Türkiye’de milliyetçilik, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana ülkenin politik ve sosyal dinamiklerinde önemli bir rol oynamıştır. Bu milliyetçiliğin esası Kürt düşmanlığı üzerine kuruludur
Arslan Özdemir
“Türkiye’nin geleceği, milliyetçilik ve Kürt düşmanlığı zehirlerinden arınmış bir barışa bağlıdır.”
Diyarbakır ve Mardin arasında köylerde çıkan yangında en az 15 kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi yaralandı, yüzlerce hayvan telef oldu. Yangının ardından sosyal medyada Kürt kimliği üzerinden hakaret ve nefret içerikli paylaşımlar yapıldı. Bu paylaşımları yapan kişiler Türk milliyetçiliğini öne çıkararak bu Kürt düşmanlığını esas aldılar.
Diyarbakır Barosu, Diyarbakır ve Mardin’de meydana gelen yangınların ardından sosyal medyada Kürt kimliği üzerinden hakaret ve nefret içerikli paylaşımlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda “(…) bazı sosyal medya kullanıcıları tarafından yangından etkilenen yurttaşlara ilişkin hakaret içerir paylaşımlarda bulunulmuştur. Paylaşım içerikleri incelendiğinde, yangından zarar gören yurttaşlara yönelik nefret ve hakaret içerdiği, Kürt kimliğine yönelik düşmanca bir tavır takınıldığı, ötekileştirici söylemlerde bulunulduğu görülmektedir” denildi.
Türkiye’de milliyetçilik, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana ülkenin politik ve sosyal dinamiklerinde önemli bir rol oynamıştır. Bu milliyetçiliğin esası Kürt düşmanlığı üzerine kuruludur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ortaya çıkan milliyetçilik hareketleri, Osmanlı’nın çok etnikli yapısına karşı bir tepki olarak doğdu. Osmanlı’nın dağılması ve ulus devletlerin kurulması sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti, homojen bir ulus-devlet yaratma hedefiyle yola çıktı. Bu süreçte, Türk milliyetçiliği, devletin resmî ideolojisi haline geldi ve Kürtler gibi etnik grupların varlığı bir tehdit olarak algılandı.
1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra, Türk milliyetçiliği, devletin ulusal kimlik politikalarının temelini oluşturdu. Bu dönemde, Kürt kimliğinin tanınmaması ve asimilasyon politikaları, devletin Kürt halkına yönelik baskıcı tutumunun temellerini attı. 1925 Şeyh Said İsyanı ve sonrasında Kürt bölgelerinde uygulanan sıkıyönetim, bu baskının somut örneklerindendir.
1980 askeri darbesi sonrası, Türk milliyetçiliği yeniden güçlenirken, Kürt kimliği üzerindeki baskılar da arttı. Bu dönemde, Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasaklar daha da sertleşti.
Kürtçe konuşmak, yayın yapmak ve öğrenmek yasaklandı.
Kürtçe isimler yasaklandı ve Kürtçe isimleri Türkçe isimlerle değiştirilmeye zorlandı.
Kürt kültürü ve tarihi ile ilgili çalışmalar yasaklandı.
Kürtçe yayın yapan radyo ve televizyonlar kapatıldı.
Kürtçe kitaplar ve dergiler yasaklandı.
Bu yasaklar, Kürt kimliğinin bastırılmasına ve Kürtlerin asimilasyonuna yol açtı. Kürtlerin kendi dillerini ve kültürlerini özgürce ifade etmeleri engellendi. Bu durum, Kürtlerde öfke ve hayal kırıklığı yaratarak silahlı mücadeleye zemin hazırladı. Silahlı mücadele, Türk milliyetçiliğini daha da radikalleştirdi ve Kürt düşmanlığı, milliyetçi söylemlerin merkezine yerleşti. Bu dönemde, Kürt kimliği ile “terörizm” arasında kurulan bağ, devletin ve medyanın dilinde sıkça yer buldu. Bu da Kürtlerin toplumsal yaşamda ötekileştirilmesine yol açtı.
AKP’nin 2002’de iktidara gelmesiyle birlikte, Kürt sorununun çözümü için bazı adımlar atıldı. Özellikle 2009’da başlatılan “Çözüm Süreci”, Kürtler ve Türkler arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi adına önemli bir fırsat olarak görüldü. Ancak bu süreç 2015’te sona erdi ve sonrasında şiddet yeniden tırmandı.
MHP, 2017 referandumunda ‘Evet’ seçeneğini destekledi ve 2018 genel seçimlerinden itibaren AKP ile Cumhur İttifakı’nı oluşturdu. Günümüzde de AKP liderliğindeki Cumhur İttifakı’nın bir parçasıdır. Bu ortaklık, MHP’nin politikalarının hükümetin genel politikaları üzerinde etkili olmasına yol açmıştır.
MHP’nin iktidar ortağı olması, Türk milliyetçiliğinin resmi politika olarak benimsenmesini sağlamıştır. Bu durum, devletin resmi söylemlerinde ve politikalarında Türk milliyetçiliği vurgusunun artmasına neden olmuştur. Türk milliyetçiliği, tarihsel olarak Kürt sorununun çözümünde sert bir tutum sergilemiştir. MHP’nin iktidar ortağı olması, bu sert tutumun daha belirgin hale gelmesine ve Kürt sorununa yönelik çözüm çabalarının engellenmesine yol açmıştır. Bu durum, çözüm sürecinin sona ermesi ve çatışmaların yeniden başlaması gibi sonuçlar doğurmuştur. Türk milliyetçiliğinin resmi politika haline gelmesi, toplumda milliyetçi söylemlerin ve nefret söylemlerinin artmasına neden olmuştur. Sosyal medya ve diğer platformlarda Kürtlere yönelik hakaret ve nefret içerikli paylaşımlar bu sürecin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Bu bağlamda, MHP’nin iktidar ortaklığı, Türk milliyetçiliğinin resmi bir kimlik kazanması ve Kürt sorununun çözümüne yönelik çabaların engellenmesi gibi faktörlerin, toplumdaki nefret söylemlerinin hem nedeni hem de sonucu olarak görülebilir.
Günümüz Türkiye’sinde Türk milliyetçiliği, siyasi ve toplumsal yaşam üzerinde önemli bir etkiye sahip olmaya devam etmektedir. Bugün, Türkiye’deki milliyetçilik hala Kürt düşmanlığı ile şekillenen bir çizgide ilerlemektedir. 2016’daki darbe girişimi sonrası artan otoriterleşme, milliyetçi söylemlerin ve Kürt karşıtı politikaların yeniden yükselmesine neden oldu. HDP’li (Halkların Demokratik Partisi) belediyelere kayyum atanması, Kürt siyasetçilere yönelik baskılar ve Kürt sivil toplum kuruluşlarına yönelik operasyonlar, bu durumun güncel örneklerindendir.