik çıkan kesimlerdir. 1. Dünya Savaşı’nın mağluplarıdırlar. Yeni süreçte de herhangi bir savaş vermemişlerdir. Ne yapılmışsa resmi devlet kuruluşundan önce halk ve toplum tarafından yapmıştır. Resmi devlet kurulduktan sonra yapılanlar soykırımın devamından başka bir şey değildir. Ortadoğu dönemin süper gücü olan İngiltere’nin çıkarları temelinde taksim edilmiş, birçok ulus-devlete bölünmüştür. Devletin başındakiler de İngiltere’yle işbirliği içerisinde bu tasarıyı kabul etmişlerdir. Savaştan yenik çıkmanın sonucu olarak dışa açılma, yayılma hülyası bir süre terk edilmiştir. Yoğunluk içe verilmiş, asimilasyon ve soykırımla herkese tekçi ulus-devlet kimliği kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu süreçte öne çıkan ağırlıklı olarak Kürt katliamları ve Kürt soykırımıdır. Çünkü Kürtler bu dayatmayı kabule yanaşmamış, buna karşı güçlü bir itiraz geliştirmiştir. Ancak Kürtlerin itirazı bastırılmıştır. Kürtlerin üzerine gitmek ve soykırıma meşruiyet kazandırmak için Kürtler yeni devletin-cumhuriyetin düşmanı, halife taraftarı olarak gösterilmiştir. Oysa Kürt halkının itirazı yeni devlete, cumhuriyete değil, kendisine verilen sözlerin tutulmamasına olmuştur. Ne var ki bu bilinçli bir çarpıtmadır. Bundan güç, iktidar, zenginlik devşirilmiştir. Şimdi de Türkiye’de devlet, iktidar, güç, sermaye olmak Kürt düşmanlığıyla oluyor.
Sermayenin palazlanması
Türkiye’de sermaye ve iktidar odakları palazlanınca yayılma ve bölgesel güç olma hülyası yeniden yükseldi. Şimdi AKP-MHP iktidarı dengelerin değiştiği Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında bunu gerçekleştirmek istiyor. Bütün çabalar buna yöneliktir. Devlet buna göre yeniden dizayn edilmiş, toplum da sürekli buna göre disipline edilmeye çalışıyor. Yerli-milli-beka söylemleri bu amacın ideolojik tasarımlarıdır. Libya’dan Suriye’ye, Irak’tan Karabağ’a, Akdeniz’den Arabistan’ın içlerine kadar olan bölgeler etki sahası olarak belirlenmiş. Mavi vatan, gönül coğrafyası, kardeş vatan toprakları vb. söylemler bu emperyalist-yayılmacı amacı örtmek için geliştiriliyor. Enver-Talat-Cemal de aynen böyle tasarımlar yapmışlardı. Şimdi Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ve avaneleri bunu yapıyorlar. Irak devletiyle yapılan anlaşmalar da bu amaçladır. Iraklı bazı gruplar çıkar için veya Irak’ı içerisinde bulunduğu durumdan çıkarmak için Türkiye ile bu ilişkilere girmiş olabilirler. Hatta belki de İran da kendi bölgesel çıkarları ve siyaseti için Irak’ı buna yöneltiyor olabilir. Sonu neye varır, hiç belli değil. Ancak mevcut iktidar yayılmacı amaç kapsamında bu işe soyunuyor. Bununla Bağdat’ı bağlamak istiyor. Bu ve diğer politikalarını ne kadar gerçekleştirecek, bu ayrı bir konu. Zaten bunu başarmaması gerekir. Eğer başarırsa Ortadoğu daha büyük sorunlara ve çatışmalara sahne olacak. Bugün kalkınma yolu denen proje bir zamanlar Abdülhamit’in Almanya’yla birlikte geliştirmek istediği ve 1. Dünya Savaşı’na sebebiyet veren işlerden birdir. Bu proje bugün dünden daha fazla sorun ve çatışma yaratma potansiyeline sahiptir. Gerçekten de AKP-MHP iktidarının yaptıklarının ne zaman nasıl patlayacağı ve nelere yol açacağı bilinemiyor.
Tarihten ders çıkarılmamış
Güya milliyetçiler AKP ve MHP olarak ittifak kurarak tarihten ders çıkarmışlar. 1. Dünya Savaşı’nda milliyetçiler parçalı olduklarından dolayı başarılı olamamışlar. Şimdi din ve ulus milliyetçiliği bir araya getirilmiş. Sanki bundan olumlu bir şey çıkacakmış gibi topluma anlatılıyor, zerk ediliyor. Fakat bu yapılarak eskisinden çok daha tehlikeli bir durum yaratılmıştır. Toplumun hali de ortadadır. Atı alan Üsküdar’ı geçiyor, toplum ise sefaletten kıvranıp duruyor. Devlet bu hale getirilmiş. Mafya, çete, tarikatlar leş kargaları gibi üşüşmüş, kapan kapana olmuştur. Yaratılan ultra milliyetçiliğin ilk sonucu bu olmuştur. Bunlar henüz ilk sonuçlardır. Ultra milliyetçilik ve ultra devlet projesinde yol alındıkça felaketler diz boyu olacak. AKP-MHP’nin iktidarı gittikçe daha kötüsünü yaşatacak. Her saniyesi toplumun aleyhinedir. Bu proje ve bu sürecin tasarımı uzunca anlatılabilir. En önemli husus şudur ki, bu proje Kürt soykırımı temelinde geliştirmek isteniyor. Çünkü Kürtler soykırıma uğratılmadan bölgede yayılmak ve hegemonik bir güç haline gelmek mümkün değildir. AKP-MHP iktidarında Kürt düşmanlığının bu kadar derin olması, mutlak olarak Kürtlerin kırılmasının amaçlanması bununla ilgilidir. İşte Güney Kürdistan’a, Rojava’ya saldırılar bundan dolayı oluyor. İmralı’da sürdürülen mutlak tecrit de bundan dolayıdır. Daha önce de dedik ya, Kürtler Türkiye’de turnusol kağıdıdır. Eğer kendini Kürtlere açarsan, Kürtleri kabul edersen demokrasiye, özgürlüğe, iyiye ve güzele yol alırsın ve iyi şeyler yaparsın. Yayılmacı, emperyalist, ultra devlet hayali kurarsan Kürtleri yok etmeyi önüne koyarsın, kötü olur ve kötü şeyler yaparsın. Vesselam …