birkaç aydır kimlik politikaları üzerine yazıyorum, bu ay örgütlenme konusuyla bitireceğim. özellikle geçtiğimiz aylarda istanbul sözleşmesi konusunda kadın hareketinin başarısı üzerine, kimlik siyasetleri konusunu başka ele alanlar da oldu. bunların bir kısmında dikkatimi çeken şey, benzer saydıkları kadın, lgbti,+, çevre örgütlenmelerini kendiliğinden örgütlenmeler olarak tanımlamaları oldu. kendiliğinden terimi tam olarak hangi amaçla kullanılıyor, bilemiyorum. ancak şunu söyleyeyim; bu örgütlenmelerin her birinde, uzun zamandır bu konularda düşünen, okuyan yazan, çeviriler yapan insanlar var; yıllardır süren mücadelelerin biriktirdiği deneyimin yanı sıra, bu insanlar ciddi bir literatür de oluşturdu. ve belki dışarıdan sadece hareket hali görülüyor ama bahsettiğim literatüre, tartışmalara ve deneyime haiz insanlar o hali oluşturan aklın önemli bir parçası. ancak bu hareketlerin, belli bir ihtiyaç doğrultusunda, belli bir saldırı momentinde, meselenin esas sahiplerinin özneleşmesiyle yürüyen organik hareketler olduğunu söylemek bence daha doğru olur. kürt hareketinin de ciddi bir teorik/politik birikiminin olduğunu hatırlatmak isterim.
kendi çerçeveme dönersem, çevreyle ilgili hareketleri kimlik hareketleri içinde saymak mümkün değil. ufak bir hatırlatma yaparak devam edeyim; her kimlik politika konusu değildir, bir kimlik ancak mensupları baskı ve sömürüyle karşılaştığında muhalif siyasetin konusu olabilir. bu deneyimin nasıl yaşandığı örgütlenme biçimlerinin bir kısmını belirliyor. örneğin kadınlar esas olarak evde, aile içinde, onlara güvenli olarak sunulan alanda baskıyla ve sömürüyle karşılaşır. lgbti’ler de ilk baskıyı ailede ve okulda yaşar, suçluluk, sevgi gibi duygular birbirine karışır.
özel alanda yaşananları alışılageldik politikanın araçlarıyla anlamak mümkün değil. o yüzden az kişiyle sürdürülen, herkesin kendi deneyimine politik bir açıdan baktığı, özel alanın konuşulduğu bilinç yükseltme grupları çok önemli çünkü her birimizin heteropatriyarkanın kişiliğimize yaptığı etkiyle hesaplaşıp onu geride bırakmaya ihtiyacımız var.
ikinci örgütlenme biçimi, belli bir alanda, belli bir işi yürütmek üzere bir araya gelen küçük gruplar. bu iş bir dergi çıkartmak olabilir, bir bölgede başvuru hattı sürdürmek olabilir, hukuki destek olabilir, dil kursu, sanat çalışması, sığınmaevi işletmesi, belli bir alanda araştırma yapmak vb. olabilir.
bir de geniş katılımlı, hedefi belirli kampanyalar var. türkiye’de, kadın kurtuluş hareketinin neredeyse her kampanyası sonuç almıştır; aklıma hemen, seks işçilerine tecavüzde indirim öngören 438. maddenin kaldırılması, kürtaj yasağına karşı yürütülen kampanya ve tabii istanbul sözleşmesi’nin uygulanması için yürütülen kampanya geliyor. burada önemli olan nokta, çok farklı geçmişleri, deneyimleri, politik tutumları olan kadınları bir araya getirebilecek somut, sınırlı bir taleple yola çıkmak.
yani kadın kurtuluş hareketiyle, lgbti+ hareketle eski komünist partilerin kadın komsomolları, partilerin kadın kolları, dergi çevrelerinin kadın okur grupları arasında sadece politik yaklaşım değil aynı zamanda örgütlenme açısından da farklar var.
bir politik hareket kadar bir ulus inşası ve bence bir modernleşme süreci olarak olarak da okunabilecek kürt hareketi de aslında çok daha geniş ölçekte, benzer araçlara başvurdu. dayanışmadan, dili, kültürü yaşatacak yapılara kadar çok farklı alanlarda örgütlenmeler geliştirdi.
bundan otuz yıl önce ne cinsiyetçiliği, ne homofobiyi, ne transfobiyi ne de ırkçılığı biliyorduk; sömürgecilikle ilgili bilgimiz de çok daha sınırlıydı. bugünü, ülkeyi, hayatı, iktidar ilişkilerini anlamak, anlatmak, açıklamak için kullandığımız birçok terim belki daha kavramsallaştırılmamıştı.
çünkü kimlik hareketleri baskı ve sömürünün önce haritasını çiziyor sonra o haritayı işgal edip dönüştürüyor. bu, gelecekteki bir sıçrama ânı için güç biriktirmeye dayanan sol hareketlerin stratejisinden çok farklı bir süreç. o yüzden, kimlik hareketleri, farklı gündemi ve farklı özneleri olan sol hareketler değil. solun bu hareketlerden öğreneceği çok temel bir şey var bence; bugünden çözülecek meseleleri çözmek, bugün çözülemeyen meselelerin çözümünü öznesiyle birlikte üretmek yani yarının bugünden örülmesi. zaten “yarını bugünden kuracağız,” demiştik, değil mi? “yarını bekle, kurarız,” dememiştik.