Kılıçdaroğlu’nun “Kürtler” ve “Aleviler” üzerine videoları önemli bir etki yarattı. İzlenme sayısı çok yüksek oldu. Kılıçdaroğlu yüzyılların yaralarına kendi üslubuyla dokunuyor. Bu dokunuşun seçim sürecindeki anlamı elbette Cumhur İttifakı’nın elinden bu propaganda silahını almaktır. Saray’dan belirgin bir tepki gelmedi. Soylu’nun küçük bir itirazı dışında ortalıkta bir gürültü kopmadı.
Bu sonucu yılların nefret birikimi ardından olumlu karşılamak mümkün. Ancak yılların biriktirilen düşmanlığının sona erdiğini herhalde kimse düşünmüyor. Saray bu silahı o kadar sık kullandı ki, sonunda silah belli ölçüde etkisini yitirdi. Fakat Saray’ın elinde işlevli yeni bir silah yok, o nedenle aynı yoldan devam ediyor. Erdoğan Maraş’ta yaptığı konuşmada aynı ezberi tekrarlıyor: “Karanlık pazarlıklarını gizlemek için durduk yerde etnik köken, mezhep tartışması açıyorlar.”
Bu açıklama arkadan geleceklerin işaretini veriyor. “Karanlık pazarlılar”dan nelerin murad edildiği bellidir. Cumhuriyet yüzüncü yılında nasıl bir değişime uğrayacaktır? Yüz yıllık tarihinde Cumhuriyet önce Kemalizm ile kendisi için ideal toplum kalıplarını inşa etmeye ve katılaştırmaya çalıştı. Tükenince yerini siyasal İslam aldı. Siyasal İslam AKP iktidarı ile zirvesine çıktı. Kemalizmden çok daha hızlı bir şekilde yıprandı. Hatta rant ekonomisiyle, pek çok yolsuzluk ve çürüme ile birlikte anılır oldu. Çürümüşlüğe ve yolsuzluğa o kadar battı ki, iktidarı kaybetmek ihtimali siyasal İslam için neredeyse yok olmakla eş anlamlı hale geldi.
Bu gelişmenin can alıcı noktası Kemalizmden siyasal İslama geçilirken yaşananlardır. 60’lı ve 70’lı yıllarda devrimci sosyalist hareketin yükselişi ve daha sonra Kürt Özgürlük Hareketi’yle bir ittifak ihtimali şu ünlü “devlet aklı” için kabul edilemez bir gelişmeydi. Bütün çaba bunların engellenmesi için gösterildi. Siyasal İslam devrimci yükselişin ve Kürt özgürlük hareketiyle bir buluşmanın karşısında inşa oldu. Kendi söylemlerinden ayrı olarak hamurunda bu gerçeklik yatar.
Bu dönem kapanıyor mu? Yeni bir sürecin içine girilmekte olduğu açıktır. Ancak daha yolun başındayız. Tarihsel olarak değil, güçlerin durumu açısından. 90’lı yılların başlarında ve ikibinlerin ilk on yılının sonlarında benzer süreçler yaşandı. Hatırlanacağı gibi ilki ünlü 90’lı yıllar vahşetini yarattı. Sokak infazları, beyaz Toroslarla bir dönem yaşandı. İkincisi 7 Haziran seçimleri sonrası yaşanan dehşet günleriyle hatırlardadır.
İçine girilen yeni sürecin ardında böyle bir tarih ve bilinç vardır. Ve bütün bu birikimin çözümü sanki bir seçim sürecine sıkışmıştır. Bu özelliklerinden dolayı bu kısa süreçte yaşanacak her değişim önemlidir ve gelecek için bir anlama sahiptir.
Saray süreci bozacak şok edici adımlar atamadıkça içi boş vaadlere ve saldırılara yöneldi. Adıyaman’da yaşananlar basit bir kendini bilmezin taşkınlığı değil, Saray’ın yaratmak istediği havanın uygulamasıdır. Cezasız saldırılar, gücünü her türlü keyfilikle gösterme bildiğimiz uygulamalardır. Bunları tekrarlayarak Saray, muhalefeti itibarsızlaştırma, acz içinde gösterme yolundan gidiyor. “Bunlar mı ülkeyi yönetecek?” algısını güçlendirmek için her şeyi yapıyor. Ne kadar etkili oldukları tartışılır.
Bugünlerde büyük resmi hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor. Büyük resim önümüzdeki dönemin mücadelesinin ne ölçüde çetin olacağını çok açık bir şekilde gösteriyor. Çürümüş kurumlar, tıkanan rant ekonomisi, rıza yaratma özelliğini yitirmiş mafyalaşmış bir zoru artık siyasal İslamın söylemleri örtemiyor. Öte yandan düzenin yüksek kürsüsü parlamentoda Emek ve Özgürlük İttifakı’nın anahtar rol oynama olasılığı…
Devlet aklı için “7 haziran” kabusu yeniden kapıdadır. Onlar için kabus olan halklar için demokrasi yolunun açılma şansıdır.