Eylül’de 29’u tutuklu 84 gazeteci habercilik ve basın-yayım faaliyetlerinden ötürü yargılanacak
Çağdaş Kaplan
Yeni adli yıl 3 Eylül itibariyle açıldı. Bu yıl da yargı en fazla mesaisini gazeteci yargılamalarına harcayacak. Davalardan en çok nasibini alan ise iktidarların her dönem hedefinde olan Kürt medyası. OHAL’le birlikte Kürt medyasının Dicle Haber Ajansı, Özgür Gündem, Azadiya Welat, Jiyan TV, Azadi TV gibi onlarca kuruluşu kapatırken, haklarında dava açılan onlarca gazetecinin yargılaması da sürüyor. Sadece Eylül ayında Kürt medyasından 29’u tutuklu 84 gazeteci haberleri nedeniyle çeşitli davalarda “örgüt üyeliği” ya da “örgüt propagandası” iddialarıyla hakim karşısına çıkacak.
‘KCK Basın Davası’
Bu davalardan ilki Türkiye tarihine en kalabalık gazeteci yargılaması olarak geçen ve kamuoyunda “KCK Basın Davası” olarak bilinen dava. 20 Aralık 2011 tarihinde Dicle Haber Ajansı, Özgür Gündem, Azadiya Welat, Demokratik Modernite ve Fırat Dağıtım gibi Kürt gazetecilerine yönelik yapılan operasyonda gözaltına alınan 46 gazetecinin yargılandığı davanın 15’inci duruşması 7 Eylül’de Çağlayan’da bulunan İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
20 Aralık 2011 tarihinde Kürt gazetecilerine yönelik yapılan operasyonda gözaltına alınan 46 gazeteciden 32’si 24 Aralık’ta tutuklanmıştı. Yaptıkları röportajlar, çektikleri fotoğraflar, takip ettikleri basın açıklamaları, notları, haber kaynakları ile konuşmaları ve telefonlarında bulunan haber kaynaklarının isimlerine kadar birçok gazetecilik faaliyeti iddianamede suç delili olarak yer almıştı. 36 tutuklunun 17’si iki yıl süren yargılama boyunca tahliye edilirken, geriye kalan tutuklular ancak Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldıktan sonra tahliye edildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gazetecilerin başvurusu üzerine yıllar sonra Adalet Bakanlığı’ndan yanıt istedi. Türkiye, “FETÖ”cüler tarafından hazırlanan iddianame ve fezlekeleri yanıt olarak AİHM’e gönderildi. Gazeteciler hakkında iddianame hazırlayan savcı ve özel yetkili mahkemede yapılan yargılamada görev yapan mahkeme heyetinin tamamı 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan soruşturmalar kapsamında tutuklu. Yargılama boyunca gazetecilere adli kontrol tedbiri olarak “yurt dışı çıkış yasağı” getirildi. OHAL’le birlikte ise “pasaportlara el koyma” kararı çıkartıldı. Gazeteciler için konulan yurt dışı yasağının kaldırılması talebi mahkeme heyeti tarafından 667 Sayılı KHK gerekçe gösterilerek birçok kez reddedildi. Gazetecilerin “pasaportlarına el koyma kararı” ancak OHAL’in kaldırılmasının ardından kaldırıldı.
Özgürlükçü Demokrasi davası
Eylül ayının ikinci davası ise 12 Eylül’de İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan Özgürlükçü Demokrasi gazetesi davası. Özgürlükçü Demokrasi gazetesine 29 Mart’ta kayyum atanmasıyla birlikte aynı gün çalışanlarına dönük gözaltı operasyonu başlatılmış ve gözaltına alınan 14 çalışanından 6’sı tutuklanmıştı. Davada gazetenin İmtiyaz Sahibi İhsan Yaşar ve Yazı İşleri Müdürü İshak Yasul’un da aralarında bulunduğu 14 gazeteci, “Örgüte üye olmak”, “Propagandası yapmak” ve “Örgüt yayınlarını basmak ve yayınlamak” iddialarıyla suçlanıyor.
Afrin haberleri suç delili!
