Suruç Katliamı’ndan yaralı kurtulan Koray Türkay: ‘Suruç’ta bir iradeyi ortadan kaldırmak amacı vardı. Ancak 33’lerin kapitalist moderniteye karşı ortak mücadelesi düşü her geçen gün büyüyor. Katliamın arkasındakiler korksun’
Kuzey ve Doğu Suriye kenti Kobanê’nin yeniden inşası için Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) öncülüğünde başlatılan “Beraber savunduk, beraber inşa ediyoruz” kampanyası kapsamında bir araya gelen gençlere dönük gerçekleşen katliamın üzerinden 7 yıl geçti. Topladıkları oyuncak, kitap ve gıda malzemeleriyle 20 Temmuz 2015’te Urfa’ya bağlı Suruç ilçesindeki Amara Kültür Merkezi’nin önünde buluşan gençler, burada DAİŞ üyesi bir kişinin üzerindeki bombayı patlatmasıyla katledildi. Katliamda 33 kişi hayatını kaybettiği ve 100’ü aşkın kişi yaralandı. Katliamdan geriye 33 ayrı ayrı hikaye ve hemen öncesinde atılan “Arîn’den Sibel’e yürüyoruz zafere” sloganı kaldı.
Katliamdan yaralı olarak kurtulanlar ve yaşamını yitiren gençlerin aileleri ile arkadaşları tarafından 7 yıldır adalet mücadelesi veriliyor. “Suruç için adalet, herkes için adalet” çağrısı etrafında kenetlenenler, hem mahkeme salonlarında hem de sokaklarda faillerin bulunmasını istiyor. Katliamda yaralanan Yasin Can ve Koray Türkay, 7 yıl önce yaşananları ve sonrasında verdikleri adalet mücadelesine dair Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Fırat Can Arslan’a konuştu.
Kobanê, tüm dünya için onurun kalesidir
“Suruç’a gitme sebebimiz bir köprü oluşturmak ve devrime destek vermekti” diyen Yasin Can, inşa kampanyasını sanal medya üzerinden gördüğünü ve bunun üzerine kampanyaya dahil olduğunu söyledi. Can, “Gezi’nin çocuklarıyla Kobanê çocuklarının ellerini birbirine ulaştıracaktık. Ama DAİŞ ve onlara destek verenlerin hedefi de bizim bu amacımızı engellemekti” diye kaydetti. Suruç’a doğru yola çıktıkları gün çok heyecanlı olduğunu aktaran Can, yolda verdikleri her molada halay çektiklerini anlatarak, “Devrimin inşa edildiği bir yere gidiyorduk. ‘Kobanê, tüm dünya için onurun kalesidir’ diyorduk ve biz de oraya gidiyorduk” dedi.
Mutluyduk
Kente giriş yaptıklarında polisler tarafından aramadan geçirildiklerini anımsatan Can, “Ne aradıklarını bilmiyordum ama bizde sadece çocuk oyuncakları, kitap ve yiyecekler vardı. Kobanê’ye götürdüğümüz yardımlar vardı. Onlar da bunu biliyordu ama buna rağmen düşmanca bir tutumla bize yaklaştılar. Sonrasında Amara Kültür Merkezi’nin bahçesine geldik ve kahvaltı yaptık. Kahvaltıda çok bir şey yoktu ama mutluyduk. Çünkü yaptığımız iş, yolumuz kutsaldı” diye kaydetti.
Polis yaralılara gaz sıktı
Can, açıklama yapmak üzere toplandıklarına işaret ederek, sonrasında yaşananları şöyle anlattı: “İyi ki o gün arkadaşlarımızın çoğu kültür merkezinin bahçesinde değildi. 300-400 kişi gittik. Hepsi orada olsaydı, şehit düşenlerin sayısı daha çok olacaktı. Canlı bomba saldırısı ardından alana gelen polisler yaralılara biber gazı sıktı. Cenazelerimiz yerde, kanımız akıyor ama polisler daha çok ölmemizi istiyor gibiydiler. Yaptıkları saldırıdan bu anlamdan başka bir şey çıkarmak mümkün değil. Yaralılara yönelik saldırıdan biz bu sonucu çıkarıyoruz.”
Türkiye hukuku için kara bir lekedir
AKP’nin yanı sıra valilik ve İçişleri Bakanlığı’nın da katliamda sorumluluğu olduğuna dikkat çeken Can, “Bu hesabın sorulması lazım. Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’ydu. Birinci sorumlusu da odur. Gelip hesap vermeli. İlk günden bu yana mahkemeye bu talebimizi iletiyoruz. Ama tüm taleplerimiz reddediliyor. Bizi dinlemiyorlar. Bu dava Türkiye devletinin geleceği ve hukuku için kara bir lekedir” şeklinde konuştu.
