Darağacında can verenlerin son çırpınışlarını kayıtsızlıkla izlemeye alışık çağının soylularından biri giyotine giderken gururlu başıyla çirkin aleti işaret ederek, “Ne aşağılık bir icat!” demekten kendini alamamış. “Çok garip, öncekilerin hepsi de aynı şeyi söylemişti” diye mırıldanmış cellat, “Demek ki uzaktan o kadar da fena görünmüyormuş”. Doğru, hiçbir şey olduğu gibi görünmez, esas mesele mesafede, önceki ve sonraki hallerde. Olay ve nesnelere çok uzaktan ya da çok yakından bakınca böyle olur. Yağlı urgan kullanışlı bir araç, sehpa bir kamelya gibi görünebilir uzaktan mesela. Boynuna yakın durmadığı müddetçe ip o kadar boğucu, bıçak da o kadar da keskin durmayabilir. Soyluluğun yarısı kafadaysa diğer yarısı da yürektedir. Düşüncede kötü olanı yeterince kötü bulmak yetmez, ona karşı duracak yürek de ister. Soyluluk, felaket senin lehine fırsatlar doğurduğunda bundan faydalanmayı reddetmekti, yoksa kendisini çarpıverdiğinde acımasızlığı incitici bulmayan çıkmaz. En soğukkanlı katil, en azılı haydut bile karanlığın bu özel biçimine öteden beri çok, ama çok karşı olagelmiştir hep!
Her şeyin ancak satın alınabilir haliyle kıymetlendirildiği bir karanlık zamanda kafasını ve yüreğini denkleştirmeyenlerin kulak tırmalayan cıvıltıları. Stendhal’ın, “aşkı bile henüz hırstan başka bir şey olmayan” anti kahramanı Julien Sorel’in zamane taklitleri, onun yeterince kötü olduğu halde bozuma uğratılarak şimdiye uyarlanmış doğuştan fesada hazırlıklı iç gümbürtüleri biraz da. Değil mi ki soylu amaçlar için ise soysuz araç yoktur onda, bu cümledeki “soylu” kelimesini ve kellesine sebep o son erdem kırıntısı olan gururu alın, ne kaldıysa artık küçük Sorel’den şimdikine! Sınıf atlayıp yükseldiği sürece soğukluğu, kalleşliği ve ikiyüzlülüğü erdem diye taşıyan her ahlaksızın, çöküş anında karşısına öfkesini kusacağı bir Velenod dikilir muhakkak. Kötünün erdemi o son iç aydınlanma, ancak ezip geçecek kendisinden daha büyük bir kötü ile karşılaşıncaya.
Hırs, para ve çıkarın evrensel yasası bütün acımasızlıkların şefkat örtüsü. Onun altından bir ışık yumağı kılığında başını çıkarmamış ruh düşkünlüğü, alçaklık yoktur. Dolandırıcılığın cömertlik gibi görünmediği anlar bile fazlasıyla hilelidir. Bir gece Londra Kulübü’nde basitliğiyle nam salmış bir Rothschild, yere bir altın lira düşürdü ve bulmak için derhal çömeldi. O sırada tesadüfen orada bulunan Orsay Kontu yavaşça yerinden kalktı. Fransız alaycılığını dürtmek için bundan daha uygun bir sahne kurulamazdı. Kont hiç duraksamadan cebinden altın liradan çok daha değerli bir bin franklık banknot çıkarıp rulo yaptı ve aramasına yardımcı olmak istercesine ucunu yakıp yanına çöktü. Olayı keyifle izleyenlere manzara cimrilik ile ince alaycılığın canlandırıldığı nefis bir şölen gibi görünmüştür. Ama temsilin iki ucunun da adi bir hırsızlığa çıktığını görmek için ya bir sokak ötede ekmek kırıntısı arayan yalınayak bir çocuk, ya da giyotin bıçağı altında imtiyazlarından arınmış soylu bir kafa olmak gerekirdi.
Belirtileri görülmeye başladığı anda reddetmek koşuluyla bir anlamı vardı. Başlangıçtaki onay ile sonraki reddediş halleri arasına som samimiyetsizlik tüm içtenliğiyle kurulur. Bir böceğe dönüşmediğini göstermek isteyen yürekli beşer öncesinde cansiperane savunurken ve iyiliğine kefilken, sonrasında ezilmekte olduğu dev pençe içinde var gücüyle inliyordu; “Ben Gregor Samsa değilim”. Karşı çıkmak, desteklenmeyecek bir gerçeklik karşısında, dayanılmaz bir baskı düzeni altında gösterilebilecek tepkilerden yalnızca bir tanesi ve tabii olarak en etkili olanıdır. Yalnız bu olumlu tepki tüm anlamlı gücünü, ondan önceki pek çok hayırlı huyun mümkün olabilecek en tutarlı dışavurumuna borçlu.
Öncekinin varlığı sonrakinin değerini, öncekinin yokluğu da sonrakinin boşluğunu gösterir. Yüreklilikle yüreksizlik, direniş ile boyun eğiş belirli koşullarda niteliği bakımından bazen aynı sonuçları üretir. Hakim sınıfın kaba yararcılığına, karanlık işlerle uğraşmasına karşı çıkan, öncesinde kaba yararcılığa düşmemiş ve karanlık işlerle uğraşmamış olduğundan emin olmalıdır. Aksi halde her şey birbirine karışır ve sahtelik gerçeğinin yerini alır, baskı düzenini geriletecek olan son sahici direnç kaynağını da bu içi boş gösteriş kurutur.