Bir taraftan ABD, Rusya ve İsrail’in katılımıyla Kudüs Toplantısı, diğer taraftan ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün katılımıyla ‘Küçük Grup’ Toplantısı. Geçen hafta içinde düzenlenen her iki toplanın da gündemi İran’ın yanı sıra Suriye ve Suriye’nin geleceğiydi. Ancak toplantıların hiçbirinde ne İran vardı ne de Suriye. Görünen o ki, anayasa komisyonu ve Cenevre görüşmeleri tartışması gündemi ısınmaya başladıkça bölge ve dünya genelinde diplomasi trafiği de artıyor. Tabi bir de bu toplantıların yanı sıra alt düzeyde son bir hafta içinde yapılan onlarca görüşme ve toplantı var. En önemli soru da bu artan trafiğin amacı ne ve Suriye krizine çözüm üretebilecek mi?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, 2011 yılından beridir Suriye’de devam eden savaşın sonlandırılması amaçlı şimdiye kadar uluslararası ve bölgesel düzeyde yürütülen çalışmaların hiçbiri sonuç vermedi. Bunların ilki 2012 yılında BM öncülüğünde yürütülen Cenevre görüşmeleriydi.
Cenevre görüşmelerine dair dikkat çeken en önemli husus; görüşmelere Suriye savaşına müdahil olan uluslararası güçler ile karada savaşın içinde direkt yer alan güçlerin çoğu davet edilmesine rağmen sorunun ve savaşın en önemli taraflarından biri olan Kürtler ile İran’ın toplantı dışında bırakılmasıydı. Bundan kaynaklı olarak da görüşmeler sonuçsuz kalmıştı. Tabi Cenevre görüşmelerinin sonuçsuz kalmasının temel nedenlerinden biri de Suriye savaşı daha yeni başlamıştı ve savaşan taraflar hala karada birbirine ne siyasi ne de askeri üstünlük sağlamamıştı. Savaşın içinde direkt yer alan güçlerin hiçbiri daha ne kendilerini yeterince sınamışlardı ne de sınırlarının ve çaplarının ne kadar olduğunun farkındaydılar. ABD gibi savaşa ve Suriye sorununa müdahil olmak isteyen uluslararası güçler ise sahada daha kendilerine yeterince zemin açamamışlardı. Çatışan taraflar arası bir görüşmenin veya anlaşmanın olabilmesi için tarafların görüşmeye hazır hale gelmiş olması gerekir. Ancak Cenevre görüşmeleri başladığı zaman daha bu zemin oluşmamıştı. Bundan dolayı görüşmeler sonuç vermedi.
Cenevre görüşmelerinin bir kısır döngüye girmesini fırsat bilen Rusya, İran ve Türk devleti inisiyatifi ele alabilmek için Astana görüşmeleri adı altında Ocak 2017’de yeni bir girişim başlattılar. Tabi bu ara dönemde ABD’nin öncülük ettiği Uluslararası Koalisyon Suriye’ye iyice yerleşmeye başlamıştı ki, bu durum da Suriye’yi kendi mandası gören Rusya’yı iyiden iyiye rahatsız etmeye başlamıştı. Ancak bu sefer de sorunun tarafı olan hem ABD gibi uluslararası güçler hem de Kuzey Suriye yönetimi gibi yerel güçler Suriye krizine çözüm adına yapılan görüşmelerin dışında tutuldular. Bu durum bölgede etkili olan uluslararası ve bölgesel güçler arasındaki uçurumu ve kutuplaşmayı derinleştirdi. Gelinen aşamada Astana üçlüsü de kendi aralarında derin ayrılıklar yaşamalarına rağmen karşılarında oluşan kutuplaşmadan dolayı birbirinden de ayrılamıyor. Ancak çözüm de geliştiremiyorlar. Bundan dolayı Astana süreci de tıkanmış durumda.
Dikkat edilirse, bugüne kadar Suriye krizine çözüm adına yapılan uluslararası toplantıların hiçbirine sorunun taraflarının tamamı davet edilmedi. Suriye siyaseti ve savaşına içerden veya dışardan etki eden güçlerden herhangi birini masanın dışında tutarak yapılan görüşmelerden doğru çözüm üretmek mümkün değil. Nasıl ki; yanlış zeminde doğru sonuca ulaşmak mümkün değilse, Cenevre ve Astana görüşmelerinin hiçbirinden de olumlu bir sonuç elde edilemedi.
Cenevre ve ardından Astana sürecinin ilerleme kaydedememesinden dolayı şuan Suriye siyasetinde büyük bir boşluk yaşanıyor. Bu boşluğun doldurulmaması durumunda kaos çok daha derinleşir. Bu noktada ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün’den oluşan ‘Küçük Grup’ devreye girme arayışında. Paris’te yapılan toplantı da, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in tüm görüşmeleri de buna hazırlık temelindedir. Bu çerçevede bir işbölümüne de gidilmiş durumda. Jeffrey, Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi ile Türk devleti arasındaki gerginliği yumuşatmak ve Türk devletini de bu görüşmeye çekebilmek için Kuzey Suriye ile Ankara arasında mekik dokurken, Fransa Rojavalı Kürtler ile ENKS’yi bir araya getirmekle uğraşıyor. Benzer şekilde Suudi Arabistan ise Rakka ve Derazor’daki Arap aşiretlerini planın içine çekmeye çalışıyor. Kısa bir süre önce Suudi Arabistanlı bakanın ile Fransız diplomatlarının Kuzey Suriye ziyaretleri esasında bu amaçlaydı.
Ancak bu noktada öne çıkan temel soru; ‘Küçük Grubun’ kendinden öncekilerden farkı ne olacak? Her ne kadar Astana üçlüsü gibi Küçük Grup’da BM çatısını ve BM öncülüğünde başlatılan Cenevre sürecini reddetmiyor ve nihai çözüm için yine Cenevre’yi işaret ediyorsa da Küçük Grup da Cenevre sürecini kendine göre şekillendirmek istiyor. Nasıl ki, Astana üçlüsü ABD öncülüğündeki Koalisyon Güçleri ve Kuzey Suriye Yönetimini öteleyerek bir Cenevre şekillendirmek istediyse, Küçük Grup da Rusya ve İran’ın yanı sıra Esad rejimi de dahil olmak üzere yandaşlarını masanın dışında tutarak Cenevre sürecini canlandırmak istiyor.
Gerçi, Rusya’nın bu sürece nasıl dahil edileceğine dair Kudüs’te yapılan toplantıda yol yöntem aranıyor. Daha doğru bir ifadeyle, ABD ile Rusya arasında son yıllarda artan gerginliğe İsrail’in arabuluculuğunda çözüm aranıyor. Kudüs toplantısından bir nevi 21’inci yüzyılın Sykse-Picot’u çıkarılmak isteniyor. Toplantıdan şimdiye kadar yansıyan ilk bilgilere göre, İran dışında diğer konularda (ki, Suriye en önemli gündemlerinden biriydi) anlaşmaya varıldığı ifade ediliyor.
Kudüs toplantısının sonucu her ne olursa olsun, Suriye krizine doğru çözüm sorunun muhatabı olan tüm tarafların bir araya getirilmesiyle mümkündür. Müzakere masası sağlam oluşturulmadığı müddetçe yapılacak görüşmelerin herhangi birinden doğru çözümün çıkacağını beklemek yanlış olacaktır.