Dünyadaki ve bölgedeki gelişmelerden en çok etkilenen ülkelerden biri de Türkiye’dir. Türkiye her seferinde Türkî dünyasının, İslam aleminin, bölge ülkelerinin önemli bir aktörü olduğunu söylese de, iç ve dış değişimlere, gelişmelere uyum sağlama konusunda yeteri kadar demokrasi birikimine sahip değildir.
Türkiye, üniter devlet yapılanması, tekçi zihniyetçi politikaları, demokratik teamüllere esnek hale gelmeyen resmi ideoloji ile başta Kürtler olmak üzere, farklı etnik yapılarla, Alevilerle, farklı inançlarla kronikleşen sorunlar yaşamaktadır.
Cumhuriyetin birinci yüzyılında egemen devlet zihniyeti, kendi iradesi ile özgür bir şekilde yaşamak isteyen farklılıklara yönelik baskı uygulamalarını milli politika haline getirdi. Başka bir ifade ile “devlette devamlılık esastır” söylemi bu milli politikaları kapsıyordu. Cumhuriyetin egemen sınıfları kendilerini muteber vatandaş, kendi uluslarını egemen devlet yapma sürecinde tekçiliği adeta kronik devlet hastalığı haline getirdiler.
Cumhuriyetin kuruluşunda kurucu yurttaş durumunda olan etnik, kültürel, inançsal yapılar baskının her türlüsüne uğradı, adeta felç oldular. Yasama, yürütme, yargı, toplumsal yaşam, cumhuriyetin merkezileşmesi temelinde dizayn edildi. Halbuki kurucu yurttaş durumunda olan tüm etnik, inançsal ve kültürel farklılıklar tarihsel hakikatleri ile kimlikleri ile kabul edilseydi bugün çoklu krizler yaşanmazdı.
Bugün yaşanan sorunların temelinde egemen ulus dilinin, kültürünün, tarihinin, inancının, kimliğinin hakim olması siyasetidir. Türkiye tekçi politikalarından kaynaklı olarak çeşitliliğe tahammül edememiş, tekçi siyaset anlayışı “yerli ve milli” anlayış olarak devletin resmi tezi haline gelmiştir. Farklılıkların eşit ve özgür yurttaş temelindeki demokratik istemleri “bölücülük, din elden gidiyor” paranoyasına dönüşmüş, farklılıklar kültürel zenginlik olarak kabul edilmemiş, tehlike olarak görülmüştür. Adı “yerli ve milli” olan siyaset anlayışı kültürel zenginliklerin tehlikeli oldukları anlayışı üzerine kuruludur.
Türkiye’de sistem, devlet vatandaş içindir ilkesi yerine, vatandaş devlet içindir ilkesini esas almıştır. Birey, iktidarlar için sadece bir nesne konumundadır. Bireyin hak ve hürriyetleri sınırlandırılmış, kişi adeta “boşlukta sallanan insana” dönmüş durumdadır. Türkiye’de insanca yaşam için anayasal, yasal ve idari engeller söz konusudur. Söz konusu Kürtler ve Aleviler olunca bu engeller adeta aşılmaz kale gibidir. Rejimin en önemli sorunlarının başında Kürtlerin ve Alevilerin eşit ve özgür yurttaş temelindeki demokratik istemlerinin anayasal ve idari yaptırımlarla engellenmesidir.
Türkiye’de teklik üzerine kurulu zihniyetin kendisi sorunların asıl kaynağıdır. Mevcut şartlarda sistem kendini yenileyemez durumdadır. Toplumsal çürümenin önüne geçilememekte, mevcut toplumsal sorunlar insanı hakikatinden uzaklaştırmaktadır. Krize neden olanlar, krizi derinleştirenler sorunlara çözüm üretemezler. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken yerli ve milli olan zihniyetten kaynaklı sorunlar aşılmadan toplumun geleceği pek de aydınlık görülmemektedir.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yeni bir vizyon sahibi olabilmek için üniter devlet yapılanması ve tekçilik üzerine kurulu olan ulus-devletçi politikalardan kaynaklı yaşanan sorunların aşılması gerekiyor. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yapısal krizlerin bir daha yaşanmaması için bütün farklılıklarla ikrarlı, eşit ve özgür yurttaş temelinde bir yaşam için; ikinci yüzyılda kurucu anayasa, kurucu yurttaş ve kurucu meclis ilkeleri bir an önce hayata geçirilmelidir.
Ne AKP-MHP koalisyonu ne de Millet İttifakı olarak tanımlanan partiler ülke sorunlarını çözme konusunda, resmi ideolojiyi aşamamaktan kaynaklı, yakın gelecekte alternatif oluşturmaktan uzaktırlar. Geriye ülkedeki emek ve demokrasi güçlerinin birliği kalmaktadır. Bu birliğin önemli güçleri olan Kürtler ve Alevilerin demokratik toplum özellikleri, komün güçleri, hakikat arayışındaki tecrübeleri; demokratik güçlerin yaşanmışlıkları, önemli dinamikleri taşımaktadır. Bu dinamiklerin sistemin ötekileri ile buluşması durumunda alternatif olmanın yolu da yolunu açmaktadır.
Nasıl ki hakikat kaybedildiği yerde aranıyorsa; sorunların çözümü de tıkandığı yerden çözüme kavuşur. Türkiye’de sorunların temel nedeni tekçi bir zihniyetin yaşamın her alanında yer edinmesidir. Bu tekçi zihniyeti aşmak en büyük vizyondur. Vizyon sahibi olmak geçmişi bilince çıkarıp geleceği görebilmektir. Geleceği görebilmek Kürtçe’de: “Durbîn/Dürbîn” kavramı ile anlatılır. Dürbînsel bakış bütünsel bir bakışı gerektiriyor. Yapısal sorunların tek çözümü demokrasi adına pratik adımların atılmasıdır. Pratikleşmemiş bir şey aslında olmayan şeydir. Bir söylem pratiğe dönüşmezse sadece kağıt üzerinde kalan yazıdan öteye geçmez.
Gelinen aşamada Türkiye’deki emek ve demokrasi güçlerinden oluşan “Emek ve Özgürlük İttifakı” iktidar ve muhalefet partilerinin pratik adımlarına göre konumlanacaktır.