Türkiye’nin geçen haftaki tüm gündemi neredeyse orman yangınları ve bununla bağlantılandırılan Kürt nefreti üzerine geçti. Bütün dünyada yangınlar, ekolojik felaketler gündemdeyken ve acil ve güncel tedbirler yanı sıra teorik ve uluslararası işbirliği bağlamında birçok taraf tartışırken, Türkiye’de ters mantık işliyordu. Bu doğal afetlerden de milliyetçilik devşiriliyor, sivil Kürtlere saldırı had safhaya ulaştırılıyordu. Bu süreç bilinçli işleniyor, gündemleştiriliyor ve toplum ablukaya alınıyor. Çünkü Türkiye’nin kurmay aklı gerçek planlamaları gizlemek için nerede, ne tür bilgiler sunacağını, hangi toplumsal birimleri kullanacağını, ne tür hareketler yapacağını çok iyi biliyor.
Mesela orman yangınlarının söndürülmesi için gerekli tedbirlerin olmadığı net bir biçimde ortaya çıktı. İşin rant boyutu bir tarafa, gerçekten söndürülmesi gereken bölgeler vardı ve buna müdahale edilemedi. Tabii bilinçli olarak yangınlar da çıkarıldı. Tam fırsattan istifade, rantçılar devredeydi. Turistik bölgelerde, oteller, siteler, lüks konutlar yapmak için fırsat kolluyorlardı ve desteklendikleri için korkmadıkları da anlaşılıyordu. Yaygın olarak çıkan yangınlar bahane iken bilinçli olarak çıkarılanların, üstelik bir de PKK’ye mal edilmesi, biçilmez bir fırsat veriyordu talancılara. Bir taşla birkaç kuş, hem iştah kabartan rant, hem de kabartılan milliyetçilikle bütün gerçekler ters yüz ediliyor, öldürülüyor.
PKK’lilerin orman yaktığı söylemi, birçok kesim tarafından satın alınan bir söylem, spontane bir propaganda aracı oldu. AKP’liler, MHP’liler ve CHP’liler bu konuda hemfikirdi. Birçok söylem ve efsane ürettiler. Vicdani, ahlaki, insani bir sorgulamaya gitmeden, politik sonuçları hesaba katmadan, birbirlerini Kürt düşmanlığı üzerinden ajite etmek, gerçek sorunları ötelemek, görmezden gelmek, gizlemek için adeta özel bir çaba gösterdiler.
Bu ülkede insanlar gerçeklerden kaçıyorlar. Gerçekliği öldürmek, yok etmek istiyorlar. Yapamazlarsa yalanlar, hileler ve manipülasyonlar arasında çarpıtmak, boğmak istiyorlar. Çünkü gerçeklikle yüz yüze gelmek, yüzleşmek sadece devletin özenle kaçındığı bir durum değil. Toplumun büyük bir kesimi de aynı minvalde düşünmekte ve hareket etmektedir.
Mesela Kürt bölgelerinde TOMA’lar başta olmak üzere, sivillere müdahale amaçlı sayısız zırhlı araç mevcut. Bölücülere karşı savaş adıyla milyarlarca dolarlık askeri yatırımlar, uçaklar, siha/ihalar, helikopterler, toplar, tanklar, obüsler, kışlalar, karakollar, kalekollar, askerler ve farklı personel bileşenlerinin hepsi özenle oluşturulmuş. Hiçbir masraftan kaçınılmamıştır. Çatışmalar ve operasyonlara katılanlara bakıldığında üretimden yoksun, ekonomi bağlamında asalak ve tüketici ad dilecek varlıklardır. Bırakınız sorgulanmayı, aksine milliyetçilik, ümmetçilik, sekülerizm vb söylem ve propagandalarla ajite edilmekte, beslenmektedirler. Yaşananlar öyle bir hal almışki ülke açlık sefalet, çürüme, dışa bağımlılık içinde kıvranmasına rağmen, tartışma, örgütlenmek, alternatifler aramak yerine, hurra Kürtlere saldırmakta, terörize edilmekte, terör üretilmektedir.
Orta ve uzun vadede, bölünmüş toplum, çökmüş ekonomi, sefil bir yaşam, çölleşmiş ülke, dumura uğramış bir bilinç, ruhen ve bedenen bağımlı bir insan tipolojisiyle karşı karşıyayız. Bu büyük bir tehlikedir. Yalnız kalmaya, sessiz ve sakin durmaya uygun bir zeminde bu çürümüşlük gelecek için bir bataktır.