Bugün 6 Şubat, büyük deprem felaketinin 7. günü. Hala henüz ulaşılmayan yıkıntılar ve belki de bir mucize eseri depreme, yaralanmış olmaya, soğuğa, açlığa rağmen hayat üçgenlerinde kurtarılmayı bekleyen canlar var. Yazarken bile gerçeklik algısı sarsılıyor. 7 gündür büyüklüğü, kabadayılığı, kahramanlığı son 20 senedir temel propaganda aracı olan Türkiye’nin vatandaşları 7 gündür enkaz altında devletin yetişmeyi kenara bırakalım, haberinin olmadığı yerler var. 20 senedir ne yaşıyormuşuz biz? Nerede güçlü Türkiye, büyük Türkiye? Nerede o yapıcı kurucu inşaat, toz, kamyon, iş makinesi devleti?
Senelerdir her hak arayışımızda üstümüze şiddetle copunu indiren, iş makinesini süren her şeyden aziz devletimiz nerede? Devletimiz vatandaşı tehdit, enkazdan çıkan canları asıl çıkaran ekiplerin elinden alıp havuz medyasına tekbirli canlı yayın, kolluk şiddeti olarak kendini gösterdi. Fakat 7 gündür yoksul olduğu için ya da enkazdaki canını bırakmadığı için yıkılan kentlerde -14 derecelerde çıplak ayak, başını sıkacak bir çadır, bir sıcak çorba bulamayan depremzede hala büyük devletimizi göremedi. Bu büyük afetle beraber perde düştü, tüm gerçekler acı örneklerle karşımızda açıkça duruyor. 7. günde afet bölgesindeki o koku 20 senedir kurulan çürümüş düzenin kokusudur.
Yaşadığımız bu afet çok büyük fakat asrın felaketi diye kimse felaketin büyüklüğünün ardına gizlenmesin. Çünkü felaketin tüm boyutları dijital medya çağında canlı canlı yayımlandı. Afet ne kadar büyükse, gerçekleri de gizlenemeyecek kadar ortada. Bu büyük afet bölgesel bir afet ve Suriye ve Türkiye sınırları içindeki neredeyse 1000 km’lik bir alanda hissedildi. 7 üstü 2 bağımsız yıkıcı depremle beraber şu anda kadar bölgede 1500 sarsıntı meydana geldi. Suriye içinde de 400 km’lik bir alanda seyreden, Türkiye’de Hatay- Elazığ arasında 401 km de uzayan ve Adana’ya doğru çatallaşan bu fay hattı en son 1877 Halep’te gerçekleşen büyük ve yıkıcı bir depremle birlikte birbirini iten levhaların enerjisini atmıştı. Yüz yıllardır Arap levhasının, Anadolu levhasını itmesi ile biriken bu devasa enerji atılmamıştı ve fay hattının etki ettiği 10 ilde özellikle fayın kırılmadığı bölgelerde bu afet bekleniyordu. Birçok bilim insanı, Başta Prof. Naci Görür olmak üzere, fayın kırılmayan noktalarında bir deprem geliyor diye adeta yalvardı. Pazarcık fayın 500 yıldır kırılmadığı bir noktaydı. Üstelik yüzeye 16-5 km aralığında bir enerji ile vurması muhtemeldi. Korkulan başa geldi ve yüzeye yakınlığı sebebi ile de Yalova depreminin birkaç katı bir etki ile üstelik daha geniş bir alanı vurdu bu afet.
Türkiye ve Kürdistan coğrafyası bir deprem coğrafyası, 2 büyük fay hattının geçtiği ve kadım yeryüzü tabakalarının birbirbirini ittiği bir coğrafya. Bilimin ve teknolojinin geliştiği bu çağda bu coğrafi özelliklere göre yaşam inşa etmemek cahillik değil taksirle cana kast etmedir. 2 fay hattının üzerine kurulu ülkede bir Afet Bakanlığı yok. Bunun yerine deprem sonrasını yönetmek üzere kurulu AFAD var. Fakat deprem olduktan sonrayı yönetmek için kurum kuran devlete yurttaşının soracağı ve en temel hakkı olan önleyici olarak ne yaptın sorusudur. Ağızlardan düşmeyen bir deprem ülkesiyiz sözüne binaen büyük İstanbul depreminin ardından ülkeyi tek başına yöneten 20 yıllık iktidar deprem ülkesi için önleyici ne yaptı? Hiçbir şey. Üstelik deprem sonrasını yönetmek için var olan AFAD’ın durumu ortada. Birilerinin nemalandığı, maaş almak için koltuk kaptığı, talimatsız hareket bile edemeyen bir kurum görüyoruz. Depremden 5 saat sonra bölgeye gelen binlerce gönüllü pırıl pırıl gencin 12 saat bekletilmesinin, yurt dışından bir an evvel müdahale edecek gibi hazır gelen arama kurtarma ekiplerinin 7 saat bekletilmesinin başka bir açıklaması yok. Varsa mantıklı bir açıklama AFAD yöneticileri çıksın tek tek hesabını versin bu olanların.
Bir de ‘Çevre ve İnşaatçılık’ bakanlığımız var. Göl kurutarak yaptıkları havaalanının çöktüğü, yaptıkları yolların kağıt gibi yırtıldığı inşaat rantı bakanlığı. Bakan Kurum, dün, “10 ilde 171 bin 882 bina incelendi. 24 bin 921 binada 120 bin 940 bağımsız bölümün yıkık, acil yıkılacak veya ağır hasarlı olduğunu tespit ettik” diye açıklama yaptı. Yıkına binaların çoğunun 99 öncesi binalar olduğunu söyledi. Fakat TÜİK öyle demiyor, yıkılan binaların %51‘i 2000 sonrasına ait, üstelik %51’in önemli bir kışı son 5 yıllık binalar. Bakan Kurum döneminde inşa edilen yıkık bina sayısı başka bir ülkede olsa o kurumun başındaki Bakanı istifa ettirirdi. Ekolojk varlıkları koruyanlar, çarpık kentlere itiraz edenler ne kadar haklıymış değil mi?
Bu felaketin ardından onca yayılan siyasi nefrete, kutuplaşmaya rağmen insanlar büyük bir dayanışma sergiliyor. Bir gece ansızın tepenize ineceğiz dedikleri halklar yaralarımızı sarmaya geldi. Bu ülkenin ezilenleri özellikle sol sosyalist demokrasi güçleri tüm yoksulluklarına ve imkânsızlıklarına rağmen hızla örgütlenip neyi varsa paylaştı, enkazlardan can kurtardı. Hatay Armutlu’da MHP’li olduğunu söyleyen depremzedenin, “bize ekmeği yıllardır terörist dedikleriniz veriyor” sözü her şeyi açıklıyor zaten. Yağma ve OHAL bahanesi ile bu öfke depremzedenin de en garibanı Suriyelilere yönlendirilip kaos yaratılmaya çalışılsa da, işkenceyi öfkeli halk nezdinde meşrulaştırmaya çalışsalar da işe yaramayacak. Devlet biziz, devlet kardeşçe birbirine kenetlenen halktır. Yastayız, öfkeliyiz ve karartılmaya çalışılan delillerin başında nöbetteyiz. Hesap soracağız.