Nasır ve Eşref Öğüt çiftinin, 7 çocukları ile birlikte evlerinde yakılarak öldürüldüğü Vartinis Katliamı davasında yargılanan asker ve polisler hakkında yerel mahkemenin verdiği beraat kararına yapılan itiraz üzerine Yargıtay Savcısı, dosyanın bozulmasını istedi. Ailenin avukatı Kadir Karaçelik, itirazı “sevindirici ama eksik” buldu.
Muş’un Korkut ilçesine bağlı Altınova (Vartinis) Beldesi’nde yaşayan Mehmet Nasır Öğüt ve eşinin, 7 çocukları ile birlikte 25 yıl önce evlerinin yakılarak öldürülmelerine dair açılan Vartinis Davası’nda yerel mahkemenin asker ve polisler hakkında verdiği beraat kararlarına dair yapılan itirazı değerlendiren Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Fehmi Tosun, itirazı uygun bularak dosyanın bozulması talebinde bulundu.
3 Ekim 1993 tarihinde “örgüte yardım ve yataklık yaptıkları” iddiasıyla evlerinin ateşe verilmesi sonucu Nasır Öğüt ve Eşref çifti, en büyüğü 12, en küçüğü ise henüz 3 yaşında olan 7 çocukları ile birlikte can vermişti. Evden sağ kurtulan tek kişi olan Aysel Öğüt tarafından yapılan suç duyurusunun ardından başlatılan soruşturma sonucunda dönemin Hasköy Jandarma Karakol Komutanı Jandarma Yüzbaşı Bülent Karaoğlu, Hasköy İlçe Jandarma Bölük Komutanı Piyade Kıdemli Üst Teğmen Hanifi Akyıldız ve Gökyazı Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş Turhan Nurdoğan ile Muş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü Şerafettin Us hakkında “kasten ev yakmak suretiyle birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek” suçundan dava açıldı.
“Güvenlik” gerekçesiyle Muş’tan Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi’nde alınan davanın 1 Mart 2016 tarihindeki karar duruşmasında dönemin Hasköy İlçe Jandarma Komutanı Bülent Karaoğlu ile diğer 3 sanık hakkında “delil yetersizliğinden” beraat kararları verildi.
Beraat kararına itiraz edildi
Verilen bu kararlar üzerine ailelerin avukatı Kadir Karaçelik, “yargılamanın eksik yürütüldüğü” gerekçesiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na itirazda bulundu.
Yapılan itirazı değerlendiren Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Fehmi Tosun, 2 Nisan 2018 tarihinde hazırladığı tebliğname ile dosyanın bozulmasını istedi. Geçen hafta taraflara ulaşan tebliğnamede, yangının nasıl çıktığına dair güvenlik güçlerinin beyanları ve köylülerin anlatımları arasındaki tezatlıklara dikkat çekildi.
Güvenlik güçlerine tarafından verilen bayanlarda, “köye gece PKK’lilerin geleceği yönünde ihbarın ulaşması üzerine operasyon yapıldığı, çatışmanın uzun sürdüğü, evi örgüt üyelerinin yaktığı” belirtildi. Köylüler ise, “Astsubay Uçar’ın yaşamını yitirmesi üzerine köye baskın yapılıp evlerinin yakıldığını, Bülent Karaoğlu’nun yanan evin çevresinde görüldüğünü” anlattı.
‘Anlatımlar mantığa uygun değil!’
Olaya dair bu çelişkiye ilişkin tebliğnamade yapılan değerlendirmede, “Gündüz bir astsubayın şehit olduğu bir köye gece teröristlerin baskın vermelerinin alışık bir terör eylemi olmadığı, yüzlerce askerin ve teröristin iki saat çatıştığı kabul edilirse, hiçbir askerin yaralanıp şehit olmaması ve hiçbir teröristin ölmemesinin mantığa pek uymadığı, operasyonun yöneticisinin tespit edilememesi ve operasyona ilişkin hiçbir belgenin arşive konmamasının pek inandırıcı olmadığı, suçu sabit olmayan hiç kimsenin sırf kamuoyu istiyor diye cezalandırılmasının mümkün olmadığı, bazı tanık askerlerin köyün askerlerce yakıldığına yönelik kuşku doğuracak beyanlar verdiği, olayda dosyanın bir kısmının araştırılması gereken hususların henüz araştırılmadığının tespit edildiği…” kaydedildi.
Beş tanığın askerlerle yüzleştirilmesi istendi
Dosyaya dair tespit edilen bu eksiklikler doğrultusunda ise, “Evlerin teröristlerce yakıldığı yönünde tutanaklara atılan imzaların kime ait olduğu, olay yerine gelen savcı, kaymakam, zabıt katibi ve araç sürücüsünün ifadeleri alınmadan bir karar verildiği için bu kişilerin ifadeleri alınması, Komutan Karaoğlu’na operasyona katılıp katılmaması konusunda izin verip vermediğinin sorulmasına, operasyonun nasıl planlandığı, rütbeli kimlerin katıldığı ve kimlerce yönetildiğinin saptanması, MİT’e yazı yazılarak, 3 Ekim 1993’te PKK’lıların baskın yapacağına dair ellerinde istihbarat kaydının olup olmadığının sorulması, evdeki yangına askerlerin sebep oldukları yönünde kuşku uyandıracak nitelikte, köyde çatışmanın yaşanmadığı ve terörist görmedikleri yönünde ifade veren beş tanığın askerlerle yüzleştirilmesi” istendi.
‘Sevindirici ama eksik’
Ailenin avukatı Kadir Karaçelik, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı’nın itirazını değerlendirdi.
Türkiye’de bu tür davalarda faillerin korunduğu ve cezasızlık politikalarının devreye girdiğini söyleyen Av. Karaçelik, “Bu davanın başından sonuna kadar bu durumu hissettik. Bu dava ya faili meçhule ya da zaman aşımına bırakılmak istendi. Çünkü buna benzer tüm davalarda bu durum vardı. Biz mantık ve hukukun kabul edebileceği tüm delilleri ortaya koyduk hatta bunda çok ısrarcı olduk. Ama mahkeme bunları kayda almadı. Bu dava ile ilgili izaha muhtaç çok soru var. Bu soruların cevaplarının bulunması gerekiyordu ancak yapılmadı. Yaşananları bilen herkesin vicdanlarını sızlatan bir davaydı. Davanın sonucu maalesef beraatla sonuçlandı. Yargıtay Savcısı’nın tebliğnamesi hukuki olarak objektiftir ancak eksiktir. Savcılık, olayla ilişkisi bulunan kişilerin cezalandırılmasına ilişkin de bir değerlendirme yapabilirdi. Çünkü ellerinde bunların cezalandırılmasına yönelik yeteri kadar delil sunduk. Yine de bu durum bile sevindirici” dedi.
Kaynak: MA