Günlerin karmaşası ve iç içe geçip içimizden bir şeyleri götürmesi artık sıradan bir vaka. Herkes bundan nasiplenir, er ya da geç fark etmez çünkü zaman bile nerede durduğunu hatırlamaz. Bizim buralarda da bir gün asla bir gün olmadı hiçbir zaman. Yaşayarak ne suçlar, ne zalimlikler duyduk ve sonra biz de yaşayıp kanlı canlı şahidi olduk.
Bir günün içinde insan binlerce habere maruz kalır. Bazen de bir haber doğru dürüst dikkat çekmez, görünmez bile. Algıda seçicilik mi, algının kanıksanması mı, bilinmez. Nihayetinde ikisi de aynı kapının arkasında kalır ve kimse de anahtarı bulamaz.
Geçtiğimiz günlerde bir haber düştü ajanslara. Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde, 75 yaşındaki yüzde 96 engelli raporu bulunan ve evinde yatalak bir şekilde hayatını sürdüren Süleyman Sabri Mavi, Yargıtay tarafından cezasının onaylanmasının ardından gözaltına alındı. Süleyman Sabri Mavi, o esnada kalp krizi geçirdi ve hastaneye kaldırıldı. Bir gün sonra ise alelacele taburcu edilerek hapishaneye götürüldü.
Evet, insan bu haberi okuyunca ayrı dertleniyor, yazınca ayrıca dertleniyor. Zaten bu kahır yıllarında dertlenmekten başka bir şey yapamadığımız için aynı şeyi yapmanın konforuna yaslanıyoruz. Yaslanmak tuhaf bir kelime, yas da var ve insan bir kaybının yani bir ölünün hatırına, merhametine sığınıyor yani yaslanıyor. Acınacak bir durum, toprak atılıp yeryüzünden saklanacak bir çukur; insan, insanlık, bu günlerde.
Geçmişe gidelim, Kürt Süleyman Sabri Mavi’ye bakalım. Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde 2012 yılında “KCK” adı altında başlatılan soruşturma kapsamında Süleyman Sabri Mavi hakkında “örgüt üyesi” olmak iddiasıyla dava açılmıştı. Mavi, yargılandığı davada 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin 2019 yılında verdiği kararı bir süre önce onadı.
Çok sonra, ‘KCK operasyonları’, Fethullahçıların Kürt barışına yönelik provokasyon girişimleri olarak nitelendirildi devlet tarafından. Dönemi hatırlayanlar bilir, Fethullahçılar, henüz savcıların görmediği ‘dosyaları ve delilleri’ gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlayıp, ‘büyük ve mühim’ operasyonlarla Kürt siyasi hareketini tasfiye etmeye çalışıyordu. Neyse ki devran döndü, ortaklık bozuldu, direnmenin haysiyeti miras kaldı.
Aradan 12 yıl geçti, Süleyman Sabri Mavi’nin iç organları iflas etti, görme ve duyma kaybı yaşadı ve yüzde 96 engelli olarak yatalak kaldı. Geçtiğimiz günlerde polisler kapısına dayanıp, yakınlarının yardımıyla sedyeye koydular ve o esnada kalp krizi geçirdi. Zaten 2022 ve 2023 yıllarında iki defa kalp krizi geçirmiş ve bir ay içinde üç kez anjiyo olmuş. Bir hastanede başında jandarma ile tutup, ertesi gün de Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ne götürmüşler Kürt Mavi’yi. Devlet büyük bir tehdidi bertaraf etmiş.
Kendisi günlerdir hapis demek bir gerçek ama az kalır. Evinden, memleketinden alıp bir cezaevinin hücresinde ölmesini, yakınlarının ve duyarlı kamuoyunun Adli Tıp-Mahkeme arasında gidip gelmesini istiyorlar. Nihayetinde politik bir Kürt ve zamanında Kürt siyasi hareketinde mücadele vermiş. Devlet bunu unutmaz, Kürtlüğüne sahip çıkanı alçakça bir şekilde sınayıp durur ve bu gerçek 100 yıldır yerli yerinde durur.
Bizim zamanlarımız ayrı, bizim günlerimiz, gündemlerimiz de başka. Başkasına göre bir Kürt mahpusta insanlık dışı koşullarda ölmüş, ne olmuş. Birilerine göre de devlet direnen Kürdün onurunun zekatına muhtaç. Ölümüze, dirimize düşman devlet, yaşlılarımızın haysiyetiyle oynuyor. Oysa herkes bilir ki, oyunlar tehlikelidir ve tehlike herkesindir.
Şu günlerde Kürtlerin onurlu anne ve babaları cezaevlerinde tutuluyor. Biz bunları biliyoruz ama devletin Adalet Bakanı, “Bakanlığımızda istatistiki veri bulunmamaktadır” diye açıklama yapıyor. Biz bildiğimizi kimseden saklamıyoruz, kimse de saklanmasın. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, 651’i ağır olmak üzere bin 517 hasta tutsak cezaevlerinde tutuluyor.
Veri yok demek, herkes rehin demek. Yaşlılarımızı rehin almışlar. Bugün cezaevlerinde yaşları 70-80 arasında ve üstünde olan onlarca siyasi tutsak var. Evlerinden, evlatlarından ayrı, hapishanelerde tutuluyorlar. Devlet yaşlılarımızı tabutla dışarı çıkarmamızı bekliyor, ölene kadar kelepçe politikasına sürgit devam ediyor.
Herkesin gündemi kendine, herkes kendi kendine ve bir başına, diye bir rüya hepimizin yastığında. Uyanmak zamanı dürtmekti diye biliyorum, geleni de geçeni de dürtmekti. Yanlışları toplamanın hiçbir işe yaramadığı bu günlerde gerçekleri toplayıp duyurmak gerek.
Bir gerçek de haberlerden; Süleyman Sabri Mavi’nin ve diğer hasta tutsakların hapishanelerdeki yoldaşları hiçbir şeyi esirgemiyorlar, dışarıdakiler merak etmesin.