İkizköylüler dostlarını 21 Kasım saat 11.00’de Milas Adliyesi’ne bekliyor: “Muğla’da hektarlarca ormanımız yanarken son kalan ormanlarımıza saldıranlar değil, dört elle sarılanlar yargılanıyor! …Haksız yere yargılandığımız yetmezmiş gibi adil yargılanma hakkımız da elimizden alınıyor… İkizköylüler olarak; İkizköy’ün dostlarını, yaşam savunucularını, bütün demokratik kitle örgütlerini, baroları, avukatları, desteklerinizle bizlere güç katan sizleri bu davaya sahip çıkmaya ve desteğe çağırıyoruz.”
Akbelen Ormanı’nı madene, termik santral şirketine, Bodrum baraj ihalesine, bölgede yapılmaya çalışılan çimento fabrikasına, yaşamdan, orman ekosisteminden kesilerek, yakılarak koparılan canlıyken tomruk yapılan, sermaye birikimine sokulan ağaçlarını koruyanların, yaşam hukukunu savunmaya çağrısı bu mesaj.
“Akbelen Ormanı’nda… kesim yapan şirkete karşı 17 Temmuz’da çadırlı nöbete başladık. Akbelen’i hem o sıralar çıkan büyük yangınlardan, hem de açgözlü şirketten korumak için canla başla mücadele ederken, “yangın sıçrama ihtimali” üzerinden asılsız söylemlerle yeniden kesime giren ve 100’ün üzerinde ağaç kesen şirketi durdurduk, kamuoyuna ifşa ettik. Ertesi gece ise nöbet tuttuğumuz tarlalarımızı boşaltmamız için 200’e yakın jandarma ve kolluk gücünün orantısız gücüyle karşı karşıya kaldık” diyor çağrı ve siyasi iktidarın devlet eliyle sürdürdüğü, yıllardır Kürdistan bölgesinde halkların yaşadığı zulmün ülkenin her köşesine yayıldığını yaşadıkları örnekle gösteriyor.
Birkaç gün önce; Mısır’ın Sharm El-Sheikh kentinde düzenlenen BM İklim Değişikliği Zirvesi’nde (COP27) Çevre Şehircilik’in sistemin taşeronu olduğunu uluslararası zirvede de açıkça ortaya koydu. Siyasi iktidar; Bizler için, bu coğrafyada yaşayan halklar için şaşırtıcı olmayan bu açıklama ile COP27’nin şanına uygun olarak, kapitalist sistemin yeşile boyama mekanizması olan COP zirvesine uyumunu kapitalist sisteme bir kez daha deklare etti.
Bakanlık zirve öncesinde yandaşlarına, sermaye patronlarına gönderdiği İklim Değişikliği Kanun Tasarısı’nda BM İklim Değişikliği Zirvesi’ne yakışır ulusal düzenlemeleri, zirvede belirttiği hedefini güçlendiren stratejileri “yasallaştırma”ya başlamıştı. Tasarı (T)da;
[en iyi tekniklerle üretilen, enerji verimli, düşük emisyonlu, yerel ve çevre dostu yapı malzemeleri ve diğer ürünlerin kullanılması, yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaştırılması ile bütünleşik bina tasarımı, yapı bilgi modellemesi ve modüler inşaat teknolojilerinin geliştirilmesi… çalışmalarını yapmakla…(T) Md 4a1, “Neredeyse Sıfır Enerjili Bina” konseptini zorunlu hale getirmekle, yeni binaların…(T)Md4a2]
yapımı ile inşaat sektörüne,
[atıktan türetilmiş yakıt ve biyokütle gibi alternatif enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesi, (TMd4a6), yenilenebilir enerji, alternatif yakıt ve düşük karbonlu hammaddelerin kullanımının ve elektrifikasyonun yaygınlaştırılmasını sağlamakla… (T)Md4b1, Elektrikli ve alternatif yakıtlı araçların karayolu yapısına ve trafik güvenliğine uygun üretilerek (T)Md4b2, Enerji sektöründe yeşil hidrojen, karbon yakalama, kullanma ve depolama gibi yeni teknolojilerin de değerlendirilmesi ile yenilenebilir enerji kaynaklarının en üst düzeyde kullanımını sağlamakla (TMd4ç1)]
alternatif, yeni yeşil sermaye projelerine ve maden işletmelerinden, enerji işletmelerine, elektronik sistem ve araç üreticilerine açık daveti, yeşil liberal politikacılara siyasi iktidarın desteklerini stratejilerini, projelerini görmek mümkün.
Toplumsal alana sözde sızdırılan bu tasarıda, [entegre arazi yönetimi ile ekosistem odaklı, iklim ve doğa dostu tarımsal üretim ve tüketimi desteklemek ve yaygınlaştırılmasını sağlamakla (T)Md4d1, ulusal arazi kullanım planları yapmak ve arazi toplulaştırma (T)Md4d2] de ve diğer tasarı maddelerinde geçimlik tarımın yok edilip endüstriyel tarıma geçişin bir kez daha duyurusu yapılıyor.
[Orman, tarım, mera ve sulak alanlarda entegre sürdürülebilir arazi yönetimiyle yutak alanlar üzerindeki baskının azaltılması (T)Md4d6, Tarım ve hayvancılık kaynaklı metan emisyonlarının yönetimi kapsamında gerekli çalışmaları yapmakla (T)Md4d5] ile geçimlik çiftçilik iklim krizinin öznesi yapılarak endüstriyel tarım müdahalesinin nasıl, ve ne yöntemlerle yapılacağı açıkça belirtiliyor.
[Binalarının yapım, bakım ve onarımı ile tefrişinde iklim dostu uygulamaları kullanmakla ve ağaçlandırma yapmakla, yeşil koridor ve yeşil mimariye önem vermekle (T)Md4e3] de siyasi iktidarları boyunca uyguladıkları orman ekosistemlerini sermaye birikimine sokup yok ederken yerel yönetimlerle kent bulvarlarını yeşile boyama iki yüzlüğü yasallaştırmaya çalışıyor.
Ormanların yakılması ve söndürülmemesi stratejileri ile Cudi’de yıllardır süren orman katliamının, TIR’larla taşınan tomrukların ağaç sanayi ile sermaye birikimine daha da arttırılarak sokulacağının ipuçları da [ormanlarımızdaki yıllık odun artımının 5 yıllık ortalamada en fazla yüzde 50’sini orman emvali üretiminde kullanmakla (T)Md4d6 ] açıkça ifade ediliyor.
Cudi yürüyüşünde orman katliamına daha fazla göz yummayacağını açıkça ilan eden, ülkenin her köşesinden Cudi’de buluşan ekoloji, emek ve meslek örgütlerinin, kadınların, işçilerin, çiftçilerin, gençlerin HDP, DTK, TJA öncülüğünde halklara, hepimize yaptığı çağrı giderek zaman kaybetmeden müdahaleyi bizlere hatırlatıyor.
Cudi buluşması da, İkizköylülerin, Kazdağları’nın, Fatsa’da İkizderelilerin madene karşı verdikleri mücadele de, Hatay Arsuz’da iki gün önce şirketi ve yandaşlarını köylerinden kovan Arsuz halkları da, Marmarislilerin yanan/ söndürülmeyen ormanların üzerinde konuşlanan Simpaş’a karşı verdikleri mücadele de bizleri bu gidişi durdurmak için harekete geçmeye, siyaseti dönüştürmeye çağırıyor.