‘Toprağı esas alırsak toprak komünaldir. Her canlıya yaşama hakkı, yaşama fırsatı veriyor. Onu besleyecek adil ve eşit bir paylaşım yapıyor zaten. Eğer biz topraklarımızı doğru işletmeyi bilseydik el kapılarında olmazdık’
Hüseyin Kalkan
Köyler birbirine ekleniyor. Mezralar mezraları izliyor. Topraklar alabildiğine uzanıyor. Düne kadar ıssız olana bu topraklar canlanmaya başlamış. Her tarafta meyve bahçeleri göze çarpıyor. Tarım ve hayvancılık yeniden başlamış. Bu kendiliğinden olmamış, temelde yatan geri dönme isteğine Yaşamı Yeniden ve Yerinde Kurma Hareketi öncülük yapıyor. Bu hareketin kurucularından Ahmet Güden’i köyünde ziyaret ettik. Güden, ta başından başlıyor anlatmaya. Göçü, topraklara duyulan özlemi ve Yaşamı Yeniden Kurma Hareketi’ni. Dinlerken boşaltılan Kürt toprakları gözlerimin önünde akıp gidiyor. “Elbistan ilçesinin Aktıl köyündenim. Ben yaklaşık 35 yıl İstanbul’da yaşadım. 1985 yılında İstanbul’a taşındım. Sonra kardeşlerim geldi. Her ne kadar 35 sene İstanbul’da yaşadıysak da, yüreğimiz ve aklımız bu topraklardaydı. Kendi topraklarımızda. Biz ‘Köye gideceğiz!’ demezdik, ‘eme herne mal’ (Eve gideceğiz) derdik. Kendimizi İstanbul’a ait hissetmiyorduk. Köklerimiz bu topraklardaydı. İnsan her şeyi unutabilir. Ama çocukluğunu unutamıyor. Bizim de çocukluğumuz burada kalmıştı. Biz çocukluğumuzla buluşmak istiyorduk aslında.”
Güden’e göre göçler rasgele değildi. İktidarların bilinçli katliam politikaları Kürt-Alevilerin topraklarını terk etmelerine yol açtı: “Bölge katliamlarla boşaltıldı. 1960’larda Kürt-Aleviler yavaş yavaş şehir merkezlerinde iş tutup yerleşmeye ve kısmen zenginleşmeye başladılar. Bu, iktidar sahiplerinin hoşuna gitmedi. Kürt-Alevilere karşı düşmanlık kışkırtıldı. 1967’de Elbistan’da bir katliam girişimi var. Elbistan’daki Kürt-Alevi dükkânlar saldırıya uğradı, yağmalandı. Bunun üzerine göç Maraş üzerinden Antep, Osmaniye ve Hatay’a doğru kaydı. 1979 Maraş katliamından sonra da -özellikle 80 darbesi sonrası- ciddi bir göç oldu. Bölge adeta insansızlaştı. Bir kaç tane yaşlının dışında kimse kalmadı. Aslında köyleri birkaç yaşlı ayakta tuttu. Örnek verirsek, abim hakka yürüdüğünde ve cenazeyi getirdiğimizde, katılanlara bir çay, bir kahve ikram edecek evimiz kalmamıştı. Evlerin yeri bile kaybolmuştu. Temel taşları kaybolmuştu. Sadece Türkiye metropollerine değil, yurtdışına da göç başlamıştı. Bu göç değil bir süpürme hareketiydi. Kürt-Alevler topraklarından koparılıp dört bir tarafa süpürüldüler. Topraklar ekilmiyordu, tek bir ağaç dikilmiyordu, daha önce dikilenler de kurumaya yüz tutmuştu.”
‘Yüreğimiz burada kalmıştı’
Ahmet Güden, yaşamı yeniden ve yerinde kurma fikirinin ortaya çıkışını ve yayılmasını anlatırken, heyecanının gizlemiyor, köy köy isim isim topraklarına dönenleri biliyor ve sayıyor. Güden şunları söylüyor: “Yaşamı yeniden yerinde inşa etmek fikri bu koşullarda ortaya çıktı. Bizi buraya çeken bizim köklerimizin bu topraklarda olmasıydı. Yüreğimiz bu topraklarda kalmıştı. İnsan nereye giderse gitsin, yüreğinin kaldığı yere döner. Bizim yüreğimiz buradaydı ve buraya döndük. Bütün kardeşler olarak, aile olarak dönme kararı aldık.
