Yarım Kalmasın Hiçbir Öykü’nün anlatıcısı Terzi Mediha’dır. Kendisi de hem okuma hem de yazma heveslisi bir kadındır. Bitişik dükkânda sahaflık yapan Muttahar Amca sayesinde rutinin dışına çıkar. Onun yeni aldığı eski kitaplar arasında çıkan ‘üzerinde kocaman gökkuşağı olan ciltli bir kitap geçer eline’
Tacim Çiçek
Yarım Kalmasın (Mart 2024, h2o kitap) Hatice Günday Şahman’ın, 12 öyküden oluşan 105 sayfalık ikinci öykü kitabı. Şahman, 1969 Ankara doğumlu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümü mezunu. İlk öykü kitabı Kırmızı Etek (Ayizi Yayınları, 2017). Öyküleri, yazar söyleşileri ve kitap inceleme yazıları çeşitli dergilerde ve edebiyat sitelerinde yayımlanıyor. Nilüfer Belediyesi Tomris Uyar Öykü Ödülü, Soma Ölüm Vardiyası, Telgrafın Tellerine Artık Kuşlar Konmuyor, Son Gemi, Hayata Tutunma Öyküleri ve Acilin Öyküsü seçkilerinde öyküleri yer almış. 5. Sarıyer Edebiyat Günleri Öykü Yarışması’nda, Ahtapot ve Kaos GL Derneği tarafından düzenlenen 17. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda Düğüm adlı öyküleri birinciliğe değer görülmüş. Ki Düğüm ikinci kitabında yer alıyor.
İlk öykü kitabını ve hiçbir öyküsünü ikinci kitabındaki öyküleri okuyana kadar okumadığım yazarı daha çok çeşitli mecralarda yayımlanan yazar söyleşileri ve kitap tanıtımı içerikli yazılarından bilirim. İkinci kitabındaki öykülerden yola çıkarak ilk kitabı hakkında şöyle bir yargıda bulunabilirim: Feminist bir yayınevi olan Ayizi Kitap tarafından yayımlandığına göre; toplum için tabu sayılan kadın cinselliği, eşcinsellik, tecavüz gibi toplumsal cinsiyet rollerinin de sorgulandığı konulardan kotarılmış öyküler toplamı. Kadın bakışıyla içselleştirdiği benzer konular Yarım Kalmasın’daki öykülerde de var çünkü. Öncelikle belirtmeliyim ki Şahman, yarattığı anlatıcılarına içselleştirdiklerini iyi anlattırmış. İlk kitabındaki dili ve kurgusu nasıldır bilemem ama ikinci kitabındaki dili ve kurgusu öyküleri ilgiyle okunur yapmış. Kimi teknik yanlışlar olmasına rağmen. Kaldı ki Özcan Özen’in yaptığı kitaplarda soyadına uygun özenli davrandığını bildiğim hâlde, onun da gözünden kaçanlar olmuş. İlk başlarda yayımladığı kitapları bana gönderirdi. Onun yayımlayıp da bana gönderdiği kitap toplamı elliden fazladır. On kadar kitap hakkında da yazdım üstelik. Bilmem bu yüzden… Örneğin, sayfa başlarında ve aradaki bölümleri ayıran üç yıldızdan sonraki paragrafların sola dayalı olması anlaşılır bir şey ama pek çok öyküdeki paragraflar birkaç santim içeriden başlarken bazılarının içte sayfa başlarında devamı gibi olması anlaşılır değil… Yine özel isimlerin sonuna gelen eklerin birleşik yazılması (Emelim, Allahın gibi) anlaşılabilir. Ama ‘Radyo tiyatrolarıyla, arkası yarınlarla, beraber ve solo şarkılarla büyüdüğüm için…’ veya ‘… sen sağda solda şey gibi… “Ney gibi söyle hadi…” olmaz. Ney bir müzik aleti adı ‘Ne’ yerine kullanılmaz. İlk cümledeki italik yaptığım sözcüklerin arasındaki virgül de cümleyi bozmuş. Bu gibi gözden kaçanlar var maalesef. Sonra kimi yerlerde başkalarından aktarılan cümleler, iç konuşmalar tek ve çift tırnak içinde verilirken ya da italik yapılırken aynı öyküde ve pek çoğunda bunun yapılmaması da teknik bir eksiklik. (Değişen Perdeler adlı öykü dediğime daha çok örnek) Ve ‘Terzi Mediha’nın son öyküde ‘terzi Mediha’ biçiminde yazılması ve ‘Eros’un kanatlarını kesen Zaman tablosu beliriyor ışıklarda,’ gözden kaçan bir ayrıntı…
