AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı olduğunu söyleyen zat reform sakızını toplumun önüne attılar. Adalet Bakanı olduğunu söyleyen diyorum; çünkü hiç adaletini görmedik. Bakanlığı döneminde sadece ve sadece adaletsizliğini gördük. Adaletsizlik bakanı demek bu zatı muhteremin pratiğinin tam karşılığı oluyor. Toplumu aldatmak için bir güzel cümle kurduğunda, buna ‘hadi be ordan, sen pratiğine bak, aynaya bak’ denilmesi gerekiyor. İyi söz söyledin, o zaman gereğini yap demeyi bile hak eden bir bakan değil. Tüm toplumun kanaati de bu. Çünkü Türkiye tarihinde hiç böyle bir adaletsizlik dönemi görülmemiştir.
Şu söze, şu bu değerlendirmeye gerek yok. Türkiye’deki adaletin durumunu Kemal Kurkut davası ortaya koydu. Cinayet işleyen polise beraat; bu cinayeti fotoğraf kareleriyle kayıt altına alan gazeteciye 20 yıllık ceza davası! İşte Türkiye gerçeği bu. Aslında bu gerçeğe fazla bir şey eklemeye gerek yok. Nokta deyip bu mevzuyu bitirmek daha çarpıcı olurdu. Ama yine de bu gerçeği pekiştiren başka olayları ve olguları da belirtmek gerekir.
Suruç’ta Şenyaşar ailesinin 3 üyesi katledildi; baba ve oğul. Hem de kendi mekanlarında. AKP milletvekili Yıldız ve ailesinden katil zanlıları serbest ama Şenyaşar ailesinden bir kişi aylardır cezaevinde. Anne Şenyaşar sürekli adalet adalet diye yakarıyor. Eşini ve iki oğlunu kaybeden ve bir oğlu zindanda yatan anne ne düşünür? Bu da Türkiye adaletinin gerçek yüzü. Hala Amed Baro Başkanı Tahir Elçi’nin hangi polisin kurşunuyla vurulduğu ortaya çıkarılmadı. Böylece onlar da beraat ettirilmiş oluyor. Aslında Kürtler açısından bu adaletsizlikler sıradanlaşmış. Çünkü Kürtlere karşı bilinçli biçimde böyle bir politika yürütülüyor. Kürtlere kimlikten, kültürden, özgürlükten vazgeç yoksa hiçbir gerekçe olmasa da tutuklarım deniliyor. Hiçbir yasa, hukuk, avukat sizi kurtaramaz mesajı veriliyor. Böylece Kürt sindirilmek isteniyor.
Kürtler üzerinde böyle bir adaletsizlik politikası bilinçli biçimde yürütülürken, şimdi de Kürt avukatlar tutuklanıyor. Toplumsal ahlakta, demokratik zihniyette ve insan hakları ölçülerinde alkışlanması, takdir edilmesi ve ödül verilmesi gereken avukatlık işleri şimdi cezalandırılma konusu yapılıyor. İşte Türkiye’de adaletin geldiği nokta bu. Herhalde Kürtlere size avukatlık yapacak kimse bulunmaz tehdidi yapılıyor. Kürtler için anayasa ve yasalarda yazılan hukuk değil; soykırımcı derin devletin Kürt’ü bitirme kanunları uygulanıyor. Kürtler bunu anlamış durumdalar. Telaffuz edilen adaletin Kürtsüz, demokrasinin Kürtsüz, insan haklarının Kürtsüz, eşitliğin ve benzeri tüm kavram ve kurumların Kürtsüz olduğunu öğrenmiş bulunuyorlar. Bu nedenle Türkiye’deki hükümet ve devlet yetkililerinin bu yönlü sözlerine sadece gülüyorlar.
Kürt halkına yönelik baskılar o kadar pervasızlaştı ve aklın almadığı noktaya geldi ki; kör olanlar bile bu gerçeği görüyor. Şu anda Kürtlerin gördüğünü tüm dünya görüyor. Bu nedenle bu baskıları gizleyecek bir örtüye ihtiyaçları var. İşte yargı reformu dedikleri, demokrasi dedikleri bu örtü olacak biçimsel bazı şeylerdir. Kürtler üzerindeki baskıyı sürdürmeye yarayacak bazı adımlar üzerinde çalıştıkları anlaşılıyor. Bir yönüyle Kürtlere karşı yürütülen özel savaşın yeni bir numarasıyla karşılaşacağız.
AKP’nin Kürtlere ve demokrasi güçlerine karşı yürüttükleri savaşta ortağı ve tam destekçisi olan bazı kesimlerin kaygısı ortaya çıkmış. Bu kaygıyı gidermek, Kürtlerin üzerindeki politikada bir gevşeme olmayacak mesajı vermek için Kürtlere yönelik saldırıların daha da artırılacağı anlaşılıyor. Son yapılan tutuklamalarla açıkça Kürtlere yönelik politikada bir gevşeme olacağı kaygısına düşmeyin, sadece Türkiye cephesinde kimi gevşemeler yapacağız demişlerdir. Bilindiği gibi Kürtlerin mücadelesine destek oluyor düşüncesiyle Kürt olmayan birçok çevre ve kişiye yönelmişlerdir. Demokrasi istemek Kürtlere hizmet etme olarak değerlendirilmiş ve üzerlerine gidilmiştir. Anlaşılıyor ki, bu çevrelere biraz daha dikkatli yaklaşacaklar, zindanda olan bazılarını da bıraktıracaklar. Osman Kavala gibilerin bırakılmasından söz ediliyor. Bunların bırakılmasını köpürtüp Kürtlerin üzerine gitmeye devam edecekler. Çünkü Kürtlere yönelik uygulamalar bu iktidarı çok fazlasıyla teşhir etmektedir. Bu nedenle bu baskıları örtme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Reform diye dillerine dolandırdıkları da budur.
Bu gerçekliği herkes görmeli, bu oltaya takılmamalıdır. Kürtlere yönelik politika değişmeden ne adaletten, ne demokrasiden söz edilebileceği yüksek düzeyde haykırılmalıdır.
Kürt sorunu demokratik çözüme kavuşmadan Türkiye’ye adalet de gelmez, demokrasi de gelmez. Kürt sorununun çözülmediği Türkiye’de adalet kavramı Kürt’ü ezmek, demokrasi Kürtler üzerindeki uygulamayı örtmek olmaktan başka bir işlev taşımaz. Bu açıdan gerçek demokratların, gerçek adalet savaşçılarının Kürt sorununun demokratik çözümü için mücadele etmeleri gerekiyor. Yoksa ne devrimci, ne demokrat, ne de adalet savaşçısı olunabilir.
Adalet bu ülkeye Kemal Kurkut’u vuranlar, Şenyaşar ailesini katledenler, Tahir Elçi’yi vuranlar, Roboski katliamı için emir verenler, böyle yüzlerce olayın failini cezalandırarak cezasızlık politikasına son verildiğinde gelir. Bunun dışındaki her adalet ve demokrasi sözü aldatma, kandırmaca ve yalandan ibarettir.