İnsan hakları savunucuları olarak, tarihimiz siyasi düşüncelerimiz nedeniyle, yargılamalarla dolu. Birçoğumuz düşüncelerimiz nedeniyle yargılandık, cezaevlerine girdik. Ancak bizler hala hayatta kalan insan hakları savunucuları olarak şanslıyız aslında, yaşıyoruz çünkü.
Bu yazının yazıldığı gün insan hakları savunucuları iki ayrı davada yine yargılanacaklar ve yine bu yazının yazıldığı gün İnsan Hakları Derneği Elâzığ şube üye ve yöneticilerimizden Avukat Metin Can ve Doktor Hasan Kaya’nın kontrgerilla güçleri tarafından katledildiği günün 31. yıl dönümü.
İşte bizim mücadelemiz, böyle bir mücadele. Çünkü bizler insan hakları savunucuları olarak Türkiye’de yerleşik resmi ideolojiye muhalifiz. Çünkü bu resmi ideoloji tekçi bir anlayışı temsil ediyor. Bu resmi ideoloji sadece Türk ve Sünni Müslüman kimliğini temel alıyor ve coğrafyadaki yerleşik çok sayıda ulusal kimliği, inanç kimliğini yok sayıyor ya da yok etmeye çalışıyor. İşte bu nedenledir ki her dönem İktidarların hep hedefinde olan insanlar olduk.
Bu yazının yazıldığı gün de iki ayrı davada yargılanıyoruz.
Cumartesi Anneleri yargılanıyor!!!
Cumartesi Anneleri kim? Gözaltına alındıktan sonra, kaybedilen yakınlarının akıbetlerini öğrenmeye çalışan, onların varsa eğer katillerini bulmaya çalışan, onlardan haber almak isteyen insanlar. Son derece doğal haklarını kullanarak evlatlarını, eşlerini, kardeşlerini arıyorlar. Cumartesi Anneleri İnisiyatifi, Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’un 1995 yılında gözaltında kaybedilip, cenazelerinin kimsesizler mezarlığında bulunmasının ardından başlayan bir sivil itaatsizlik eylemi. Aslında İnsan Hakları Derneği’nden çıkan, orada insanların bir araya gelip örgütlediği, bu sivil itaatsizlik eylemi o kadar haklı bir nedene dayanıyor ki şu anda tüm dünyadaki sivil itaatsizlik eylemleri içinde belki de en bilinen ve en desteklenen eylem.
Cumartesi İnsanları hiçbir zaman yakınlarını aramaktan vazgeçmediler. Defalarca saldırılara uğradılar, belli yıllar içinde engellenmek istendiler, gözaltına alındılar ve bu mücadeleye başlayan kayıp yakınlarının birçoğu bu yolda yaşamını kaybetti ama hiçbir zaman vazgeçmedi kayıp yakınları. Onların çocukları, torunları bu mücadeleye devam ediyorlar. Cumartesi Anneleri eylemi zaman zaman kesintilere uğrasa da kayıp yakınları aramaya devam ettiler. Özellikle 2018 yılında Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı olmasıyla birlikte, Cumartesi Anneleri’ne yönelik çok yoğun saldırılar başladı. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu hak ihlali kararı ile birlikte 2023 yılında tekrar Galatasaray Meydanı’na çıkılmaya başlandı. Tüm kamuoyunun bildiği gibi her hafta gözaltına alındık, kötü muameleye maruz kaldık yine de vazgeçmedik. Sonuçta on kişiyle de sınırlı olsa şu anda bu eylem yine hafıza mekânı olan Galatasaray Meydanı’nda devam ediyor. Bu süreç içinde bazı takipsizlik kararları verilmiş olsa da davalar da açıldı. Bu davalardan biri Çağlayan Adliyesi’nde bu yazının yazıldığı gün görülecek. Cumartesi Anneleri bir kez daha yargı önüne çıkacak. Kayıpların sorumluları bugüne kadar yargılanmasa da Cumartesi İnsanları maalesef yargılanmaya devam ediyor.
Yine bu yazının yazıldığı gün, bu kez Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon olarak, 24 Nisan Ermeni ve diğer Hristiyan haklarımıza yönelik yapılan soykırımla ilgili düzenlediğimiz anma açıklamamız nedeniyle, TCK 301. madde nedeniyle bizler de yargılanıyoruz. Bu konu maalesef ki bu coğrafyada yaşayan sosyalistler de dahil birçok kesimin tartışmaya açmadığı bir konu. Oysa ki resmî ideolojinin temelini oluşturan konulardan biri, 1915 soykırımı ve bu soykırımı gerçekleştiren ittihatçı zihniyet. Bizler insan hakları savunucuları olarak, bu zihniyete karşı yıllardır taleplerimizi dile getiriyoruz.
2005 yılından bu yana, ifade özgürlüğü hakkımızı kullanarak devlete, soykırımı tanı, af dile, tazmin et çağrıları yapıyoruz. Biz bu açıklamaları çok uzun yıllar sokakta yaptık. O dönem AKP’nin uyguladığı politika daha farklı olduğu için, bizim sokakta soykırım anması yapmamıza izin veriliyordu. Çok yoğun polis barikatları olmasına rağmen, bu açıklamaları sokakta yapabiliyorduk. Ancak yine 2018 yılından itibaren soykırım anmalarını çeşitli nedenlerle sokakta yapamadık. Önce engellendik sonra pandemi süreci başladı ama biz hiçbir zaman bu açıklamaları yapmaktan vazgeçmedik.
Türkiye’yi yönetenler, hangi iktidar yönetimde olursa olsun hep şunu söylediler, biz arşivlerimizi açmaya hazırız. Arşivlerini açmaya hazır olan bir devlet, neden bu soykırım açıklamaları nedeniyle insanları yargılar. Bunun bir açıklaması maalesef ki yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin imzacı tarafı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9 ve 10. maddeleri İfade özgürlüğünü garanti altına alıyor. Fakat maalesef ki Türkiye Cumhuriyeti devleti altına imza attığı bütün uluslararası sözleşmeleri ihlal etmekte.
Bizler insan hakları savunucuları olarak cesaretin her zaman insanı koruduğu düşüncesindeyiz. Bu nedenle de taleplerimizden ve ifade özgürlüğümüzü savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Hiçbir yargılama, insan hakları savunucularını susturamayacak.