Yarım Kalmasın Hiçbir Öykü’nün anlatıcısı Terzi Mediha’dır. Kendisi de hem okuma hem de yazma heveslisi bir kadındır. Bitişik dükkânda sahaflık yapan Muttahar Amca sayesinde rutinin dışına çıkar. Onun yeni aldığı eski kitaplar arasında çıkan ‘üzerinde kocaman gökkuşağı olan ciltli bir kitap geçer eline.’ İlk birkaç sayfası beyaz diğerleri rengârenktir. Gökkuşaklı kitabı okumaya başlar. Bir yazma serüveniyle birlikte bu kitabın yazarı Gelincik’i ve Mediha’yı, Muttahar Amca’yı da anlatır bize yazma heveslisi Mediha… Okurken bize, birbirinden kopukmuş gibi görünen öteki öykülerin de Mediha’nın amcasının kendisinden beklediği işin sonuçları olduğunu sondaki öykülere geldiğimizde anlarız. Düğüm, elöyküsel ve benöyküsel anlatımlı bir öyküdür. İç içe geçmiş olan bu anlatımla anlatıcı bize anne Hayriye’nin kızı Ceyda ile arkadaşı Sumru’nun aykırı birlikteliğini anlatır. Ödüllü de olsa daha iyi anlatılabilirdi demekten alamıyorum kendimi. Ya elöyküsel ya da benöyküsel anlatım tercih edilmeliydi. Kuş Balık Oldu’nun anlatıcısı Seyhan Öğretmen. Annesi köyün yakınındaki dereye kendini atarak intihar eden Nazif’i, torununu kendisine emanet eden neneyi ve ağzı var dili yok gelini anlatır akıcı ve ağıtlı bir dille. Sonunda Nazif’in ve annesinin yarım kalmasın diye ortak öyküleri dere de anlatır kendince onları… En sevdiğim öyküsüdür kitabın. Gök ve Kök öyküsünün anlatıcısı da yirmi yaşında, yurtdışına gidecek olan bir gençtir. Gitmekle kalmak arasındaki duygularını, düşüncelerini aktarır. Gitmek yüzünden olan gündüz ve gece düşlerini, valize neler koymak istediğini dillendirir. Herkesi isimleriyle anlatırken kendi adını hiç dememesi oldukça ilginç… Daha Ne Kadar’da yıllar sonra baba evine dönen bir gençtir anlatıcı. Dönüş, kapı, söz, makas, kürek, vitrin, pencere ve kaşık sözcüklerini bölüm başlıkları olarak kullanıp babasıyla, ailesiyle uyumsuzluğunu, şimdisini ve geçmişini anlatır. Hem herkesin ortak hem de ayrı ayrı yaşamlarına dikkatimizi çeker. Felç olan babasını, annesini, ablasını ve kendisini abiababa gören abisini anlatırken duygulandırır bizi. Şah Mat’ın anlatıcısı eğitimli ve orta yaşlı bir erkek… Kendisini, karısını ve evliliklerini sorgular durur anlatı boyunca. Kendisi olup hem anneliği hem de kadın olarak özgürlüğü seçmeye çalışan karısını anlamaya çalışır… Değişen Perdeler’in anlatıcısı otuz iki yıllık asker emeklisi kocasını trafik kazasında kaybeden bir kadındır. Babasının boşluğunu kendine yontarak, onun gibi davranarak annesine hoyratça davranan kızına karşı durur sonunda. Kızı için yaşadıklarına katlanan anne, bu kez onun mutluluğu için ona katlanmaz… Kabuğun Altı öyküsünün anlatıcısı kim bilinmez. Elöyküsel anlatımla yaşlı Ayla ile genç âşığı Laci’nin hem ayrı hem de ortak hikâyelerini anlatır. Yürek Çentiği’nin anlatıcısı elöyküsel anlatımla öyküsünü anlattığı kadını ve adamı iyi tanıyan biri. Bir önceki öyküyle benzerlikleri de çok. El İyisi’nde anlatılan on sekisindeki Yılmaz’dır. Anlatıcı elöyküsel dille onun ailesiyle, çevresiyle sorunlarını ve geleceğe dair düşüncelerini anlatır. Aynanın Sırrı Dökülünce anlatıcısı Terzi Mediha’nın bir araya getirerek düzenlediği Gökkuşaklı Kitap’ın Gelincik’inin kocası sanırım. Çünkü anlatım dili ve onunla geçmişten gelen ilişkisi bunu gösteriyor. Yazılanlarla yaşananlar iç içe geçer. Kim kimin hayatını sürdürür bilinmez. Bilinen acılı bir hayatın bıraktığı kırık dökük notlardır. İlmek İlmek öyküsünün yazarı da anlatıcısı Emel’le yaşlı ve yalnız bir kadın olan Adalet’in de hikâyesini anlatır. Sona geldiğimizde anlarız ki aslında birbirinden kopukmuş gibi görünen on iki öykü sondan başa doğru bir sarmalla Emel tarafından yazılan bir kurgudur. Çünkü bilemeyiz kimiz zaman yaşadıklarımız mı düş yoksa düşler mi yaşadıklarımız diye…
Hatice Günday Şahman, yazdığı öykülerden dolayı okunmayı hak ediyor. Çünkü iyi bir öykücü ile karşı karşıyayız.