Biz buraya geldiğimizde ise akrabam olan Ali Çoban’ın büyük bir desteği oldu bize. Traktör verdi kullanmamız için, tarım aletleri verdi. Manevi olarak da ciddi katkıları oldu. O da bizimle birlikte başladı toprağını islah etmeye. Karkoy köyünde kızı filiz, Filiz Bakır, Kösolar köyünde Mustafa Has, Besime Has, Aktıl Köyünde Mehmet Yolcu, Çıtlık Köyünde Duran Avuz, Tülay Avuz, Serçe Kuyusu’nda Hüseyin Ürük, Aktıl Köyünde Arif Yolcu, Birçok aile ile birlikte kadınların rehberliğinde 5 bin ağacı toprakla buluşturduk. Başka şehirlerden, Fransa’dan, İngiltere’den gelenler oldu. 50 yıl sonra dayımın çocukları geldi. Hiç köyü görmemişlerdi. Onlar geldi. Hasan Uz, Baran Uz ve Cem Uz. Aynı zamanda Ali Güden’in oğlu Hasan Güden ve Ali Güden’in oğlu Ayşe Güden de bu çalışmaya katılan insanlar. Çalışma başladıktan sonra viraneye dönüşen bu coğrafya, küllerinde yeniden doğmaya başladı.”
Katliama yanıt
Geri dönüşün bir tür katliama yanıt olduğunu vurgulayan Güden, özellikle Mereş Katliamının üzerinde duruyor, nedenini şöyle açıklıyor: “Ben bu çalışmayı tarihi bir adım olarak değerlendiriyorum. Maraş’ta başlaması önemli. Niye Maraş’ta başlattık? Bu çalışma Maraş katliamına bir yanıttır. Katliamlar neden yapılır? Katliamların nedenleri o toprakların derinliklerindedir. O toprakların verimli olup olmamasına bağlıdır. Katliamlar onun için gerçekleştiriliyor. Sizi asimile etmek isterler, olmuyorsanız, sürgün etmek için, sizi buradan çıkarmak, demografik yapıyı değiştirmek için yapılır. Bu topraklarda olan buydu. Bunu tersine çeviriyoruz bu kararla. Biz yaşamı yeniden yerinde inşa edelim derken sadece ekonomik boyutu ile değil yaşamın tüm boyutları ile inşa edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu kapsamda musayip kurumumuz olan Demokratik Alevi Derneği (DAD) ile birlikte iki günlük bir etkinlik yaptık. İlk gün Hemi Tazı, Ali Kuto, Elif Ana mekalarını ziyaret ettik. İkinci gün Kantarma’da Tacım Bakır dedenin yürüttüğü bir Cem gerçekleştirdik. Aleviler için özellikle Maraş coğrafyasında Sinemili Ocağı önemlidir. Sinemili’nin merkezi sayılan Kantarma Köyü’nde bir Alevi akademisi kurmayı düşünüyoruz. Anadilde eğitimi esas almayı öneriyoruz. Her canlı annesinin öğrettiği dili kullanmalı ve o dilde eğitim görmeli. Aleviliğin Kürtçe öğretilmesi ve bu temelde akademileşmesi önemli bir adım olacaktır. Katliamları boş çıkarmanın yolu yaşamı yeniden ve yerinde inşa etmekten geçer. Katliamın amacı demografik yapıyı değiştirmek ve topraklarımızı ele geçirmektir. Asimilasyonla başarmadıklarını katliam ve göçertme politikaları ile gerçekleştirmek istiyorlardı. Biz tekrar geri dönmekle, topraklarımızı canlandırmakla bu süreci tersine çevirdik. Bu bitmiş bir süreç değildi. İlk olarak 5000 ağaç diktik. Şimdi bu 30 binleri geçmiş durumda. Dönmeye karar verenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Elbistan’ın 12 köyünden de dönenler oldu. Serçe Kuyusu köyünde’nda bir ev kalmıştı. O da kışın İstanbul’a göçüyordu. Tavuklarını suyunu yemini koyup gidiyorlardı. Gelinen aşamada o köyden 17 aile geri döndü. Biz bir dernek değiliz, bir vakıf da değiliz. Biz bir halk hareketiyiz. Biz Mehmet Ali’nin Alte Ana’nın çocuklarız. Onlar bu toprakları terk etmedikleri için öldürüldüler, biz bugün geri dönerek onlara laik olmak istiyoruz.”