Mücadele edeceğiz ve başaracağız
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın o dönem Kobanê’ye dair kullandığı “Kobanê düştü düşecek” ifadelerini anımsatan Can, halkların Kobanê’nin düşmediğini Erdoğan’a gösterdiklerini vurguladı. Can, şöyle devam etti: “Keşke imkanlar olsaydı 300 kişi değil 3 bin kişi yarım kalan isteklerimizi Kobanê’de gerçekleştirebilseydik. Tekrar gidip, katledilen arkadaşlarımızın isteklerini, hayallerini gerçekleştirseydik. Hala bunu gerçekleştiremediğimiz için pişmanlığım var. Gençler, devrim içinde olmayacak da nerede olacak? Bizden sadece kilometrelerce uzaklıkta bir devrim var. Gençler bu devrimi kucaklamayıp da ne yapacaktı? Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumu yine gençler değiştirebilir. Gençler nasıl ki o gün olması gereken yerdeydi bugün de yine Türkiye’deki bu durumu değiştirebilirler. Bunun için elimizden ne geliyorsa yapacağız, mücadele edeceğiz ve başaracağız.”
Çocuklara moral olmak istedim
Katliamdan yaralı kurtulan bir diğer kişi Koray Türkay ise o dönem yaşananlarla Kürtlerin karşı karşıya kaldığı haksızlıkları daha iyi gördüğünü ifade etti. O süreçte Türkiye’nin sınır kapılarını DAİŞ’e açmasına ve Kobanê’ye dönük saldırılara destek vermesine şahitlik ettiğini belirten Türkay, “Kürt halkı orada DAİŞ’e karşı bir zafer kazandı. Bu zaferin sonrasında süreç benim için yıkılan Kobanê’yi yeniden inşa etmek için yapılan bir çağrıyı duymam ile gelişti. SGDF’nin kampanyası benim için çok anlamlı bir yere oturmuştu ve çağrıya iştirak etmek istedim. Kobanê’deki çocukları motive etmek için jimnastik aletlerimi oraya götürerek, çocuklara moral olmak istedim. Bir dayanışmanın açığa çıkması, DAİŞ işgaline karşı direnen Kürt halkının en önemli ihtiyacıydı. Suruç’ta dayanışmanın boyutunun da ne kadar güçlü olabileceğini gördüm” dedi.
‘Ölüm uykusu ile tanışmış oldum’
20 Temmuz’da böylesi bir saldırıyla karşı karşıya kalabileceklerini beklemediklerini dile getiren Türkay, olay günü yaşananları şöyle anlattı: “Polis saldırısına hazırlıklıydık ama canlı bomba hiç birimizin aklına dahi gelmedi. Canlı bomba benim sol tarafımda kalıyordu ve solumda Koray arkadaş vardı. Koray bana biraz siper oldu o anda. Bomba patladıktan sonra önce ne olduğunu anlayamadım. Belli bir süre bir bilinç kaybından sonra yankılanan sesler ile ayılmaya başladım. O esnada çok kan kaybediyordum ve çok fazla uykum geliyordu. Adeta bir ölüm uykusu ile tanışmış oldum. Bu nedenle kendimi uyumamak için zorladım. Ayağa kalktığımda her yer arkadaşlarımın yerde uzanmış bedenleriyle doluydu ve gördüklerim karşısında gözümü daha fazla açık tutamadım. Sonrasında Urfa Hastanesi’ne sevk edildim. Orada iki kere kalbim durmuş ancak doktorlar beni tekrar hayata döndürmüş.”
Suruç’ta bir fikir bombalanmaya çalışıldı
“Biz belki hayatta kaldık ama Kobanê’de göz yaşına boğulmuş çocukların yanına Temmuz sıcağında gitmek isteyen insanlar paramparça oldu” diyen Türkay, katliamla amaçlananın sadece öldürmek olmadığını ifade etti. Türkay, “Burada bir iradeyi ortadan kaldırmak amacı vardı. Suruç’ta bir fikir bombalanmaya çalışıldı. Ancak 33’lerin kapitalist moderniteye karşı halkların ortak mücadelesi düşü her geçen gün büyüyor. Arkadaşlarımızın erdemli duruşu, Türkiye ve Kürdistan’da hayat buluyor. Dayanışma büyüyor” ifadelerini kullandı.
Demokratik Türkiye için çok bedel ödedik
Katliamın, Erdoğan’ın “400 milletvekili verin, bu iş çözülsün” tehdidinin bir parçası olduğuna dikkat çeken Türkay, şunları söyledi: “Erdoğan’ın bu tehdidinin somut hali Amed, Suruç, Ankara’da karşılık buldu. 1 Kasım sürecine böylesine bir kaos ortamıyla girildi. Sonucunda ise AKP-MHP diktatörlüğü halkların boynuna bir pranga olarak geçirilmeye çalışıldı” dedi. Katliamın aydınlatılması halinde AKP-MHP iktidarının ortadan kalkacağını söyleyen Türkay, “Bu karanlık ortadan kalkmadan Türkiye demokratikleşemez. Bu katliamları siyasi çıkarları için örgütleyenler tek tek mahkemelerde hesap verdiği taktirde Türkiye demokratikleşir. Biz bu mücadeleyi en zor dönemlerde yürüttük. Bundan sonrası ise katliamı gizleyenler için zor geçecek. AKP-MHP sonrasında iktidar kuracak olanlar da bu katliamların peşinden gitmezse o iktidar da devrilecek. Demokratik Türkiye için çok bedel ödedik. Bundan sonra ödeyeceklerimiz de sorun değil. Daha nasıl bedel ödeyeceğiz ki? 33 tane gencecik insan kaybettik. Aileleri ise acılarıyla yaşıyor. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. O nedenle bu katliamın arkasındakiler korksun.”
HABER MERKEZİ