Bildiğiniz gibi; 2 Nisan 2024 Gayrettepe’de 16 katlı binanın altındaki eksi 1 ve eksi 2. katlarında Masguerade adlı gece kulübünde yapılan tadilat çalışmalarında yaşanan patlama sonucu yangın çıktı. İşletmenin üç çıkış kapısından ikisinin kilitli olduğu belirtildi. Yangının ilk anlarında DİSK’e bağlı Dev Yapı-İş Sendikası: “Üretim baskısını, kontrolsüz, denetimsiz çalıştırmanın sonucu çıkan yangında 25 işçi yaşamını yitirdiği, ağır yaralıların olduğu” bilgisini paylaştı. Birkaç dakika sonra 29 işçinin yaşamını yitirdiği bilgisi paylaşıldı. İlk belirlemelere göre yaşamını yitiren işçilerin Kadir Orhanoğlu, Ahmet Uzun, Ahmet Kartal, Barış Güngör, Fahrettin Korkut, Kardeşi Musa Korkut, Atanur Aladağ, Mehmet Okumuş, Özkan Baş, Efe Demir, Gökay Tevlek (DJ), Gökhan Yıldırım, Adem Özçelik, Gökhan Akbulut, Alparslan Salih Derelioğlu, Sinan Yılmaz, Ahmet Mehduş, Ramazan Altan, Shır Agha Bigzade, Şivan Dolu, Hüseyin Ak, Muhammed Ali Yıldırım, Ahmet Sever, Barış Güngör, Emrah Demiroğlu, Cengiz Aksoy, Binali Çayır, Yılmaz Kıhrı ve Akın Kıhrı’nın olduğu açıklandı.
İş cinayetlerinin oluşumu her geçen gün hızla artarken iş cinayetinden sonra yaşamını yitirenlerin kimlikleri Türkiye’de varlığını sürdüren sömürü sisteminin sonuçlarını da ortaya çıkartmakta. Her katliam siyasetin sömürü sistemini güçlendirdiğini, bu sistemin tüm yapılara nasıl sirayet ettiğini, iş verenden, yerel yönetimlere düzenin tüm kodlarının nasıl ortaklaştığı ve cinayetlerin oluşumuna birlikte katkı sağladıklarını net olarak açığa çıkartmakta.
3 Nisan günü DİSK İstanbul Bölge Temsilciliği, KESK İstanbul Şubeler Platformu, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu ve İstanbul Tabip Odası; iş cinayetinin yaşandığı Masquerade Club önünde basın açıklamasında “lüks gece kulübünün inşaat ruhsatı olmadığını, tadilat için gerekli izinlerin alınmadığı, iş güvenliğine dair hiçbir önlemin bulunmadığı belirtilirken geceleri yüzlerce kişinin bulunabileceği eğlence mekânından acil çıkış yolunun bile bulunmadığını” açıkladı. Emek ve meslek örgütleri İstanbul şubelerinin yaptığı açıklamada; 2008 yılında Davutpaşa’da yaşanan patlamaya, 2011 yılında OSTİM’de yaşanan patlamaya, 2012 yılında yaşanan Marmara Park AVM yangınına, 2017 yılında Bayrampaşa’da yaşanan patlamadan ders çıkartılmamasına işaret edildi. Bu katliamların sorumlularının siyasi iktidar ve yerel yönetimler olduğu belirtildi.
Üst katlarında yaşamın sürdüğü bir apartmanda, acil çıkışı olmayan eksi bir ve ikinci bodrum katlarında, geceleri binlerce kişinin var olduğu bir işletmeye 1987 de verilen işletme ruhsatının, Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’ne göre 2018 de nasıl yinelendiği, 2018’den sonra işletmenin içinde nasıl yapısal değişiklikler olduğu bilinmiyor. Yaşama aykırı olarak işletilen, acil çıkış yollarının bile olmadığı bir yapıda elektrik kontağını önleyecek kaçak akım kesici bir cihazının olup olmamasını, springler, basınç detektörlerinin eksikliğini tartışmak ise yersiz kalıyor.
İşletme sorumlularından bir kısmının “cinsel taciz”, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, bulundurmak ya da uyuşturucu madde kullanmaktan, ateşli silahlar Kanunu’na muhalefet ve kasten yaralama suçlarından kayıtları olduğu belirlendiği de dikkate alındığında siyasetle sermayedarın sömürü düzeninin birlikte yürüterek yozlaşma ve sömürü düzenini yürüttükleri açıkça ortada. Bu durum işletme ruhsatlarını yerel yönetimlerden nasıl alabildikleri konusunda da ip uçları veriyor. Yaşanan bu katliamın ve nice inşaat şantiyelerinde yaşanan iş cinayetlerinin olduğu bu süreçte; Yerel yönetimlerin sömürü düzenine karşı yaşamın güvencesi olduğu gerçeğini bizlere bir kez daha göstermekte.
Bu sömürü düzeninin değişiminde halkların sorumluluk aldığı önemli uğraklardan biriydi bizim için 31 Mart’ta birlikte irademize sahip çıkarak yerine getirdiğimiz seçimler. Yaşamdan ve özgürlüklerden yana tutum alan batıda ve Kürt illerinde halklar kentimizi ve yaşamımızı birlikte yönetiriz diyerek siyasi tutumunu belirledi. Siyasi iktidarın 22 yılı aşkın süredir yürüttüğü bu sömürü düzenini değiştireceğini, yaşamı yönetmenin siyasi öznesinin kendisi olduğunu açıkça belirledi. Siyasi iktidarın Van seçimlerinde iradesini teslim ettiği Abdullah Zeydan’a mazbatasını Adalet Bakanlığı’nın siyasi müdahalesiyle vermeme çabasını, Türkiye halkları; sokakta, alanlarda yıktı.
Türkiye halkları Van halkının kentine sahip çıkması ile yürüyen dayanışma, alanlardan yükselen, sürdürülmeye çalışılan sömürü sistemine karşı önemli siyasi bir cevaptı. Bu dayanışmayla edinilen kazanım yeni, özgür bir yaşamı birlikte öreceğimizin de bir kez daha muştusu oldu.
Bugüne değin ülkenin her kurumuna sirayet etmiş sömürü ve kirli siyaset düzeninin yıkacak özgür ve yeni bir yaşamın kurulacağı, birlikte katliamları önleyebileceğimiz yeni sistemi kuracağımızın kararlılığı ile bir kez daha belirtelim, kentimizi bizim yönettiğimiz yeni bir döneme başlıyoruz. Bunu bu topraklarda yaşayan ve yaşam alanlarına, iradesine sahip çıkan halklar olarak belirttik. Seçimlerde sandıklara irademizi yansıttık. İstanbul‘da Kanal ve yeni lüks şehir istemiyoruz diyerek yaptık, kayyımla gasp edilen Kürt illerinde irademizi geri aldık, Van’da irademizi gasp etmeye çalışanlara alanlardan yanıt verdik.
Bugüne değin sömürü düzenini yürüten siyasete son sözümüzdür; bu sömürü düzenini değiştireceğiz. Biline…