Kenan Kırkaya
Ne yaptılarsa olmadı. Bütün yalanlarına, fitne-fücur arayışlarına, düşmanlığı harlama girişimlerine rağmen toplumu birbirine düşüremediler. Biriken öfke ve tepki esas sorumlulara yani iktidar sahiplerine yönelmeye başladı. Ama vazgeçmiyorlar; bir yandan iktidara yönelen öfkeyi yumuşatmaya, öte yandan mümkünse fitne ateşini körükleyerek tepkinin yönünü değiştirmeye çalışıyorlar. Bu yaklaşımları ve kendileri dışında herkesi suçlu gösteren anlayışları toplumsal öfkeyi daha da kabartıyor.
İktidar, güç, yalan üzerine inşa ettikleri kudret öylesine gözlerini kör etmiş ki kabaran toplumsal öfkeyi ve nedenlerini görmüyorlar, görmek istemiyorlar. Hala toplumun aklıyla alay etmeye yeltenerek kendilerini daha da gülünç, acınası hale düşürüyorlar. O yüzden Saray’ın Selvi’si önceki gün “sağduyu zamanı” diye buyurdu. Çiçek-böcek bir yazı kaleme aldı. Ne diyor iktidarın âkildaneleri, kalemşörleri? Ülke yangın yerine dönmüş, her tarafı saran felaket ve ateş söndürülemiyor; yangın, sel, heyelan sonucu insanlar Allah’a emanet yaşıyor. İktidar meselenin sorumluluğunu üstlenmediği gibi herkesi ve kesimi suçluyor. Ekonomik, siyasal ve toplumsal yaşam çökme noktasında ama halkın peygamber sabrıyla olan biteni izlemesi isteniyor. Toplumun haline şükretmesi, tefekkür etmesi, hidayete ermesi bekleniyor.
Sağduyuya, tefekküre, hidayete, toplumsal uzlaşı ve sevgiye itiraz edebilir mi? Elbette edilemez, bu kavramlar ortak toplumsal talep ve beklentilerdir. Fakat riyakarların derdi bu kavramların hiçbiri değil. Öfke ve tepki iktidara yöneldiği için “sağduyu, barış, kardeşlik” çağrısı yapıyorlar. Yoksa yangınların ortaya çıktığı ilk günden itibaren sorumluluğu Kürtlere yükleyip, Kürtleri hedefe oturttuklarında – ki hala aynı şeyi ısrarla sürdürüyorlar – bu provokasyonları sonucu eli silahlı ırkçı çeteler sokaklara inip Kürt avına çıktığında; kurdun kuşun, börtü böceğin yardımına koşanlar linç edildiğinde bu “sağduyu melekleri” ortada yoktu! Bırakın sağduyu çağrısı yapmayı fitnenin ateşini harlamakla meşguldüler. İktidarı korumak için “sağduyu” çağrısı yapanlar yıllardır toplumsal sağduyuyu katleden kesimlerdir, kutuplaşmayı, bölünmeyi, düşmanlığı derinleştiren çevrelerdir.
Üstelik riyakarlıkta, yalanda da birbirleriyle yarışıyorlar. Bir başka devşirme kalemşörleri ülkenin gerçek sahipleri olan Kürtlere her fırsatta kapıyı gösteren “ya sev ya terk” diyen MHP genel başkanını sırf kendilerine asker yazılmaya geldikleri için bir kısım “mülteciye” sahip çıktığından bahisle “Türkiye’nin en büyük demokratı” ilan etme yüzsüzlüğünü gösteriyor. İki tokat yiyen bir başkası kendisine sunulan imkanlarla her gün iştahla ve şevkle iktidara methiyeler diziyor.
Saray’ın Selvi’si de yoldaşı olan Saraylı kalemşörleri de en hafif tabiriyle milliyetçilik yaparak “asil millet” güzellemelerinde bulunarak iktidara yönelen tepkiyi dindirmek için didindiklerinde yaptıkları şey “ulviyet, sağduyu, sevgi” değil; riyakarlık, samimiyetsizlik, ikiyüzlülüktür. Yanlışlara, bu ülkenin ateşe atılmasına tavırsız ve tepkisiz kalarak sağduyulu olunmaz. Sağduyu, toplumsal barışı ve ortak iyiyi yaratarak inşa edilebilir. Sessiz ve tepkisiz kalmak sağduyu değil, gaflettir.