Millet İttifakı Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni açıkladı. Ne “Dağ fare doğurdu” ne de “Aaa şaşırdık” diyelim. Malumdu, malumun ilanı oldu. Neresinden dolanırsanız dolanın, tek adam rejiminin yükseldiği milliyetçi, cinsiyetçi, iktidarcı ve dinci anlayışın köküne kibrit suyu dökülmediği sürece memleketin düzeleceği yok. İşte mutabakat metni de bütün kötülüğü mevcut iktidarla açıklayıp saray rejiminin üzerinden yükseldiği sorun alanlarından ısrarla kaçmış. Haliyle ortaya çıkan metin, müesses nizamın kendisini cilalayarak devamını öneriyor.
Neticede egemen iki siyasi blok da kriz içinde. Birisi iktidarının diğeri korkularının esiri olmuş durumda. Önümüzdeki günlerde bu siyasi krizin ve ona bağlı olarak iktisadi krizin daha fazla derinleşmesi de gayet olasılık dahilinde. Bu krizli hal; HDK, HDP ve Emek ve Özgürlük İttifakı’na geniş bir söylem ve hareket alanı açıyor. O halde bugünden yarına neler yapılabilir, yapabiliriz?
1. Altılı Masa’nın salt kendi iktidarından ve sistemin devamından yana haline toplumsal tepki her geçen gün artıyor. Elbette HDP’nin öyle bir derdi yok ama Altılı Masa’nın HDP’yi görmezden gelen tavrı, toplumun yarısından fazlasının tepkisini çekiyor. Hele hele masanın içindeki partilerin seçmenlerinde bu eleştiri oranı daha yüksek görünüyor. Tek başına bu durumun kendisi bile HDP’nin Altılı Masa’ya dönük daha eleştirel, daha zorlayıcı bir tutum almasını gerektiriyor. Toplumsal dinamikler ve arayışlar, bu tutumu zorunlu kılıyor. Örneğin Kürt meselesi bağlamında toplum son yıllarda demokratik, barışçıl çözüme dair tartışmalarla fazlasıyla haşır neşir oldu. Sessiz çoğunluk bu sorunun çözümünden yana ve sadece ağır baskı koşullarından dolayı kendisini doğrudan ifade edemiyor. Şimdi bu durumun gerisine düşen sistem muhalefetinin kendisi. Dolayısıyla resmi muhalefet, temsil ettiğini iddia ettiği seçmenlerinin de çok gerisinde. O halde HDP’nin resmi muhalefete dönük eleştiri ve zorlamalarını, bu partilerden bir beklentisinin olduğu denklemi üzerinden değil kitlelerin sorunlara yaklaşımındaki olumlu tavrına olan inancı üzerinden kurması gerekiyor. Toplumsal politika dediğimiz şey de bu oluyor. Toplumsal nabzı iyi tutmak, toplumun taleplerini iyi okumak ve toplumla bu paydaşlıklar üzerinden buluşmak hem politikanın sahibine kazandıracaktır hem de siyaset kurumunu ve toplumu demokratik dönüşüme uğratacaktır.
2. HDP üzerindeki kapatma davası sadece bir partinin üzerindeki yargı zoru değildir. HDP şahsında yüz yıllık egemen politikaların yok saydığı, inkâr ettiği tüm toplumsal ve siyasal kimliklere ikinci yüz yılda da aynı politikaların dayatılmasıdır. O nedenle salt bir partinin kapatılma meselesi olarak değil, o parti etrafında kenetlenen milyonların ve kimliklerin yeni yüz yıla siyasal seçenekten yoksun girmesinin çabası olarak da değerlendirilmelidir. Sadece HDP değil HDP ile yol yürüyen bütün partiler, siyasal çevreler ve toplumsal kesimler hedeftedir; oyunun dışında tutulmak istenmektedir. Ayrıca yapılan kamuoyu araştırmalarının da gösterdiği üzere partisi fark etmeksizin toplumun yarısından fazlası HDP’nin yargı eliyle kapatılmasını doğru bulmamaktadır, onaylamamaktadır. İktidarın HDP üzerindeki özel savaş politikalarına rağmen böylesi bir oran oldukça kıymetlidir. Siyasal iklimin yumuşaması ve iktidarın daha fazla teşhir edilmesi durumunda bu oranın bir hayli artacağı da görülmelidir. O halde kapatma davasına dair toplumsal ve siyasal mücadeleyi daha fazla yükseltmemizin zamanıdır.
