Beyza Üstün
Bir haftadır yaşam alanları yanıyor. Eminim yüreğiniz de birlikte yanıyordur.
Geçen hafta Manavgat’ta ormanlar yanmaya başladığında; -sermaye için ormanlar yakılırken- diye başlamıştım yazıma ve Akbelen Ormanları’nda köylülerin, ekoloji örgütlerinin direnişini aktarmıştım satırlara. O günden bugüne Manavgat’tan Marmaris’e, Turunç’a, Hisarönü’ne, Selimiye’ye, Milas’a, Mumcular’a, Bodrum’a kadar Adana’dan başlayarak yanmayan orman kalmadı. Hala sürüyor yangınlar. Bizler yetememenin, canlıları, ormanları kurtaramamanın acısı ile bir yerden diğerine koşup yardım etmeye çalışıyoruz. Evleri barkları yananlar komşusunu kurtarma çabasıyla gece gündüz alevlerin arasında boğuşmakta. Tüm bu koşuşturmalar, çabalar sürerken herkes Godot’yu bekliyor. Gözlerimiz alevlerin, dumanların arasından görebildiği gökyüzü parçasında yangın uçağının, helikopterlerin gelişini arıyor. Yangında açığa çıkan dumanı soluyoruz. Yangın bölgesinden kuş uçuşu onlarca km uzakta yaşayanların üzerine günler geceler boyunca küller yağıyor.
Bodrum- Milas yanarken üzerimize yağan külün hangi canlının bizlere ulaşan kısmı olduğunu düşünmeden yapamıyoruz. Çaresizliğin doruğa tırmandığı günlerden birinde, İkizköy’de günlerdir direnmekte olan bir kadın, üzerine gelmekte olan alevleri görünce İkizköy haberleşme ağına –korkuyorum- diye yazdı. Sermayeden, şirketin yanında konuşlanan güvenlikten ve onların her birinin saldırılarından korkmadan Akbelen Ormanı’nı savunan bir kadının üzerine yaklaşan alevlerden korkusu hepimiz için aynıydı aslında. Korkuyorduk. Belki ilk kez bu duygu sözlerimize bu kadar net düştü. Yaşam hızla yanıp kül oluyordu, önleyemiyorduk ve korkuyorduk.
Gerçeğin bu denli çıplak olduğu bir ortamda Godot’yu beklemek istemiyorduk ama çaresizliğimiz, yaşadıklarımızın büyüklüğü karşısında eriyip korkuya dönüştü. Korku; herbirimizin yüreğinde, fısıltılarında yalvarmaya yerini bıraktı. Ormanlar yanıyor, yaşam ölüyor, içinde yabanılları ile kuşu, tırtılı, ağacı, arısı, insanı, inekleri, kedisi, köpeği ile ölüyorlar, ne olur yardım edin diye yalvarıyorduk. Samuel Beckett Godot’yu Beklerken’i yazarken çaresizliğin bekleyişini yalvarmaya çevirmiş miydi hatırlayamıyorum ama biz yalvardık günler geceler boyu. Ve her sabah güne, rüzgarın daha az esmesini umarak başladık.
Kime yalvarıyorduk, yangınlardan bir gün önce genelge yayınlayan ve yanan orman alanlarının turizm gelişme bölgesi olacağını ilan eden siyasi iktidara mı, yoksa ne rastlantıdır ki yanan orman alanlarında maden sahası için ruhsat veren gene aynı iktidara mı? 2015’te Cudi’de başlayan binlerce hektar orman alanı ardı ardına yandığında olduğu gibi bugün de aynı filmi yeniden seyrediyoruz aslında; yangını söndürmek için en ufak çaba harcamıyor “yetkililer”. Devlete bağlı yangına müdahale edecek ekipler talimat verilmiş gibi yangın alanlarına gelmiyor, orman bölge müdürlükleri olabildiğince yavaş.
Ben bu yazıyı yazarken bilgisayarın üzerine bir canlının bedeninden arta kalanlar/küller düşmeye devam ediyor. Her şey net aslında; Godot’yu beklemeye gerek yok.
Canımız yanarken her birimiz yangın alanlarına koştuk. Gençler geceler boyunca itfaiye hortumunu taşıdı, hayvanları kurtardı, buz, yanık merhemleri, yangında ihtiyaç duyulan malzemeler yetiştirildi.
Bizler Godot’yu beklerken ve bilinmeze yalvarırken, iktidar partili belediye başkanları yanan evlere ne kadar uygun krediler verileceğini reklam etmeye, TOKİ yanan yerlere yapacağı binaların mimarisini paylaşmaya başladı.
Bizin beklediğimiz Godot’nun da haberi yangın bölgelerine ulaştı. Yunanistan’ın yardım teklifi geri çevrilmiş ama Rusya dan, İspanya’dan Hırvatistan’dan uçaklar yangının 7. gününde havalimanlarına inmiş. Henüz yanan alana gelemediler ama biliniyor ki havalimanındalar. Kiralama bedelleri haberlere konu yapılıyor “yetkililer”ce. Duyduk ki otellere uçaklarla müdahale edilmiş. Bugün (4 ağustos Perşembe) yanan yerlerde helikopter bir iki turla görüldü. Muğla Seydikemer’de, Marmaris’te, Turgutköy’de, Köyceğiz’de, Milas’ta, Kavaklıdere’de ormanlar yanmaya devam ediyor, yangın Turunç’ta iç kısımlara atladı, Manavgat’tan Antalya’ya doğru genişledi, Dersim ormanları, Denizli’de, Tavas’ta, Isparta’da, Eğirdir’de, Sütçülerde, Aydın’da, Karacasu’da ormanlar yanıyor. Uçaklar ise hala yangın bölgesine gelemediler.
Ormanlar yanıyor, canlar yanıyor, yaşam alanları yok oluyor, siyasi iktidar yangını seyrediyor. Ormanlarla birlikte canlarımız yandı, yangından, yaşam alanlarının yok oluşundan yararlanacak olanlar çok yakında alanlara maden işletmesi ile, enerji santrali kurmak için, inşaat yapmak için iş makinaları ile girecekler.
Bu arada yangın her yeri kavururken ırkçılık da devrede ve bundan sonrası için yangından daha tehlikeli boyutta yaşamımızı dağlamaya devam edebilir. Bunu çok değil birkaç gün önce Meram’da, Kürt bir ailenin tümünün katliamı ile yaşadık. Bugün de orman yangınları ile benzeri provokasyonları devreye sokmaya çalışıyorlar. Irkçı akıl fırsat kolluyor. Bu kişiler yol kesip şüphelendiğini sorgulamaya, daha da ileri giderek linç etmeye kalkabilir. Bu aklın sürmesine, yeni katliamlara yol açmalarına izin vermeyeceğiz. Yaşamı yok eden yangını yenmeye, birbirimize, bizleri düşürecek ırkçılığı alaşağı etmeye kararlıyız.
Yanan ormanlık alanlarda, köylerde Godot’ya inat yangını söndüreceğiz. Başaramayacaklar, canımızı yaksalar da yaşam alanlarına kurulamayacaklar. Bizler omuz omuza yaralarımızı saracağız, yaşamı yeniden öreceğiz. Sermayenin ve siyasi iktidarın planlarını bozacağız.