Ekonomik temel ve kooperatifçilik
Geri dönüş süreci kendi kurumlarını da ortaya çıkarıyor. Bunların en önemlisi ise Yeniden Yaşam Kooperatifi. Kooperatifin kuruluşu yeni ama hedefleri büyük. Güden, kooperatifleşme ile ilgili şunları anlatıyor: “Geri dönüş süreci başlarken bunun bir ekonomik ayağının olması gerekiyor. İnsanlar kapitalist sistemden nasıl korunacak. Tarım ve hayvancılık yaparak ülkenin temel ihtiyaçlarını üretenler tekellerden nasıl korunacak. İnsanların aklındaki kooperatifçilik gidip borca yem ya da gübre almaktır. Devlet kooperatifleri böyle bir algı yaratmış. Avrupa’da her 10 kişiden biri kooperatif üyesidir ve bunlar ekonomik anlamda en zayıf kişilerdir. Biz ilk önce bu coğrafyaya anlatmak istedik. Çünkü Yaşamı Yeniden İnşa Hareketinin ekonomik modeli kooperatifçiliktir. Arkadaşlarla uzun uzun tartıştıktan sonra kooperatifleşme kararı aldık. Geçtiğimiz Aralık ayında kooperatifimizi kurduk. Elbistan’ın Toprakhisar köyünde ilk kongremizi yaptık. Örgütlenme alanımızı genişletme kararı almak için geçen hafta 2. Olağanüstü Kongre’ye gittik. Dersim ve Malatya gibi yerlerde şubeler kuracağız.
Peki, kooperatifte ne yapacağız?
Ürettiğimiz ürünleri tekelciyi aradan çıkararak halka ulaştırmayı düşünüyoruz. Şubeler zinciri oluşturarak ürettiğimiz temel gıdaları uygun fiyatlarla halka ulaştırmayı hedefliyoruz. Bunun için de ilk adımları atmaya başladık. Bu sene tarhana yaptık, paketleyip satışa sunacağız. Bir de dağ çayı topladık. Bunu paketleyip hediye olarak üyelerimize ve dostlarımıza göndereceğiz. Ürettiğimiz ve satışa sunduğumuz her şeyi anadilimizle satışa sunacağız. Paketin üzerinde gerekli bilgiler Kürtçe yazılacak. Asimilasyonun önüne ancak böyle geçeriz. Siz ürettiğiniz ürünü pazarlarken anadilinizi kullanmıyorsanız nerede, ne zaman kullanacaksınız?”
Ahmet Güden, söyleşimizin sonunda yine bir çağırıda bulunuyor. Bir geriye dönüş çağrısı, kendi toprakları ile buluşma çağrısı yapıyor: “Herkese çağrımızdır. Topraklarını terk eden her kim olursa olsun mutlaka kendi kökleri ile buluşmalı ki, kendi kültürü ile kendi dili ile buluşsun. Çünkü biz buradan göçüp gittiğimizde birçok şeyimiz burada kaldı, götürdüklerimizi de kaybettik. Bunlar bizim kültürel objelerimizdi. Hiç alışık olmadığımız, hiç de kabul etmediğimiz bir sistem dayatıldı bize.”
Toprak herkese rızkını verir
Güden toprağın komünal karakterinden söz ediyor. Her canlıya verdiklerini sayıyor. Söyledikleri bir bakıma doğayı ve toprağı örnek almayı işaret ediyor: “Toprağı esas alırsak toprak komünaldir. Her canlıya yaşama hakkı, yaşama fırsatı veriyor. Onu besleyecek adil ve eşit bir paylaşım yapıyor zaten. Toprak bize şunu söylüyor. Ben adil eşit ve paylaşımcıyım, buna da gözleriniz şahittir. Fakat ne size anlatabildim ne de siz paylaşmayı öğrenebildiniz. Eğer biz topraklarımızı doğru işletmeyi bilseydik el kapılarında olmazdık. Şunu belirteyim, mesela bizim buralarda toprak ağaları vardı. Bugün bu adamlar İngiltere’de Fransa’da devlet yardımı ile yaşıyorlar. Biz burada yaşamı yeniden inşa ederken, inşa hareketinin amacı yeni yaşam, yeni bir bakış, yeni bir üretim ve yeni bir pay etmek felsefesini geliştirmektir. Biz Avrupa’da devlet yardımı ile geçinen insanları üretime katmak istiyoruz.”
Ahmet Güden Kimdir?
Güden ve ailesi, siyasi baskılar nedeni 1985 yılında İstanbul’a ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldı. Ahmet Güden, göç ettiği İstanbul’da siyasi faaliyetlerini sürdürdü. 2019 yılında kendi topraklarına dönüp yaşamı o topraklarda yeniden kurma kararı aldılar. Bu bir harekete dönüştü. Güden, Yaşamı Yeniden Kurma Kooperatifi’nin yönetiminin yanı sıra Demokratik Alevi Dernekleri’nin (DAD) Merkez Yönetim Kurulu üyeliğini de sürdürmektedir.