3. İktidar, HDP’yi ve içinde bulunduğu ittifakı siyaseten çökertmeye çalışırken Altılı Masa adeta “Ölümü gördünüz, sıtmaya razı olun” rahatlığındadır. O halde çökertme ve sıtma politikaları karşısında üçüncü yol ittifakının kendi cumhurbaşkanı adayını bir an önce ilan ederek sahneye çıkması önemlidir. Yine kamuoyu yoklamalarında toplumun yarısına yakını HDP’nin ayrı cumhurbaşkanı adayı çıkarmasını desteklerken bu destek HDP seçmeninde tamamına yakın bir desteğe dönüşmektedir. Son sekiz yılda saray rejiminin sistematik siyasal darbesinin muhatabı olan bir partinin kendi cumhurbaşkanı adayını çıkarmasına gösterilen bu destek küçümsenmemelidir. Adayın ilanı ve etkin bir şekilde sahaya çıkmasıyla bu oranların yükseleceği aşikârdır. HDP’nin ya da ittifakın kendi cumhurbaşkanı adayıyla toplumun huzuruna çıkması, hem temsil ettiği kitleleri daha güçlü motive edecek hem de bu egemenlik oyunlarını bozacak ve kurucu siyasi dinamikleri hayata geçirecek bir işlev görecektir.
Seçim sürecinde bütün hesaplarımızı siyasal-toplumsal hedeflerimize ve olasılıklara göre yapmalıyız. İşin matematiğini ve hukuki hazırlıklarını, bu politik yorum ya da olasılıklara göre seçeneklendirmeliyiz. Bu dönemde alacağımız her karar, üçüncü yol/kutup mücadelesinin yarını için oldukça belirleyici olacak. Unutmayalım ki bugünlere mücadelelerimizi ortaklaştırarak geldik. Başarılarımızın kaynağı da bir arada yürüyebilme yeteneğini ve ferasetini gösterebilmemizdir. Dönem, tekil kazanımları kolektif kazanımlarımızın önüne koyma dönemi değildir. İttifak zemini daralırsa herkes daralır, ittifak siyaseti kaybederse herkes kaybeder. O nedenle kolektif kazanımlarımızı geriletecek ya da riske atacak her yaklaşım ve anlayış, peşinen reddedilmeli, gerekirse mahkûm edilmelidir. İttifak politikamızın önemi buradadır ve bu zemini her açıdan güçlendirmeli, sağlamlaştırmalıyız.
Tüm ihtiyaçlar ve olasılıkların bizi çıkardığı tek yol vardır. O da seçim sürecini kalıcı toplumsal örgütlenmelere sevk edecek bir akılla değerlendirmektir. Uzunca süredir kitlelerle istediğimiz düzeyde haşır neşir değiliz. İşte bu süreç tam da fırsattır. Bu sefer kitleleri seçimden sonra evlerine gönderen değil; örgütünde, örgütlenmede, direnişte, sokakta ve eylemde tutmayı sağlayacak formüller geliştirmeliyiz, hazırlıklar yapmalıyız. Adı, sanı, yöntemi ne olursa olsun başarımızın en temel koşulu, hep birlikte taban örgütlenmesini sağlamaktır. Artık başarı ölçütümüz, halk örgütlenmelerini ne düzeyde geliştirdiğimiz ve kalıcı kıldığımız olmalıdır. Asıl ittifak budur, ittifakı zafere götürecek olan da budur. Üçüncü yolun zaferi de buradan geçecektir.
Netice itibariyle iki egemen blok arasındaki kavganın sonucu ve aralarındaki çelişki ne olursa olsun yeminli oldukları şeyler bakidir. Özgür ve direnen Kürt kimliğini tasfiye etmekte kararlıdırlar. Sosyalistlere, devrimcilere alan bırakmamakta yeminlidirler. Ayakta kalan son toplumsal kimlikleri ve inançları göçertmekte ısrarcıdırlar. Homojen ulus inşasını tamamlamakta ve ideolojik zaferlerini ilan etmekte hemfikirdirler. Bunun için de ayakta kalan bütün direniş odaklarını teslim almakta inatçıdırlar. O vakit bize düşen, hep birlikte kolları sıvamaktır. Hayatta kalmak, sürgün olmamak, boyun eğmemek ve onurumuzu ayakta tutmak için hep birlikte kollarımızı sıvayalım. Şimdiden sıvayalım ki yarınımızı bugünden kuralım…