Yargıtay eski başkanlarından Sami Selçuk’un son kitabının başlığı işte bu: Yargılama Dönemi Susma Dönemidir! İmge Kitabevi Yayınları’ndan Aralık 2023’te çıkan bu eser, Sami Selçuk’un son yıllarda kaleme aldığı çok önemli makalelerini derlemiş. Her biri çok önemli dersler içeren bu makalelerin çeşitli yayın organlarında darmadağın olarak kalmasına razı olmayıp, bunların böylesi bir kitapta bir araya getirilmesi ve tarihe armağan edilmesi gerçekten de anlamlı ve güzel olmuş.
Kitapta yer alan görüşler hakkında Prof. Dr. Sami Selçuk şöyle diyor: “Bilindiği üzere değerleri, toplum içinde yaşayan insan yaratmıştır. O değerlerin başında gelen “şeref”, yineleme pahasına belirtelim ki, AİHM’nin, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve ilk mahkemelerin kararlarında en yüksek değer olarak benimsenmiştir. Zira şeref, her hukuk öznesinin tinsel bütünlüğünü anlatan, bu bütünlük hakkında kendisinin ve başkalarının düşüncelerini sergileyen toplumsal bir kavramdır.
Uygar toplumların, temel özelliği yargılama erkinin tam bağımsız olmasıdır. Bir suç işlendiğinde suçlanan kişi, yalnızca yasama ve yürütme erklerinden değil, devletlilerden ve sokaktaki insandan da bağımsız olan yargılama organının önüne taşınır; o kişinin yükletilen suçu işleyip işlemediğinin belirlenmesi istenir.
Tam bu aşamada uygar toplumlar yargıçlara şunları söylerler: “Suçlanan kişi, bir nesne, eşya değil, saygınlığıyla donanımlı ve şerefli bir hukuk öznesidir. Sanığa yetkin bir savunma olanağı vererek, ‘insan (özne) için konmuş hukukun’ içinde kalarak ve dış dünyaya kulaklarını tıkayarak, duyu organlarınla doğrudan ve yüz yüze iletişime geçtiğin tanık, belge, bulgu vb. kanıtlara başvurarak, onu herkesin gözü önünde yargıla, hiçbir gücün, erkin etkisinde kalmaksızın özgür vicdani kanına göre yüzde yüz suçlu olduğuna inandığın takdirde mahkûm et, tersi durumda ise kesinlikle akla!”
Kitapta yer alan 40’tan fazla makaleden birinde Sami Selçuk, bir önceki seçimler öncesi -19 Mart 2019 günü- kaleme aldığı bir makalede şöyle diyor: “Topluma hiç de inandırıcı gelmeyen yapay bir hortlak, canavar ortada dolaştırılmakta: Beka… Ülkemiz genel değil, yerel yönetimler seçimine hazırlanıyor. Ama ortalık toz duman. Yani halkımız, yalnızca oy kullanarak yerel yönetimleri seçmeyecekmiş, bunun çok ötesinde ya var olmayı ya da yok olmayı seçecekmiş?!”
Böyle yaptığı halde, iktidar 20 yıl sonra İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok büyükşehir belediye başkanlığı seçimini kaybetti. Bu yüzden olsa gerek, 2024 yerel seçimlerinde ‘beka’ meselesi çok fazla öne çıkarılamadı; ancak iktidarın düşüşüne ve anamuhalefet partisi CHP’nin yükselişine engel olunamadı. Ancak bu tepetaklak gidişten AKP-MHP iktidarı yeterince ders almamışa benziyor.
Bugünlerde iktidar ya da devlet aklı, DEM Parti’nin son yerel seçimlerde kazandığı belediye başkanlıklarını halkın elinden alıp, yerlerine kayyım atama yanlışına geri dönme arayışında. Seçim sonuçları ortaya çıktığında Van Büyükşehir Eş Başkanı yerine AKP’li birine mazbata vermeye kalkışmışlar; ancak halkın ve neredeyse tüm muhalif partilerin büyük tepkisiyle yanlıştan dönmek zorunda kalmışlardı. Bu olaydan sonra, artık üçüncü kez kayyım atanması beklenmiyordu.
Ancak yerel seçimlerden sadece iki ay sonra -10 yıldır sürdürülmekte olan bir dava dosyası gerekçe gösterilerek- Hakkari Belediye Eş Başkanı’nın yerine 3 Haziran 2024 günü kayyım atandı. Sonra da davanın 61. duruşması 5 Haziran 2024 günü yapıldı ve Eşbaşkan Mehmet Sıddık Akış, 19 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Böylece Hakkari Valisi’nin kayyım olarak atanmasının gerekçesi sonradan yerine getirilmiş oldu. Hani ceza idam olsaydı şöyle diyecektik: ‘Sanık’ önce idam edildi; sonra da yargılanıp, kendisine söz konusu idam cezası verildi. Böylesi bir durum, aslında kararın yeniden ele alınıp, bozulabileceği İstinaf ve Yargıtay gibi üst mahkemelere de saygısızlık içermiyor mu?
Bu arada, M. Sıddık Akış’a verilen cezayı bir an için haklı bulsak bile -ki kesinlikle kabul edilemez- yerine ilin mevcut valisinin -en yüksek mülki amirinin- kayyım olarak atanması da yasal değildir. Şu ya da bu nedenle bir belediye başkanı hapse atılırsa, yani bu ve benzeri bir nedenle belediye başkanlığı makamı boşalırsa, onun yerine geçecek kişi için belediye meclisinde seçim yapılır.
Sahi, Sayın Sami Selçuk, bu somut durumu ele alsa, nasıl bir yazı kaleme alırdı? Değil kuruluşuna Türkiye’nin de ortak olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, kendi en üst yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına bile -ilgili yüksek yerden aldığı talimatla- uymamayı marifet sayan yerel mahkemelerimizin olduğu ülkemizde hukuktan artık tamamen vaz mı geçelim?