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu Savcısı Uygur Kaan Arısoy tarafından hazırlanan iddianamede Türkiye’nin Afrin’e dönük operasyonuyla ilgili yapılan eleştirel haberlerin tamamı “örgüt üyeliğine” delil olarak gösterildi. 67 sayfalık iddianamenin 52 sayfası gazetenin Afrin’e yönelik operasyonun başladığı tarihten sonra sayfalarında yer verdiği haberlerden oluşuyor. İddianamede gazetede editör, yazı işleri müdürü, imtiyaz sahibi, gazete dağıtımcısı, idari ve mali sorumlu olarak çalışmak da suçlama konusu. İddianamede haberler hakkında “sözde haber” ifadesi kullanılması da dikkat çekiyor. Davada tutuklu olan gazetecilerin isimleri: İshak Yasul (Yazı İşleri Müdürü), Hicran Urun (Editör), Mehmet Ali Çelebi (Editör), Reyhan Hacıoğlu (Editör), İhsan Yaşar (İmtiyaz Sahibi), Pınar Tarlak (İdari işler)
Gün Matbaacılık davası
Eylül ayının bir diğer davası ise Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’ni bastığı için kayyum atanan ve çalışanlarına operasyon yapılan Gün Matbaacılık’ın davası. 18 Eylül’de ilk duruşması görülecek davada matbaa sahibi Kasım Zengin’in de aralarında bulunduğu 21 kişi tutuklu yargılanıyor. Matbaa hakkında hazırlanan iddianamede kayyum atanmasının gerekçesi olarak, matbanın bastığı 110 kadar yayın için toplatma kararı verilmesi ve gazete, kitap ve dergilerin yazar, genel yayın yönetmenleri ve eser sahipleri hakkında devam eden davalar gösterildi. Bir diğer gerekçe ise Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin TSK’nin Afrin’e operasyonunu eleştirel bir şekilde manşetine taşıması ve bu gazete nüshalarının Gün Matbaacılık tarafından basımının yapılması oldu. 85 sayfalık iddianamenin 60 sayfasına yakını Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin 20 Ocak 2018’den sonra çıkan nüshaları yer aldı. İddianamede, matbaada basılan “Zimanê Kurdi” isimli Kürtçe dilbilgisi kitabı için de “sözde Kürtçe dil bilgisi” ifadelerine yer verilerek suçlama konusu yapıldı.
Eylül ayında Kürt basınından gazetecilerin yargılandığı diğer davalar ise şöyle:
*Demokratik Ulus yazı işleri müdürü Arafat Dayan’ın tutuklu yargılandığı davanın duruşması 7 Eylül’de.
* Mezopotamya Ajansı muhabiri Seda Taşkın’ın tutuklu yargılandığı davanın duruşması 12 Eylül’de Muş 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde.
*KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı(DİHA) Haber Müdürü Ömer Çelik’in gazeteciler Tunca Öğreten Mahir Kanaat, Derya Okatan, Metin Yoksu, Eray Sargın ile birlikte yargılandığı Redhack davasının duruşması ise 13 Eylül’de İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi’nde.
Uzun yıllardır Kürt basın kuruluşlarının hukuk danışmanlığını yapan ve Özgürlükçü Demokrasi gazetesi davasında yargılanan gazetecilerin avukatı olan Özcan Kılıç, iktidarın Kürt basınına dönük davaları OHAL’le birlikte yeni bir konseptle yürüttüğünü söyledi. Daha önce açılan davaların büyük çoğunluğunun Basın Kanunu üzerinden açılan davalar olduğunu fakat son iki yıldır doğrudan basın kuruluşları ve gazeteci yargılamalarında “örgüt propagandası” ve “örgüt üyeliği” suçlaması üzerinden bir formülasyon uygulandığını söyledi. 2011 yılında ‘KCK Basın Davası’ olarak bilenen davada da aynı formülasyonun uygulandığını hatırlatan avukat Kılıç, “2011 yılında cemaat eliyle uygulanan bu yöntem şimdi daha sert ve kaba bir biçimiyle yapılıyor. Özgürlükçü Demokrasi gazetesi ‘örgüt suçu’ yapılıyor ve orada SGK’li çalışan gazeteciler de bu bağlantıdan dolayı ‘örgüt üyesi’ olarak yargılanıyor. Savcılar o gazetede yayımlanan tüm haberleri ve makaleleri bu bağlamda ‘örgüt propagandası’ olarak nitelendiriyor” dedi. OHAL öncesi ve sonrasında Kürt basınına yönelen baskının iktidarın Kürt siyasetine yöneliminden bağımsız olmadığına dikkat çeken Kılıç, “Kürtlere yönelen operasyonlara paraleldir basına ve gazetecilere açılan bu davalar. Geçmişte bu davalar açılırken bir ‘kitabına uydurma’ işi vardı iddianameler hazırlanırken. Ama şimdi o da yok. Daha barbarca ve kabaca” dedi. ‘Kayyum gasp demektir’ Özgürlükçü Demokrasi gazetesi ve Gün Matbaacılık’a kayyum atanmasını ise “gasp” olarak nitelendiren Kılıç, şunları söyledi: “Daha yargılama yapılmamış ve henüz soruşturma varken TMSF aracılığıyla bir gasp yapılıyor. Kim sanık olacak? Suç nedir? Daha henüz bunlar belli değilken Sulh Ceza Hakimleri oturuyor savcıdan gelen evrak onaylayıp basın kuruluşlarına el konulmasına karar veriyor. Anayasa’ya göre her ne suretle olursa olsun basın yayın araçlarına el konulamaz. Biz hakim ve savcılara bunu hatırlattığımız da ‘Bu basın araçları terör faaliyeti olarak kullanılıyor’ deyip Anayasa’yı tanımadıklarını söylüyorlar.” Kürt basınına dönük tüm baskılara rağmen yayıncılığın devam etmesinin de önemli olduğunu belirten Kılıç, bunun da Kürt gazetecilerin gazetecilikte ısrar etmelerinden kaynaklandığını belirtti. Bu nedenle dayanışmanın da geliştirilmesi gerektiğini belirten Kılıç, “Tüm muhalif basın daha sıkı durmalı. Ancak direnecek yayıncılık yapılabiliyor” dedi.